Otodidakt kendi kendinin öğretmeni, otoditaktizm ise kendi kendine öğrenme demek.
Latince “auto = kendi” ve “didaktikos = öğretim” kelimelerinden türemiş. Düşünerek, derinleşerek, hazmederek odaklı öğrenme şekli. Herhangi bir okula, eğitim sistemine bağlı olmaksızın kendi başına yapılan düşünmelerle, araştırmalarla, tartışmalarla, çalışmalarla öğrenme hali.
Otodidaktlar çok ama çok düşünerek, kütüphanelerde, web sitelerinde araştırmalar, tasarımlar, deneyler, egzersizler vb. yaparak belirli bir konu veya alanda çok derinleşiyorlar. Geliştirdikleri bilgi ve deneyimi klasik, sınırlı eğitim sürelerinde ve yapılarında edinmek mümkün olmadığı için okuldan, arkadaşlarından, kardeşlerinden, uzmanlardan, mentorlardan öğreniyorlar, rehberlik alıyorlar. Her yerden, her kaynaktan bilgi emiyorlar, süzüyorlar, evirip, çeviriyorlar.
Kendilerini belirli bir sisteme bağlı olmak zorunda hissetmiyorlar. Hissetseler de oralarda tatmin olmuyorlar. Onları bilinenler değil, bilinmeyenler, daha ne olabilirler, ya olursalar çekiyor.
Tek kilitlendikleri şey hakkında sınırsız bilgi edinmek istedikleri konu alan oluyor. Ötesi onları pek ilgilendirmiyor. Kısacası öğrenme tutkuları hiçbir engel tanımıyor, mazeret kabul etmiyor.
Ve aslında pek çok içeriği bu otodidakt insanlar geliştiriyor, zenginleştiriyor. Çünkü onlar yayınlar yapıyor, itirazlar ediyor, yorumlar yazıyor ve tekerlere sürekli çomak sokarak herkesi ve her şeyi gelişmeye zorluyorlar.
Otodidaktizmden ilk kez 1160’larda Endülüslü filozof Abu Baker İbn-Tufayl’in felsefi romanı Hayy’de bahsedilmiş. Marekeşli vahşi bir çocuğun kendi kendine çeşitli aletler geliştirerek doğayla mücadelesinin anlatıldığı hikayede “insanı geliştiren toplum ya da onun sözleşmeleri değil, kendisidir” vurgusu dikkat çekiyor. Odak noktadaki yaklaşım “insan en yalın bilgidir” oluyor. Tarihtenbilinen en önemli otodidaktlardan biri Leonardo da Vinci. Benim yakından tanıdığım iki uç örnek Jacque Fresco ve Dr. Sadeg Faris. Her ikisi de sistemli eğitimden geçmemiş ancak en bilinen üniversitelerde dersler vermiş, ödüller, patentler almış, dahi oldukları düşünülen bilim insanları. 21. yüzyılın en meşhur otodidaktlarından biri de mimar Tadao Ando. