Hayatı İyi Yaşamak için Dört Anlaşma

Hayatı daha iyi, güzel yaşamak için bu 4 maddeyi hayatımıza geçirelim. Kendimizle 4 anlaşma yapalım.

1- Söz büyüdür.
2- Hiçbir şeyi kişisel alma.
3- Varsayımda bulunma.
4- Yapabildiğinin en iyisini yap.

Kitabımızın adı “Dört Anlaşma, Toltek Bilgelik Kitabı “ Don Miguel Ruiz.

Kitabı Türkçeye pek çok kitabını çok şey öğrenerek okuduğum hocam, yazar Nil Gün çevirmiş. Sunuş kısmında Toltek Bilgeliği’ni şöyle tarif etmiş:

“Toltek Bilgeliği, yalnızca efsanelerde ve hikayelerde varolan ölü bir gelenek değil, bugün hala bir kısım Meksika Kızılderilileri tarafından uygulanan canlı bir öğretidir. Toltek bir din değildir. Bir felsefe değildir. Bir ideoloji değildir. Toltekler bir yaşam sanatının uygulayıcısıdır.”

Yazar Don Miguel Ruiz ise bir naguel (kişinin kendi bireysel özgürlüğüne ulaşmasında rehberlik eden öğretici) olarak yaşamını Toltek bilgisini öğretmeye ve paylaşmaya adamış.

Çalışmalarımda kullandığım kaynak kitaplardan biridir Dört Anlaşma.

Dönüp dönüp göz attığım bir kitap. Okuduğum demiyorum, çünkü hayatımda yerini aldı ve zaman zaman elime alıp göz atmak hoşuma gidiyor. Don Miguel Ruiz’in çok satan, umarım çok okunan ve kazanılan öğretisini anlattığı kitabı. Toltek bilgelik kitabı.

Ayşe Arman‘a röportaj veriyor ve kendini, kitabını şöyle anlatıyor yazar.

İnsanlara bunları anlatmaya ne zaman karar verdiniz?

-Benim büyük babam Meksika’da saygı duyulan bir şaman, annem de bir şifacı. Ben bu öğretilerin içine doğdum. Ama tıp eğitimi aldım ve uzun seneler cerrahlık yaptım. Fakat bir an geldi, özüme döndüm ve bu öğretileri başka insanlarla paylaşmaya başladım.
Ağzından çıkana dikkat et!

“Dört anlaşma”nın ilki: Söz, büyüdür.”

-Evet. Çünkü ağzımızdan çıkan laflar önemlidir. Uçup gitmiyor onlar, havada asılı kalıyor. Anlamı, ağırlığı, karşılığı, yaptırımı var. Yani ağzımızdan çıkana dikkat etmemiz gerekiyor. Siz, çocuğunuza, “Sesin karga gibi, çok çirkin!” dediğinizde ya da “Sen aptalsın!” dediğinizde aslında bir tür büyü yapmış oluyorsunuz; o büyü, o çocuğun üzerinde kalıyor. Eğer hayatı boyunca o büyüyü bozabilirse ne âlâ, yoksa bir ömür, sesinin karga gibi olduğunu düşünüyor, şarkı söyleyemiyor ya da aptal olduğunu düşünüp ezik kalıyor. Bizim de eksik, zayıf yanlarımız, aynı şekilde, birilerinin zamanında bize yaptığı “sözlü büyüler”. “Sen onu yapamazsın, bunu yapamazsın!” gibi.

Toltec’in ikinci anlaşması, “Hiçbir şeyi kişisel alma!” diyor.

Yani biri bize kötü davrandığında, üzerimize alınmayacağız çünkü onun da kendisinin başka bir şeyden incindiği için böyle davrandığını düşüneceğiz ve ona cevap vermeyeceğiz. Sabır taşı mı olalım?

-O deyimi bilmiyorum ama anladım ne demek istediğinizi. Evet olun. Karşınızdakinin tepkisi aslında sizinle değil, kendisiyle ilgili. Kızgınsa da, kıskanıyorsa da, size ne söylerse söylesin, hepsi yalnızca kendisiyle ilgili. Ve o kendisine geri dönecek, sizinle alakası yok.

Röportajın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Bu kitabı okuyun, okumak yetmez çalışın ve uygulayın farkı göreceksiniz. Kitabı okurken aldığım notlardan küçük bir paylaşım yapayım.

Birinci Anlaşma:  “Söz büyüdür.”

“Kullandığınız sözcükleri özenle seçin.” Kullandığınız sözcükler saf, arı, temiz, kusursuz, eksiksiz olmalıdır.

Bir gün sabahtan itibaren konuşmalarınızda ne kadar olumsuz sözcükler kullandığınıza bir dikkat edin. Fark ettiklerinizi not edin. Çocukluktan itibaren en yakınlarımızdan duyarak öğrendiğimiz ve fark etmeden kullandığımız sözcükler.

Don Miguel olumsuz sözcüklerin etkisi için şöyle diyor “Söz, sadece bir ses ya da yazı sembolü değildir. Söz, bir güçtür; kendinizi ifade etme ve iletişim kurma gücüdür. Sözle düşünürsünüz. Düşünmekte kullandığınız sözlerle yaşamınızdaki olayları yaratırsınız.”

