Aşk…
Nedir, ne değildir? O kadar çok kullanıyoruz ki bu sözcüğü, neredeyse içini boşalttık. Karşımıza çıkan her şeye ve herkese “aşkım” diye hitap eder olduk.
Kimler neler dememiş ki bugüne kadar aşkla ilgili…
Filozoflar ve Aşkın Tanımları
Aristo: “Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yalnız sevilmenin de hiçbir zevki yoktur.” Augustinus, “Sevgi ruhun güzelliğidir” derken, Fenelon, “Sevmeden yaşamak, yaşamak değildir. Az sevmek ise sürüklenmektir” demiş. “Aşk iki iken bir olmaktır” der Victor Hugo, Konfüçyüs da “ İnsan kalbinde aşk dörtnala giden bir at gibidir, ne dizginden anlar, ne söz dinler” diye tanımlamış aşkı. Sofokles, “Tek bir kelime bizi hayatın ağırlığından ve acılarından uzaklaştır, o da aşktır” diyerek duygularını ifade etmiş. Voltaire’e göre, “Aşk bir tablodur, onu doğa çizmiş ve süslemiştir.”
Aşkın zamanı var mıdır, yaşı var mıdır? Hangi yaşta âşık olunur? Tek taraflı aşk var mıdır? Bu konular binlerce yıldır tartışılmaktadır.
Aşkın ne olduğunu düşünürken bile, insan kendini büyülü bir atmosferde hissediyor. Aşkla yaşamak hayatı anlamlı kılıyor. Heyecan duyuyoruz, kalbimiz farklı çarpıyor, kendimizi adeta bir masal kahramanı gibi hissediyoruz.
Aşk olmasaydı ne olurdu? Kupkuru, renksiz, heyecansız, güzelliklerden uzak, kalp çarpıntısız bir hayat. Böyle bir yaşam kim bilir nasıl sıkıcı ve tek düze gelirdi.
Aşk, kalbi besliyor
Aşk beynin endorfin salgılamasıymış. Bilim insanları böyle söylüyor. İyi ki beynimiz endorfin salgılıyor ve bizi tekdüze bir hayattan kurtarıyor. Kardiyoloji uzmanlarına göre âşık olan insanın ömrü uzuyor. Endorfin hormonu, halk arasında “mutluluk hormonu” olarak bilinir. Kalp damarlarını genişletir, kalbin daha iyi beslenmesini sağlarmış.
Ben “aşk” derken sadece iki insanın birbirine duyduğu aşktan bahsetmiyorum. Aşka Tanrı aşkı, ülke aşkı, meslek aşkı, canlı, cansız her şeye duyulan aşk dâhildir.
Etrafınıza dikkatli bakarsanız farklı yaşanan aşkları fark edersiniz. Hep söylenen “gülle bülbülün aşkı” ya da yan yana duran iki saksı çiçeğinin aşkı, bir köpeğin ya da kedinin sahibine duyduğu aşk… Bu liste uzar gider.
Sevgililer Günü Kutlamaları
İlk Sevgililer Günü kutlamasına İsviçre’de katılmıştım. Biz Türkiye’de yaşayanlar olarak bu kutlamadan bihaberdik. Şubat ayının başlamasıyla Berne kenti neredeyse kıpkırmızı olmuştu. Kalpler, dudaklar, kurdeleler, şekerler, güller, velhasıl olabilecek her şey kırmızıydı.
İlk bakışta çok beğendim. Hatta bizim ülkemizde neden yok diye hayıflandığımı itiraf edebilirim.
Çok geçmedi Sevgililer Günü Türkiye’de de kutlanmaya başlandı. Bir paket şeker ya da çikolatadan, bir kırmızı gülden başladık, altınlar, pırlantalar, marka kıyafetlere kadar geldik.
Benim düşüncem, bu günün “özel” yani iki insan arasında kalması. Bir hediye yarışına girmeden, örneğin bir kart yazarak, eski bir fotoğrafı çerçeveleterek, bir şiir yazarak, yazamıyorsak bir şiir kitabında alıntı yaparak günün anlam ve önemini sevdiğimiz kişiye yaşatmak daha güzel olur diye düşünüyorum.
Her şeyin ticarileştiği günümüzde sevgililer günü de bundan payını aldı. Alana, yapana, harcayana karşı değilim ama hiç değilse böyle romantik bir güne maddiyatın dışında da anlam katılabileceğini, bunun için kafa yormak gerektiğini düşüyorum.
Sevgililer gününüz kutlu olsun.
Aşksız kalmayın.