Global Krizler, Genç Nesiller ve Gelecek

15-24 yaş aralığındaki gençler, 2. büyük global krizlerini geçiriyorlar. Önce 2007-2008 finansal krizi ve şu anda yaşanan global pandemi.  Üst üste yaşanan global krizler, bu gençlerin, ilerleyen zamanlarda ekonomi, eğitim ve mental sağlık konularında ciddi sorunlar yaşayacaklarının da sinyali. Aslında, bu gençler için pandemi öncesinde bile geleceğe bakışta, çevresel katliamlar, artan eşitsizlik, sosyal/teknolojik yıkıcı transformasyon ve artan şiddet ile zaten parlak bir resim çizilmiyordu. Ancak pandeminin gelişi ile özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerdeki gençlerin eğitim, sağlık, iş ve sosyal hizmetlere erişimi konusundaki yetersizlik, dünyanın genel geleceği konusunda da önemli risk oluşturuyor.

Yani aslında, gençler için belirttiğimiz bu sorunlar, tüm insanlığın gelişimini olumsuz etkileyecek gibi duruyor.

Mayıs 2020’de, World Economic Forum yayınladığı COVID-19 Risk raporunda “next lost generation” (bir sonraki kayıp jenerasyon) başlığı ile bu konuya dikkat çekti. Bu rapora göre de bu konu önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde büyük bir risk olarak karşımıza çıkacak gibi dursa da şu an en çok göz ardı edilen konu.

Yaralı Gençlik

Zaten uzun süren global finansal krizin de etkileri ile, genç işsizliği TUIK’in Şubat 2021’de yayınladığı raporda %25,4. Genç kadınlar da işsizlik ortalamanın üzerinde 30,6 ve ne eğitimde ne de işte olanların oranı ise ortalama da %27,1.

Bugünün yaralı jenerasyonu, finansal krizler, geçerliliğini yitirmiş eğitim sistemi, iklim krizi ve eşitsizlik, ayrıştırma gibi konulara karşı ayakta durmaya çalışıyor. Aslında sorunumuz sadece onların ayakta durabilmesi değil, hepimizin varlık ve refahı için 15-24 yaş grubundaki gençlerimizin sorununun bizler tarafından ne kadar ciddiye alındığı.

Burada açıkçası elini taşın altına koyabilecek her bireye ihtiyaç duyulduğu görüşündeyim. Özellikle büyük şirketlere, STK’lara çok iş düşüyor.

Şirketler bu konuya el atmazlarsa, gelecekte çalıştıracak Yetkin birini bulamayacaklar yüzden eğitim, sosyal sorumluluk proje bütçelerinin bir kısmını, çalışanlarının çocuklarına ayırabilirler. Bunu daha önce, kurumsal esenlik eğitimlerinde, manevi /mesleki boyutun bir parçası olarak da anlatmıştım. Sürdürülebilirlik başlığı altında en kritik konulardan biri yetişmiş iş gücü ise, ona ulaşma havuzunu erken güçlendiren avantajlı olacak. Güçlendirdiğiniz kitle sizle çalışmayı tercih etmese de yaptığınız yatırım ülkenin refahı ve gelişimi için bir adım olacak. Zaten, her yıl miktarı ne olursa olsun sürdürebilirlik, sosyal sorumluluk ve eğitime bütçe ayırdığımız kurumsal ortamlarda bu tarz projeler de kaybeden yok. Kazan=Kazan. Bunu yaparken de dışarıdan destek almak da gerekmiyor. Yine esenlik/wellbeing kavramında bakarsanız, bireylerin çalıştıkları şirkette ANLAM arayışı çok yüksek. Bu doğrultuda içeriden bilgi, tecrübe paylaşımı yapmaya gönüllüler mutlaka çıkacaktır. Düzgün bir şekilde tasarlanan çevik öğrenim sistemleri ile, eğitimde dezavantajı kapatmak için iç kaynakları da kullanabilirsiniz. Bu aksiyon yine çalışan bağlılığına ve esenliğine olumlu olarak yansıyacaktır.

STK’lar da yaptıkları her aksiyona bu bakış açısı ile tekrar bakmalı. Bazı STK’lar da gönüllü çalışanların bilgi, tecrübe birikimi ülke ortalamasının üzerinde. İnanılmaz bir kaynak bunu değerlendirmek lazım. Ben dünyanın sosyal girişimlerle pozitif ivme alacağına inanan gönüllülerdenim.  Siviltoplum.org.dan aldığım rakkama göre Türkiye’de faal dernek sayısı 122079. Ana faaliyet alanları ne olursa olsun sadece %1’i bu konuya el atsa, fark yaratmazlar mı? Cevabı biliyoruz.

Bu sadece yapılacaklara bir örnek. Farklı tasarımlarla, kayıp jenerasyonu en azından yüzdesel olarak azaltmak için güçlü ve elle tutulur adımlar atmak mümkün.

2006-2007 yıllarında Koçluk eğitimimin Liderlik bacağının son günü yaptığım bir projeye geri bildirim veren koçlardan biri “senin elinde kaynak olup kullanmayanlara karşı bir tepkin var” demişti. Sanırım bu yazı da oradan tetiklendi.

Tepkim varsa bir aksiyonum da olmalı, gençler önemli, gençler geleceğimiz demekten öteye “denizyıldızı” hikayesini yaşatmak lazım.

Ece Sueren Ok

Önceki İçerikPelerini Çıkar, Çocukları İzle, İçindeki Çocuğa Su Ver
Sonraki İçerikMeyhane Eve Sığar!
Ece Süeren Ok
Ömür boyu gelişim için öğrenmeye düşkün, hareket etmeye tutkun ve paylaşmayı seven, zaman zaman yorucu ve zorlayıcı, yüksek enerjili Anne, İş kadını, İK aşığı , Sporcu ve hep çocuk. Doğduğundan bu yana hep seven ve de sevildiğini hissetmenin vermiş olduğu şans ile 1992 de başladığım kariyerimde sevdiğim yerde sevdiğim işi yapma şansını yakalamış olan ben, 2010 yılında hayat amacımı netleştirdikten sonra daha çok fayda yaratmak için çalışıyorum.