Gidenlere Dair

Martı dergisi editörlerinden bazen konu önerileri gelir. Yazmak isteyene, duygusu ya da sözü olana fırsattır aslında konu başlıkları. Türkiye’yi terk etmek başlığı da bunlardan biriydi.

İlk aklıma gelen Cahit Sıtkı Tarancı’nın Memleket isterim şiiri oldu. Ne demişti şair;

Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim

Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Sonrası terk etmek kavramından yola çıkıp vatanı terk etmek üzerine odaklanmak istedim. Terk etmek bir eylemse, nasıl bir eylemdi. Terk etmek bazen tekil bazen çoğul bir eylemdi. Sonuçları da tekil ya da çoğul olmasına göre değişiyordu. Şimdilerde buna bir de tekil başlayıp çoğul devam eden bir eyleme dönüşme hali eklendi.

Terk etmek, olduğu gibi bırakmak, öfke, zorlama, bağlantı kurmama ya da bağlantıları dondurma, koparma, tükenmişlik, sevgisizlik, kızgınlık, sorumluluktan kaçma, bencillik ve belki de biraz narsistlik içermiyor muydu?

Bir kadın, erkek, evlat, okul, mahalle, tutuğun futbol takımını terk etmekse yapılan eylem; sahibine de eylem yapılana da kısa ya da uzun acı hissi ile beraberdir gelir. Eğer terk edilen ülken, seni tanımlayan nüfus kâğıdın, bayrağın, doğduğun toprak, sahip olduğun dostlar arkadaşlar, akrabalar, derin düşüncelere ya da çok kahkaha ve eğlenceye daldığın yerler ise durum farklıdır. Bu defa terk ediş çok yönlüdür ve içinde bolca özlem, sitem, kayboluş ve isyan vardır.

Ülkemizin ekonomik ve idari koşullarından rahatsız olan, ümidini kesen, konfor alanı zarar gören, ekonomik kaygıları artan pek çok nitelikli, meslek sahibinin çözüm bileti oldu, terk etmek. Belki de Cahit Sıtkı gibi duygusal bir memleket talebi yoktu, terk edenlerin.

Yetmişli yıları, yabanı geçici yurt tutmayı hatırladım. İkisinde de özne aynıydı, daha refah bir yaşam standartı. Bu gidişi diğerinden ayıran içindeki duygu, isyan ve kaygıydı. Gidenler döner mi bilinmez. Ama her giden eninde sonunda bir memleket ister. İçinde kardeş kavgasının olmadığı, herkesin evi barkı olduğu, sevgi ile doldurduğu.

Öfkenin, kederin, dünyasal beklentilerin az olduğu, sevginin ve eşitlik duygusunun kök saldığı, güzel günlerin özlemiyle.

Ayşem Kaya

Önceki İçerikDeprem Zihinsel ve Toplumsal Dönüşüm Yaratır mı?
Sonraki İçerikBugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Aysem Kaya
Daimi şiirinde “Ne olsa kışın sonu bahardır” demiş. Bende İstanbul’da bir Mart ortası dünyaya geldim. İlk, orta lise eğitiminden sonra İstanbul Üniversitesi tüm yaşantımı kapladı.2018 yılında üniversite bölündükten sonra İÜ-Cerrahpaşa ile moleküllerin, reaksiyonların bize söylediği sağlık şifrelerini çözmeye devam ediyorum. Yüksekokulda farklı disiplinlerin akademik eğitimde rol almak keyifli, eğitici ve oldukça öğretici bir süreç olarak hayatımı dolduruyor. Yazmayı, okumayı, neşeli şarkılar söylemeyi seviyorum. Kız çocuklarının eğitimini toplumu yönlendiren kadındır duygusu ile önemsiyorum. Sosyal fayda olarak kız çocuklarının eğitimi ve toplumda satranç eğitiminin yaygınlaşması için dernek çalışmalarına devam ediyorum. Ben kendimi yaşam boyu öğrenen, öğrenci gibi görmeyi seviyorum. Öğrenme yolculuğumda “taşı kıran suyun sürekliliğidir” felsefesi ile hayata ve kendime kararlılıkla yol alıyorum.