Kış yüzünü gösterdi sonunda. Kar yağışı başladı, kış eğlenceleri sokağa taştı.
Çocukken ne severdim kış mevsimini. Okuldan eve koşa koşa gelir, çantamı atar üzerimi değiştirir elime bir poşet alıp evimizin karşısındaki tepeye koşardım. Tabii yalnız değil, kardeşim ve arkadaşlarımla. Yalnız başıma ne işim var buz gibi havada sokakta?
Düşe kalka tepeye çıkar, sıraya dizilirdik kaymak için. Zannetmeyin ki kızakla kayıyorduk. Kalın poşetler alır elimize sapını tutar geri kalanını bacak aramızdan popomuzun altına koyup üzerine otururduk. Ve bırakırdık kendimizi aşağıya doğru. Rüzgârı yüzümüzde hissederek, kocaman bir gülücükle çığlıklar atarak yol kat etmek için ayaklarımızı yerden kesmeniz yeterliydi.
Bazılarımız leğen getirirlerdi evden. Leğen ile kaymak daha akıllıca bir hareketti. Naylon poşete göre daha kalın olduğundan kaydığınız yolun üzerindeki taşları daha az hissederdiniz, böylece daha az canınız yanardı.
Hele de sömestre tatili geldiğinde bizim çocukları bir görecektiniz. İşte eğlence o zaman başlardı. Ortalık iyiden iyiye kalabalıklaşır, tepedeki kayma sırasında gürültüler yükselmeye başlardı. Bu gürültüler bazen küçük kavgalardan bazen de eğlencenin verdiği zevkten olurdu. Kavgalarda çıksa sonunda uzlaşır, hatta tren yapar hep birlikte çığlık çığlığa bırakırdık kendimizi aşağıya doğru.
O zamanlar tatillerde genelde aileler evlerinde kalır, en fazla anneanneleri, babaanneleri, dedelerine giderdi. Bizim ailenin büyükleri yakın oturduğu için tatilimizi evimizde geçirebiliyor, arkadaşlarımızdan ayrılmak zorunda kalmıyor, bildiğimiz tepelerden kaymaya devam ediyorduk.
Şimdiki çocuklar mı şanslı biz mi daha şanslıydık, bu tartışılır. İki döneminde kendince güzel tarafları yok değil. Biz poşetlerle kayıyorken onlar kayak takımları ile gerçek kayak sahalarında, usta hocalardan öğrenerek yapıyor bu işi. Şimdilerde hem yurtiçinde hem yurtdışında öyle çok kayak merkezi var ki… Ve artık buralara gitmek bizim zamanımızdaki kadar zor değil.
Şu bakımdan da biz daha şanslıydık bence: Daha kuralsızdı eğlencelerimiz. Her yer kayak merkeziydi bizim gözümüzde. Tüm sokaklar, tüm tepeler, tüm yokuşlar, hatta yokuş olmayan yerler bile. Okuldan dönerken birimiz yere doğru çömelir diğerimiz ya da diğer ikimiz onu çekerdik. Tek bir kuralımız vardı: Hepimiz sırayla bu eğlencenin tadına varmalıydık.
Çocuk olmak hep güzeldir aslında. Geçmişte ya da bugün özgürlüğü en çok yaşayabilen o ufak yüreklerdir.
Şöyle deli gibi kar yağsa, o beyazı görüp masumiyeti en derinlerimize kadar çeksek. Rüzgârı yeniden hissederek özgürlüğümüze doğru tekrar tekrar kayıp mutluğun hazzını çocuklar gibi yaşasak.