Olumsuz sözlerle kim bilir nasıl tohumlar ekiyoruz zihnimize, zihinlerimize. Temiz, saf sözcüklerle ve yargılamadan, suçlamadan, dedikodu yapmadan konuşmayı seçelim, emek verelim bunun için. Zihnimizden geçen her olumsuz sözcük, öncelikle bizi zehirliyor. Geçtiği yerlerde iz bırakıyor. O zaman anlaşmayı kendimizle yapıyoruz ve kendimizle ilgili kullandığımız sözcükleri özenle seçiyor ve alışkanlığımızı yaratıyoruz.

İkinci Anlaşma: Hiçbir şeyi kişisel alma.

“Hiçbir şeyi kişisel algılamayın.” Benim en sevdiğim anlaşmam, zor olan, yaptıkça hayatı akışa çeviren. Yazar “Sizi inciten söylenenler değildir. Söylenenler yaralarınıza dokunduğu için incinirsiniz. Sizi inciten sizsiniz.” Bu konuda düşünelim birlikte; çevremizde bizimle ilgili değerlendirmeler, eleştiriler geldiğinde dikkatle dinlemek ve kendi birikimlerimizle anlayarak etkileşmek. Yani hayatımızın merkezine, kendimizi yönetme halimize dış müdahale almamak. Anlamak ve fayda sağlayacak şekilde yararlanmak. Kendine güvenin diyor yani yazar bize.

Üçüncü Anlaşma: Varsayımda bulunma.

“Varsayımda Bulunmayın. Alışkanlıklarımız ve rutin davranışlarımız içinde varsayımlarda bulunduğumuzu fark etmeyiz bile” diyor Yazar. Herkesin bizim gibi düşündüğünü varsaymak. Her birimiz farklı bireyleriz, farklı şeylerden etkilenir, farklı şekilde tepki veririz. Bu nedenle hatalı düşünceye daldığımızı fark etmeyiz bile. Anlamak için iletişim kur.

Varsayma, Zannetme, Farz etme. Soru sor…

Dördüncü Anlaşma: “Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap”

“Yapabildiğinin en iyisini yap.” Yazar Miguel son anlaşma için; “Bu anlaşma, diğer üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlayan anlaşmadır. Dördüncü anlaşma ilk üçünün aksiyonudur. Her koşulda, daima en iyisini yapın, ne daha fazla ne daha az. Ama şunu daima hatırlamanızda yarar var: An, her an değiştiği için asla ‘en iyiniz’ olmayacaktır. Dört anlaşmayı yaşamınızda uyguladıkça ‘en iyiniz’ de gittikçe ‘en iyi’ hale gelecektir.” diyor.

“Her günün hakkını vererek yaşayın. Bugün yeni bir rüyanın başlangıcı olsun.” diyen yazar bana çok sevdiğim bir şiiri hatırlattı.

Dağ tepesinde bir çam olamazsan

Vadide bir çalı ol.

Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.

Çalı olamazsan bir ot parçası ol bir yola neşe ver.

Bir misk çiçeği olmazsan bir saz ol.

Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.

Herkes kaptan olamaz, tayfasız da olmaz.

Dünyada hepimiz için bir şey var.

Yapılacak büyük işler, küçük işler var.

Yapacağınız iş size en yakın olan iştir.

Cadde olamazsan patika ol.

Güneş olamazsan yıldız ol.

Kazanmak yahut kaybetmek ölçü ile değildir.

Sen her neysen onun en iyisi ol.

Douglas Malloch

Yasemin Sungur 

#HayatÖğrencisi

Önceki İçerikKendi Oyunumuzun Kahramanı Olmak – Arketipler
Sonraki İçerikOkurun Gözünden: Serdar Salepcioğlu’ndan “Damdan Düşen Bilir”
Yasemin Sungur
Yıllar önce okul dönemimin bittiğini söyleseler de ben hayatın tutkulu bir öğrencisi ve seçip aldıkları, özünden kattıkları ile sen izin verirsen ben bir rehber. Ben bir Özgür Martı. Ben bir düşleyen. Kanatlarım ile gelişime, paylaşıma ve değişime keyifle uçarım. İçimizde yaşayan gerçek Martı Jonathan’lara ulaşmak için MartiDergisi.Com’u uçurdum. Şimdi hep birlikte uçuyoruz. Kitapdaşlarımla birlikte Kitap ile Sohbet ederim ve onları İstanbul Oyuncak Müzesin de baş konuk olarak ağırlarım. Oyun oynamayı bırakmadım. Hayatı kelimeler ile anlatmayı, yazmayı ve onların büyüsüne kapılıp Yaz(ı) Kamplarımı keşfe dönüştürmeyi bilirim. Harekete Geçmeyenleri enerjimle uyandırırım. Sevgiyle nefes alıp, şiirle güne başlarım. Aşk ile Can oğlum ve Ceren kızımla, evrende hayat bir başka güzel. Şükür...

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz