Her insan için günün 24 saat olması, yaşamın bir adaleti. Bu süreci kıymetli kılan, yüzlerce seçeneğin içinden sadece birini seçerek, o anda sadece onu yapıyor olabilmemiz. Çünkü şimdilik, bu bedende, sadece bir yerde olabiliyoruz. Aynı anda bir başka yerde olmak istesek bile, buna imkan yok.
Yaşam büyük bir organizasyon. İçinde herkese ve her şeye yer var.
Beynimiz de büyük bir organizasyon. İçinde herkese ve her şeye yer var.
Beyinin en önemli özelliği, kişiye özel olması. Her insanın beyni farklı çalışıyor. Deniz (yaşam) aynı deniz olsa da, gemilerimizin özellikleri farklı. Aynı denizde birbirinden bambaşka renklerde yüzen gemileriz biz.
Yaşam da beyin de, sonsuz olasılıkların içinde yönetilmeyi bekliyor. Her ikisi de, doğru bir organizasyonu hak ediyor.
Yaşamınızı organize edemezseniz, sonsuz olasılıklar içinde kaybolursunuz. Koca bir okyanusun içinde pusulasız giden bir geminin kaptanı gibi. Dalgası var, rüzgarı var, fırtınası var.
Yaşam yolculuğu, her insanın kendi yaşamının efendisi, kendi gemisinin (bedeninin) kaptanı olması için. Dümen ise, beyin. Dümeni doğru yere kırmak, doğru limana demir atmak için nereye gittiğini bilmek gerekiyor.
Senin gemin nereye gidiyor?
Sen hangi limandan hangi limana gitmektesin?
Varmak istediğin liman (hayatı başarmak) için en doğru seçimleri yaptığını düşünüyor musun?
İşin, senin için en doğru iş mi?
Mesleğin, karnını doyurmak dışında, seni gerçekten mutlu ediyor mu?
Hayatta seni motive eden neler var?
Deniz dalgalandığında, fırtına çıktığında gemini sağlam karakterinle yönetebiliyor musun?
Bu geminin içinde kendini güvende, emniyette buluyor musun?
Olmak istediğin insan olmak için, seçimlerini sorgulamalısın.
Binlerce liman arasından seni sen yapacak en doğru liman, hangi liman olabilir?
Yanlış limana demir attığında, kendinden bile uzağa düşebilme riskin var.
Hayata verdiğin anlamları gözden geçirmelisin.
Çünkü yaşam çok değerli. Sen yaşamsın ve değerlisin.
Hayatında olan her şeyi; yaşam alanlarını, sonsuz olasılıkların olduğu zamana neler sığdırdığını, işine ve ilişkilerine verdiğin emeği gözden geçirmelisin.
Çünkü yaşam çok kısa, deniz çok derin, geminin bir tek kaptanı var.
Bu deniz (yaşam) öyle bir deniz ki, senin gemini taşıyabilecek güçte. Bu deniz öyle büyük, öyle bolluk içinde ki, sana bolluk ve bereketi taşıyabilecek yüce gönüllülükte.
Ve bu deniz, hiç bir gemiyi birbirinden ayırmıyor. Eşitlik ve adalet prensibi gereği, yükleri ne olursa olsun, hepsini sırtında taşıyor.
Sen, seni sırtında taşıyan o denizin üstünde yüzen geminin kaptanısın! Kendini denize bıraktığında seni yüksünmeden taşıyan o denizin çocuğusun.
Bu sonsuz denizin içinde geminin doğru limanlara ulaşabilmesi için koçluk doğru adreslerden biri. Her insanın bir koçu olmalı. Ya da koçluk eğitimleri ile kişi yaşamını organize etmeyi öğrenmeli. Profesyonel bir koç olarak, her kararımı hala koçlukla alıyorum.
Çünkü aldığım her kararla (ruhsal olarak) biraz daha büyüdüğümün farkındayım. Attığım her adım, İNSAN tarafıma biraz daha yaklaştırmıyorsa beni, o kararı almanın ne önemi var ki?
Ve biliyorum ki, benim bir yaşam pusulam var.
O, içimdeki derin bilgemde, özümde saklı.
Yolumun haritasını ancak o gösterebilir, ancak o söyleyebilir bana yönümü.
Doğru sorularla doğru cevapları alma şansım var.
Güçlü sorularla kendi içsel gücüme erişebilme bilincim var.
Çünkü Koçluk, güçlü sorularla en doğru limanı bulma sanatıdır.
Deniz dalgalandığında, hava bozduğunda, fırtına geldiğinde, eğer kendi limanıma sığınacak kadar güvenemiyorsam kendime, ben o geminin kaptanı değilim demektir.
Eğer kaptanlığıma güvenmiyor olsaydım, bu denizde ne işim vardı. Bu denizde olduğuma göre, kaptanlığımı yetkinleştirmem gerekir.
Çünkü denize hükmedemeseniz bile, geminize her zaman hükmedebilirsiniz.
İsmail Barış Özpazarcık