Hayata Güzel Bakanlar

Tabiatın içinde yaşayan her şey bize özümüzü hatırlatıyor. Hepsinin birbirine bağlı sebepleri var. Kimini biliyoruz kimini henüz öğrenmediğimiz için sıradan sayıp yanından geçip gidiyoruz. Tüm canlıların varoluş amacı, insana, dünyaya faydalı ve dengeye hizmet eden bir özelliği var evet. Ancak başka ve önemli bir görevleri daha var: Tüm canlılar varlıklarıyla bize gerçek amacımızı bir melodi gibi fısıldıyorlar.

Geçen hafta Ekolojik Yaşam Uzmanı Erkan Şamcı konuğumdu Mutfaktan Dünyaya canlı yayınında. Dünyaya gören gözlerle, işitebilen bir kulakla bakmak insana değer katıyor. Herkesi bir ve biricik görebilen bir değer.

Bunu yine aynı hafta konuğum olan Gelişim Lideri, Eğitmen Yasemin Sungur’da da her zaman görüyorum. Yaşamayı, iyi bir bakış açısına sahip olmayı bir ders gibi çalışan insanlar daha da çoğalsınlar, dileğim bu.  (Sohbetlerimizi izlemek isterseniz sayfamızda bulunan tekrarlarını izleyebilirsiniz.)

Bir bitkinin 25 duyusu olduğunu, çam ağaçlarının yangın esnasında kendini sıkarak önce yavruları olan çam kozalaklarını yangın yerinden kurtarmak üzere fırlattığını öğrendiğim andan itibaren başka bakıyorum gölgesinde oturduğum çınar ağacına.  Gölgesine oturmadan önce selam verme arzumun, ondan ayrılırken hoşça kal deyişimin bu hissedişle bir alakası var. Biz insanları ve potansiyellerimizi düşünüyorum. İnsan sadece kendisine değil, başkalarına da zarar veren egosunu bir zırh gibi üzerine giyindiği andan itibaren, tüm duyuları zayıflamış gibi. Bir ağacın fısıltısını, bir çiçeğin yaratıcılığını, botaniklerdeki canlıların neşesini, hayvanlardaki önseziyi duyabilmek için kim bilir daha kaç kat soyunmamız gerekiyor? Eli kalbinde, kulağı tabiatın sesinde, gözü duymayanın ve görmeyenin üzerinde olan bir insan olabilmek için nasıl bir uyanış yaşamamız gerekiyor?

Parklarda kırılmış genç ağaç dallarını, çimlerin üzerine hoyratça bırakılmış cola, meşrubat, çekirdek vb. tüm çöpleri görünce Corona’nın insana verdiği mesajın yerine ulaşmadığını görmek çok üzücü. Elinde poşetle gezen ve sokakta, parkta çöp toplayan ve bunu yaparken de utandırmaktan utanan insanları Tanrı sımsıkı kucaklasın.

“Çocuklar sevgi rehberleridir” diyerek, yanı başımızdaki çocuklara başka bir pencereden de bakmamızı sağlayan sevgili Performans Sanatçısı Arzum Gültekin ve dünyaya başka bir şekilde gözlerimizi açmamızı sağlayan daha birçok insanın dünyasında gezinmek, kendi dünyalarımıza da renk taşımamızı sağladı.

Size sevmeyi öğreten, her gün yediği çikolatayı sanki ilk kez görüyormuş gibi sevinçle ve coşkuyla karşılayan, sıradan gibi gördüğünüz ve her an yanından geçtiğiniz çocuk parkını defalarca görmelerine rağmen, aynı heyecanla sanki ilk defa fark etmiş gibi kucaklayan çocukların bakışına ihtiyacımız var.

Bazen insan içindeki buzlu, kışlı mevsiminin içinde kendini bile fark etmekte zorluk çekebiliyor, biliyorum ve anlıyorum. Çoğumuz fırtınaların, kasırgaların, yağmurların ve doluların ardından sakin bir denize dönüşmedik mi? Böyle kendimize bile kapalı olduğumuz günlerde içinde güneşi, sözünde umudu, limanında huzuru barındıran insanlara doğru yanaştıralım gönül gemilerimizi.

Merhametsizlik, vicdansızlık bir devriye gibi kol gezerse etrafımızda, çam ağacının vicdanını unutmayalım.

Şikayetlerimiz memnuniyetimizi ve şükrümüzü geçerse, gülümsemesini bir şükür gibi yüzünde taşıyan çocukları, sıradanlığa bile hayretle bakan çocukları hatırlayalım.

“Hiç kimse sana, kalbinde bir şarkı haline gelen sessizliği veremez “ der Osho.  Sessizliğimize ortam hazırlayan doğaya, o ortamı kalbiyle temiz tutan, uyanışımız için fısıldayan bilgelere, ağaçlara, insanlara ve tüm güzel şarkılara teşekkürlerimle….

Sevilay Acar

Önceki İçerikKurtlarla Koşan Kadınlar’ın Çevirmeni Hakan Atalay ile Söyleşi
Sonraki İçerikİstanbul Sözleşmesi Yaşatır!
Sevilay Acar
Öğrenim Üyesi / Okur- Yazar. En büyük deneyimim çocukluğumda oynadığım oyunlar ve kurduğum hayaller oldu. Her ne yapıyor olursam olayım, iki etken her zaman yolumu belirler: hayaller ve dualar. Çocuk merakı ve heyecanıyla öğrenmeye çalışıyor, okuyor, yazıyorum. Babalardan Babalara adlı bir röportaj kitabım var. Babaların ayak izlerinden oluşan ve hikayeleriyle iç dünyaya yolculuk yaptıran bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yolculuğu seviyorum çünkü her şeyin yolda şekillendiğine inanıyorum. Bu yolda en çok da öğrenciyim; kapsayan, içine alan, öğrendikçe çoğalan ve var olan. Karşılaştıklarımı, hissettiklerimi, öğrendiklerimi yazarak paylaşmaya çalışıyorum.