Tony Gatlif imzalı “Transylvania”, Romanya kırsalında geçen
değişik bir aşkı ve ayakta kalma mücadelesini anlatıyor
Cezayir kökenli Fransız yönetmen Tony Gatlif, sinemada bir kültürün temsilcisi olmanın iyi bir örneği olarak tanınmayı ve izlenmeyi hak ediyor. Sözkonusu olan, çingene kültürü. Kendisi de bir çingene olan Gatlif, filmlerinde bu kültürden ve bu kültürün geleneklerinden, tarihinden beslenen öyküler anlatır, ama hiçbir zaman insanı anlattığını unutmadan. 2006 yapımı bir Fransız filmi olarak izlediğimiz “Transylvania” da, işte böyle bir film.
Tutkuyla gelen hayal kırıklığı
Zingarina, yakın arkadaşı Marie ile birlikte Romanya’ya gelir. Yanlarında kendilerine rehberlik eden Luminitsa da vardır. Bu üç kadının, bölgenin ücra köşelerinde dolaşmalarının amacı, Zingarina’nın Fransa’da tanışıp aşık olduğu Milan adlı adamı bulmaktır. Milan’dan hamile kalan Zingarina, hâlâ delicesine bir aşk ve tutku hissettiği bu Romen müzisyenin Fransa’dan zorla sınır dışı edildiğine inanmakta ve onu doğacak çocuğundan haberdar etmek için bu zorlu ama bir o kadar da ümit dolu arayışı sürdürmektedir.
Ancak, sevgilisi Milan’ı küçük bir köy festivalinde bulduğunda, hiç ummadığı bir tavırla karşılaşır. Uğruna kilometrelerce yol katettiği adam son derece kaba davranışlar sergileyerek reddeder Zingarina’yı ve onunla birlikte olmayı. Bu büyük bir yıkım, büyük bir hayal kırıklığıdır kadın için. Maruz kaldığı bu darbenin ardından casino online yol arkadaşlarından ayrılan Zingarina, perişan bir halde, kendini yaşamın zorlu akışına, yolların sonsuzluğuna bırakır.
Hayatın içinde sınır tanımadan dolaşan özgür ruhlu seyyar satıcı Çangalo ile karşılaşması, yolculuğunun, manevi bakımdan hiç de tahmin edemeyeceği noktalara varmasına neden olacaktır. Oradan oraya sürekli dolaşan, kendini hayatın akışına bırakmış gibi duran, sefil görünümlü Çangalo ile karşılaştıktan sonra farklı akar Zingarina’nın hayatı. Maddiyatla ilgili değildir bu farklılık, sadece dostluğu, dayanışmayı, sevgiyi bulmakla ilgili bir değişimdir sözkonusu olan.
Kaba görünüşünün altında duygusal bir kalp barındıran Çangalo ile aralarında önce dostluk, ardından ilişki yaşanır. Film, birlikte kat ettikleri yollar, konakladıkları duraklar boyunca Zingarina ile Çangalo’nun, sıkıntılardan duyarlılıklara doğru eğrilen We work as in tandem with all major medical coverage companies in order to make sure that your flooding is as painless as can casino online be. yolculuklarını anlatır bizlere.
Çocuk doğar, güçlükler yaşanır, ancak yanında kendisine destek olan, online casino’s yalnız bırakmayan sıcak online slots bir kalp vardır artık. O peşinden delicesine koştuğu, belki de bir yanılsamayı temsil eden Milan yok olmuş, emekle, paylaşımla, dayanışmayla varlığını hissettiği bir başka kişi belirivermiştir yanıbaşında. Zingarina’yı rüyasından uyandıran kişidir bu aynı zamanda. Ve bunun kıymetini bilmek için gerekli olan bedeli ödemiştir Zingarina, eski aşkının kendisine çektirdiği acıyla.
Sevgiyi, şefkati ve huzuru bulmak
Filmin son karesine değinmeden geçemeyiz böyle bir filmi ele alırken. Bir film karesinin, basit bir kadraj ve ışıkla nasıl bir duygu yaratılabileceğinin güzel bir örneğidir bu final. Çok sadedir aslında; Zingarina yatakta, yanında bebeğiyle uyumaktadır. Yüzlerini sabahın ilk ışıkları aydınlatır hafifçe. Karşımızda öylesine yumuşak bir renk ve ışık belirir ki, onca sıkıntı ve meşakkatten sonra umudu, şefkati ve huzuru hissederiz bir annenin ve bebeğinin meleksi yüzünde.
Film boyunca bir kadının değişik ruh hallerini başarıyla canlandıran Asia Argento, muhtemeldir ki bu performansını, rolünü içtenlikle benimsemiş olması kadar, İtalyan korku filmlerinin büyük ustası Dario Argento’nun kızı olmasına da borçludur. Asia Argento, bu zor rolün altından başarıyla kalkar, seyirciyi kendisiyle özdeşleştirmeyi başarır ve bizi de yanına alıp götürür. Fatih Akın sayesinde tanıdığımız Birol Ünel’in ise rolünü son derece doğal bir üslupla oynamasının filmin atmosferine katkı sağladığını belirtmek gerekir 2006 yılında Cannes Film Festivali’nin kapanış filmi olarak gösterilen ve beğeni toplayan “Transylvania”nın senaryosunda ve bazı müziklerinde de Tony Gatlif’in imzası var. Genellikle özgür, tutkulu ve hareketli ruhları anlatmayı tercih eden Tony Gatlif’in bu filmi bana, nedense ünlü “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmini hatırlattı. Bunun doğrudan değil, dolaylı bir çağrışım olduğunu sanıyorum. Daha doğrusu, filmin izleği bakımından değil, tutku ile dostluk, aşk ile emek arasındaki ikilemlerden doğan bir çağrışım. Balkanlar’dan esen değişik bir rüzgârı ve ardındaki sanatçıyı tanımak için iyi bir fırsat “Translyvania”yı izlemek.