“Her eski, eski diye atılmaz, her yeni, yeni diye alınmaz.”
Eskilerin harika sözlerinden biri. Rahmetli anneciğim yeni olan eşyaları daha çok severdi. 1930’lu yıllar, genç Cumhuriyet döneminde doğan validem, yedi kardeşli bir kalabalık ailede büyümüş. Babası, Atatürk dönemi cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden biriydi. Ataerkil bir ailede büyükbaba, büyükanne, çocuklar derken oldukça büyük bir ailede büyümenin çok sayıda faydasının yanında çok sayıda da zorlukları varmış. Üstüne üstlük yokluğun, üretimin çok az olduğu dönemlerden geçiyorlarmış. Ağabey, ablaların küçülmüşleri bir sonraki kardeşe devrediliyormuş. Bugün hala, tasarrufu özendiren bu gelenek bazı ailelerde devam ediyor. Ancak bununla beraber, küçük kardeşlerin yeni bir şey edinme olasılığı giderek azalıyormuş. İşte bu yüzden annem için eski olan birçok şey değerli olmayabiliyordu. Oysa onun evladı olmama rağmen ben tamamen farklı düşünüyordum. Annem formika yeni çıktığı dönemde o malzemeden mobilya ya da eşya beğenirken ben ceviz konsollara bayılırdım. Nedense o eski eşyaların bir ruhu olduğuna, yaşadığı dönemi yansıttığına çok inanırım.
Annemin sakladığı şeylere bakıyorum da, hepsi onun için anlamı olan ve hatırası olan eşyalar veya objeler.
Sanıyorum toplum olarak da geçmişe çok özlem duyuyor gözüksek de eskiye ait birikimlerimizi çok sevemiyor, çok koruyamıyoruz. Bunun o eşyanın tarihçesini bilmemekle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Dikkat edin, sakladığımız tüm eşyaların bizim için özel bir hatırası ve anlamı vardır. Mesela, çocuğumuza ait ne kadar çok şey saklarız. İlk dişini, ilk karnesini, ilk zıbınını, ve daha neler neler.
Hızla değişen dünyada bazı eski eşyaların tekrar talep gördüğünü gözlemliyoruz. Örneğin, pikap satışları yeniden yükselişte. Bu sefer bilgisayar bağlantılı olanlar satılıyor.
Yurt dışına gitme şansı olan ve özellikle Batı ülkelerine giden dostların hayret ve imrenerek bahsettiği şeylerden biri de korunan binalar ve dokudur. Gelenekler korunur, küçükler bunu hazmederek büyür. Onun için o doku ve eserler korunur.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Belediyesi’nin çok güzel restore ettirdiği güzel çeşmelerden birine kocaman sprey yazıyla yazıları görünce içim cız etti. O boya ile çeşmeyi boyayan insan canlısı sevgisini çeşme üzerinde çirkin bir şekilde sergilemeyi seçmişti. Onun için o çeşmenin bir anlamı yoktu. Oysa evdeki çeşmeyi, lavaboyu öyle sprey boyayla boyar mıydı acaba ?
Hem muhafazakarlıkla övünüyor hem de eski olan her şeye düşmanlığımızı sürdürüyoruz. Oysa muhafaza etmek demek, korumak demek, faydalı bir şey varsa ona devam etmek demek.
Hem büyüklerimiz boşuna mı söylemiş; “Her eski, eski diye atılmaz, her yeni, yeni diye alınmaz”
Bizden kalan güzellikleri korumak ve aktarmak için, yetişen nesilleri eğitmekle başlayacak herşey. Bu çabalarla güzelleşecek dünya.
Anıl Akın