Onu ve sevgisini anlatmaya nereden başlayacağımı düşünüyorum günlerdir. Yokluğunun ciğerlerimi sökercesine verdiği acıyı. Her gün binlerce kez tüm benliğimle artık olmayacağını reddedişimi nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Çok sevdiği zaman insan sayfalarca yazsa yetmezmiş gibi geliyor ama öyle olmuyor bazen. Hissettiğim tek duygu kalbimden tüm vücuduma yayılan fiziksel ve ruhsal bir acı, yalnızlık, kimsesiz kalmışlık hissi. Ondan öncesini hatırlamıyorum, nasıl yaşardım, nasıl geçerdi hayat…
O, hayatımın tamamına o kadar yerleşmiş ki, onun koşulsuz sevgisi olmadan yaşamak nasıl olacak bilmiyorum. Uzun süren görev dönüşlerinde önce koşarak gelmesi, sonra neredeydin sen bunca zamandır bakışları, sonra kendini sevdirmek için yerlerde yuvarlanması. İnsan sonsuz ve koşulsuz bu sevgi olmadan nasıl yaşar.
Benim oğlum öldü…
Hayvan sevmeyenler ya da bir hayvanla hayatı paylaşmayanların anlamayacağı bir şey bu. Koşulsuz sevginin sadece insana ait olabileceğini zannedenlerin belki de güleceği bir şey. Oysa insanda yaşadığımız hayal kırıklıklarının aksine bir tek an bile hayal kırıklığı yaşamadığım gerçek bir sevgiden bahsediyorum.
Baron 2,5 aylıktı bana geldiğinde. Gözlerinin rengi bile daha tam oturmamıştı. Küçücüktü, omzumda, göğsümde yatarak büyüdü. Küçük patilerinin ve bedeninin kocaman oluşunun her anına şahit oldum. Onun ilk geldiği evimizde çalışmayan bir doğalgaz sobası vardı. Çatı katıydı. Kışları çok soğuk olurdu. Biz onunla battaniyenin altına girer televizyonun karşısında birbirimizi ısıtırdık. Artık çatıdan su akmaya başlamıştı. Oturduğum evin kirasını bile zor öderken, Baron’un orada sağlıklı yaşayamayacağını düşünüp, o ödeyemediğim kiranın iki katı fiyata başka bir eve çıktık.
Hayatımda var olan her şeyden kısarak yaşadım ama mutluyduk. Mutlu köpeklerin insana ne kadar büyük mutluluk verdiğini ancak yaşayanlar bilir. Taşındığımız evin bahçesinde Baron koşmayı çok severdi. Kar yağdığında özellikle, o karların içinde oynamasını izlemek, en büyük dertleri bile unuttururdu bana.
Baron hırsızdı!
Mutfaktan aşırmadığı yemek yoktu, oğlum neden hırsızlık yapıyorsun dediğimde başını öne eğerdi, utanırdı birçok insanın aksine. Sevgi arsızıydı ve çok sevildi. Sadece benim tarafımdan değil, herkes tarafından. Kocaman olduğu için ondan korkanlar da korkmayanlar da çok severdi Baronu. 13 yıllık yaşamında bir tek insanı ısırmayan bir doberman’dı o. Sık sık görev nedeniyle şehir dışına ya da yurtdışına gittiğimde dayısı Serdar’la kalırdı, onun yanında da çok mutluydu.
2016 yılında babamı kaybettim.
Hayatta en büyük korkum buydu ve babam öldü. Baron günlerce koltukta yanımda oturdu, ne gezmek, ne yemek ne de su istedi. Ben ağladım o koca patileriyle gözyaşımı sildi. Beni ayağa masum bakışlarıyla ve sevgisiyle o kaldırdı. Hiç konuşmayan ama bakışlarıyla sizi anlayan bir canlı olduysa hayatınızda ne demek istediğimi anladığınıza eminim. Ama eğer olmadıysa, hayatın en değerli sevgisinden mahrum kaldığınıza emin olabilirsiniz. Bir hayvanın ölümüne, hastalığına duyulan üzüntüye şaşıran ve abartılı bulanları anlamıyorum.
Birini sevmek için illa insan mı olması gerekiyor?
