Kuzey İrlandalı bir gazeteci ve yazar olan Jack Holland, meslek yaşamının büyük kısmında ülkesinin siyasi durumuyla yakından ilgilenmiş ve çalışmalarını bu konu etrafında yapmıştır. Mizojini: Dünyanın En Eski Önyargısı-Kadından Nefretin Evrensel Tarihi adlı kitabı ise yazarın ömrünün son yıllarını adadığı ve ancak o öldükten sonra ailesinin çabasıyla basılabilen son eseridir. Yazar, sözcük anlamı kadından nefret veya kadın düşmanlığı anlamına gelen mizojini için dünyadaki hiç bir önyargı bu denli kalıcı ve evrensel olmamıştır der. Kitap tarih boyunca kadınların çektiği zulmü, bu zulme neden olan sebepleri, önyargıları, kadınların uğradığı iftiraları, nasıl suçlu ve günahkâr cins hale getirildiğini kronolojik bir sırayla gözler önüne seriyor. Akıcı bir dile sahip olan bu araştırma-inceleme kitabı ilk olarak 2006 yılında yayımlanmış ve 2016 yılında Erdoğan Okyay çevirisiyle İmge Kitabevi tarafından dilimize kazandırılmış.
Yazar kitabı yazdığı dönemde, konuyu paylaştığı çevresindeki erkeklerin kadından nefretin savunmasını yazdığını sanmasını anlamsız bulmuş. O dönemde yazara sık sorulan bir soru da bir erkeğin mizojini hakkında neden yazmak istediğiymiş. Yazar bu soruları şöyle yanıtlamış: “Niçin yazmayayım ki? Sonuçta mizojiniyi erkekler icat etti.”
Kitabın önsözünü kaleme alan yazarın kızı Jenny Holland babasının bu kitabı yazarken hangi soruya yanıt aradığını şöyle dile getiriyor. “Babam bu kitabın, en önemli çalışması olduğunu düşünüyordu. Artık bütün gazetecilik merakını şu ürkütücü soruya yöneltmişti: Tarihin başlangıcından bu yana insanlığın bir yarısının, diğer yarısı tarafından böylesine baskı altında tutulması ve insanlık onurunun elinden alınması nasıl açıklanabilirdi?”
Belfast’a doğup büyüyen yazar, kitabın giriş bölümünde kendi gençlik döneminde kadınların yaşadığı aşağılanmalardan bahsederken hakaret, küfür ve aşağılama içeren ifadelerin hemen hepsinin kadınlarla ilişkili olduğunun altını çiziyor. Kadına yönelik şiddetin nasıl normalleştirildiğini şöyle anlatıyor: “Erkekler, bir erkeğin köpeğini tekmelemesine şiddetle karşı çıkıyordu ama eşini döven bir erkeğe kimse müdahale etme zorunluluğu hissetmiyordu. Bu aldırmayışlarına buldukları garip özür de karı-koca arasındaki ilişkinin kutsallığı’ydı.”
Kitap giriş ve sonuç bölümleri dışında sekiz bölümden oluşuyor. İlk bölüm yazarın sonradan pek çok mite ilham kaynağı olduğunu düşündüğü Yunan mitolojisinden bir efsaneyle başlıyor. Tanrıların babası Zeus ateşi gökyüzünden çalarak yeryüzüne indiren Prometheus’u cezalandırmak için ona bir armağan hazırlar. Bu armağan bir kötülük tasarımı olarak yaratılan Pandora adlı bir kadındır. Zeus’un emrindeki Tanrılar Pandora’ya sinsi bir eda ve fahişe ahlakı yükleyerek Prometheus’un kardeşine gönderirler. Pandora’nın çekiciliğine dayanamayan Epimetheus onunla evlenir. Pandora kendisine çeyiz olarak verilen ve Tanrılar tarafından açmaması tembihlenen kutuyu merak edip araladığında insanlar kedere, hastalığa ve acılar içinde ölüme mahkûm olur. Pandora kutuyu açar ve kötülük yeryüzüne bir kadınla inmiş olur! Yazar bu bölümde antik dönemin düşünür ve felsefecilerinin mizojiniye katkılarına da yer verir. Sonraki bölümlerde Roma toplumunda kadının durumundan, Hristiyanlıkla birlikte nasıl değişime uğradığından ve Ortaçağ’ın utanç verici cadı avlarından bahseder. Dördüncü bölümün adı Cennetin Kraliçesinden İblis Kadına kitabın üstünde çok durduğu düalizmi net olarak ifade ediyor. Tarih boyunca erkeğin istediği gibi olan kadın yüceltilirken olmayanlar aşağılanıp zulüm görür. Düalizme Azize Meryem’in kutsallığı ile savaşa katıldığı için cadı ilan edilerek yakılan Jeanne d’Arc örnek verilebilir. İtaat eden kadın melek isyan eden şeytan olarak kabul edilir. Bu şeytan melek çelişkisi sonraki yıllarda edebiyat ve sanatta bolca yerini bulur. Holland, edebiyat eserlerini incelediği bölümde erkek egemen edebiyattan örnekler verir. Yazar mizojininin sadece Avrupa’ya ait bir sorun olmadığının altını çizerek Dünya’nın farklı yerlerinden zaman zaman benzerlik gösteren örneklere değinir. Modern dünyaya yaklaşırken Freud, Marx ve Darwin’in tezlerinin mizojiniyi nasıl etkilendiğinden de bahseder. Holland Beden Politikası adlı son bölümde erkeklerin kadın bedeni üzerindeki kontrolü, siyasi, dini ve toplumsal bir mesele haline getirdiğinden bahsediyor. Dinlerin bu konudaki pratiklerine de bu bölümde yer veriyor.
Bu kitabı dört beş yıl önce okuduğumda beni en çok felsefeci ve bilim adamlarının mizojiniye katkıları etkilemişti. Baş örtüsünü istenildiği gibi takmadığı gerekçesiyle devletin ahlak polisi tarafından dövülerek öldürülen gencecik Mahsa Amini’nin zihnimden çıkmayan güzel yüzü kitabı yeniden elime aldırdı. Şimdi aklımda tek bir soru var: Mizojini bir gün biter mi?
Arzu Tülümen