Zeynep Özcan: İhtimallerin ve İstanbul’un yazarını, birbirine bakıp hayat bulan ayçiçeklerinin, fısıldayan hikâyelerin sahibini, canımız Mario Levi’yi kaybettik.
Bir süredir hastanede tedavi gören hocamdan iyi haberler almayı umuyordum. Dün gece son kitabı üzerine bir yazı yazdım. Sabah okuduktan sonra gazeteye iletecektim. Rahatsızlığı sebebiyle görüşemediğimizden, uzaktan da olsa bir hediye vermek, mutlu etmek istemiştim… Saat altı buçukta Mario Hoca’mızın sevgili dostu ve daimî öğrencisi Banu Gökalp’ten gelen mesajla acı haberi aldım… Bir kez daha anladım ki umut ve hayat birbirinden hiç hazzetmiyor. Üzüntümü kelimelerle tarif edemiyorum…
Mario Levi, ilham kaynağım, rehberim ve hocamdı. İhtimaller denizinin kimi zaman kaptanı kimi zaman yolcusuydu. Mümkünlerin kıyısına yanaşarak anlattığı İstanbul’u, kaleminden okumayı hep çok sevdim.
Her zaman “Edebiyatı besleyen yalnızca okunan kitaplar değildir. Okunan kitapların çok büyük bir rolü vardır. Fakat hayat bilgisi önemlidir” der ve eklerdi: “Önemli olan yaşanmışlıktır.” Görerek, anlamlandırarak, hissederek yaşayan; içselleştirdiklerini yazan, yeri doldurulamayacak bir edebiyatçıydı.
“İnsan kendi sesini bulmak için çabalamalı. Okumak isteyeceğiniz kitaplar yazın. Başkalarının okumasını isteyeceğiniz kitapları değil” diyen, yazarın sürekli arayış içinde olması gerektiğini savunan, öğrencisinin elini sımsıkı tutan eşsiz bir öğretmendi. Hayatımın zorluklarla geçen döneminde tanıştığım hocam, bana yeniden hayal kurmayı öğretti. Edebiyatın iyileştirici yönüyle yaralarımı sarmama yardım etti, ellerimden tuttu. “Sende romancı hamuru var” diyerek yazdıklarımı benden daha çok sahiplendi. Kitabımın önsözü Mario Hoca’mın imzasını taşıyacaktı, kısmet olmadı… Moda Kitap’taki son konuşmasında romanımdan ve yazarlığımdan bahsederek onurlandırdığında mutluluktan ağlamamak için kendimi zor tutmuştum, şimdiyse gözyaşlarımı durduramıyorum. İşte böyle unutulmaz bir öğretmendi…
Hangi inançtan, ırktan olursa olsun haksızlığın karşısında merhametli kalbi ve güçlü kalemiyle duran iyi bir insandı. Yazacak çok şey var fakat kelimeleri toparlamak çok güç…
Bu soğuk günde edebiyatımız usta yazarını, Ece Hanım çok sevdiği eşini, çocukları biricik babalarını, torunları güzel kalpli dedelerini ve biz öğrencileri kıymetli hocamızı kaybettik… Hikâyeleri, yazıları, yayımlanmasını dört gözle beklediğimiz romanı yarım kaldı…
Veda etmek kalbimi acıtıyor… Huzurla uyuyun kıymetli hocam… Gönül kelimesini çok severdiniz. Gönlümüzün en hatırlı yerinde, nice ihtimalin içinde, bizimlesiniz. Hep, elinizde İstanbul desenli kahve fincanınız, renkli gözlükleriniz, şen kahkahanız ve eserlerinizle anacağım… Allah rahmetiyle kucaklasın sizi…
Arzu Tülümen: Hocam Mario Levi…
Kendisiyle üniversitede yeniden öğrenci olduğum bir dönemde tanıştım. Daha doğrusu onunla tanışmak ve kendisinden ders almak için epeyce mücadele etmem gerekti. Kitaplarını okuduğum ve dilini çok sevdiğim Mario Hoca iletişim fakültesinde ders veriyordu ve üstelik dersleri de her zaman doluydu. Ama insan bir şeyi çok isterse yapar öyle değil mi, fen edebiyatlara kapalı olan dersine ne yaptım ne ettim kaydoldum. Daha ilk derste o muazzam etkileyici diksiyonu ve duruşuyla neden iletişim fakültesinde hoca olduğunu anladım. Mario Levi hem yazarken hem de konuşurken kelimelere dans ettiriyordu. Öğrencilerine sık ödev verirdi ve neredeyse her ödevi cümle cümle değerlendirecek kadar detaylı incelerdi. Aynı zamanda o bir motivasyon ustasıydı. Ondan ‘Yaratıcı Yazarlık’ dersini alma nedenim edebiyat çevirisine olan ilgimdi ancak birkaç ödev sonrası beni kenara çekip ‘Sen yazmalısın ne yazarsan yaz ama yaz’ diye başlayan tatlı sert motivasyon konuşması çevirmen olma hayaliyle yeniden üniversite öğrencisi olduğum okuldan yazar olma hayaliyle mezun olmama neden olmuştu. Yönümü değiştirmeme sebep olduğu için benim için hep çok özel bir insan olarak kalacak. Öğrencisi olduğum dönemde yetişkin öğrenci olmamın verdiği avantajla ders dışında da vakit geçirdiğimiz olurdu, edebiyat ve yazı dışında en çok da ebeveyn olma halleri konusunu konuşurduk, kızlarından bahsederken gözlerinin içi gülerdi, küçük kızının yeni doğduğu zamanlardı…
Yeri doldurulamayacak, güzel, özel ve özenli bir insandı. Tüm sevenlerine ve ailesine baş sağlığı diliyorum.
Yasemin Sungur: Bir İstanbul Prensi Mario Levi…
Sevdiğimiz usta, üretken yazar Mario Levi aramızdan ayrıldı. Hayatı boyunca kaleme aldığı eserlerle bizleri unutulmaz hikayelerde yaşatan Levi, edebiyat dünyasında derin izler bıraktı. Onun yazdığı cümlelerde kendimizden bir parça bulduk, hayaller kurduk, sorguladık.
O, bir İstanbul aşığıydı; şehrin hikayelerini sevgiyle, tutkuyla kaleme aldı. Levi için İstanbul, sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir ilham kaynağıydı. Köklerini derinlemesine hissettiği bu şehri anlatırken, kendi hikayelerini de ördüğü metinlerle bizleri İstanbul’un kalbine davet etti. Bugün, onun ardından bıraktığı mirasın içinde İstanbul, Mario Levi’nin gözünden, onun duygularıyla, anılarıyla daha da bir anlam kazanıyor. Onun eserleri aracılığıyla İstanbul’u keşfetmek, Levi’nin ruhunu ve şehre olan derin aşkını hissetmek mümkün. Şimdi, onun yokluğunu derinden hissediyoruz, ancak bıraktığı eserlerle sonsuza dek yaşayacak.
Mario Levi’yi saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz. Eserleri aracılığıyla onunla olan bağımızı sürdüreceğiz. Ruhu şad olsun 🙏 Ailesine, öğrencilerine ve okurlarına baş sağlığı diliyoruz.