Sizin çocuğunuzu sevdiğiniz gibi insanlar da dört ayaklı konuşamayan ama insandan çok daha fazla koşulsuz sevgi gösteren bir canlıyı sevemez mi? Sever. Hem de öyle çok sever ki, tahmin bile edemezsiniz. Bir çocuğu ailesi nasıl yetiştirirse öyle olgunlaşır ve büyür. Baron da öyleydi. Hiç konuşmasa da benim tüm huylarımı taşıyordu. Çünkü onu ben yetiştirdim. Hani çocuklarınızın kılına zarar gelse kahrolursunuz ya, baronun kulağı ilk kanadığında ben de öyle kahroldum. Baron hastalansa elim ayağım birbirine girdi hep. Ve hayatta sadece ona karşı hissettim bu duyguyu.
Ama büyük bir sorun vardı. Ben Baron hiç ölmeyecek sandım. Her geri dönüşümde sokak kapısını açarken oğlummm ben geldim diye seslendiğimde içeriden patilerinin tepinirken sevinçten sesi gelecek sandım. Öyle değilmiş. En kötü kısmı bu işte, ömürleri kısa ve geride bıraktıkları acı çok büyük. Ama öyle çok seviyor ki insan bu gerçeği unutuyor, bazen aklına geldiğinde hemen aklından o düşünceyi atmak istiyor, düşünmeye bile dayanamıyor. Şimdi İstanbul’a gittiğimde Baron’la beraber daha iyi sıcak bir eve geçerek başladığımız o hayatın kapısını nasıl açacağımı bilmiyorum. O kapının ardında büyük bir boşluk beni bekliyor çünkü biliyorum. Bu beni korkutuyor. Tüm sıkıntılı günlerimde gözyaşlarımda gelip yanımda kucağıma yatan, gözyaşlarımı silen, kafasını yana doğru eğip bana bakan güzel oğlum olmadan hayat çok anlamsız geliyor. Eğer çocuğum olsaydı da Baron’u bu kadar çok severdim. Hatta Baron gibi bir sevgi yumağıyla büyümesini çok istedim. Ben Baron’dan çok şey öğrendim. Eğer çocuğum olsaydı o da Baron’dan öğrenerek büyüyecekti, sevmeyi, koşulsuz olmayı, dostluğu, aile olmayı…Ama olmadı…Biliyor musunuz, köpekler bir yeriniz kanadığı zaman orayı yalar. Siz bile peçeteyle ya da pamukla silerken onlar yalar. Onlar sizin hiçbir şeyinizden uzak durmazlar, kaçmazlar. Dillerinin tedavi eden bir özelliği vardır. Sahiplerinden bunu sakınmazlar asla. Kokuyla kaydederler insanları beyinlerine. Koku hafızalarıyla sizin sevdiğiniz herkesi her görüşte tanırlar. Baron’un koku hafızası çok genişti, çünkü herkes onu çok sevdi, o da herkese kendini sevdirdi. Baron’u sevip elinizi çektiğinizde pati atardı sevmeye devam et diye.
Sevmek için dört pati de yeterli
İnsanoğlu vicdanını, merhametini, saygısını bu kadar kaybetmişken hele…
Şimdi geriye dönüp baktığımda yaşadığım her yanımı saran bu acıya rağmen, Baron’un hayatımdan geçmiş olmasından dolayı mutluyum. Bana öğrettikleri, dostluğu, muhteşem bir evlat oluşu, komik halleri, su içerken koca diliyle çıkarttığı ses, yaş mamayı 20 saniyede bitirdikten sonra yalanması, hasta veya üzgün olduğumda yanıma gelip yatması, sinirli olduğumda kafasını yana doğru eğip karşıma gelip oturup “değer mi” dercesine bakışları ve milyonlarca an… Hepsi koşulsuz hepsi gerçek. Eğer o olmasaydı biliyorum ki vicdanımdan eser kalmazdı. İyi ki geçtin hayatımdan oğlum, başkasının olamayacak kadar benim evladım oldun. Birçok insana sevmek için illa iki ayaklı bir canlı olmak zorunda olmadığını gösterdin. Ben senden çok şey öğrendim. Seni toprağa verirken yanına koyduğumuz topunla umarım yeşil kırlarda oynuyorsundur ve özgürce koşuyorsundur. Seni milyarlarca insana değişmem oğlum…
Elif Akkuş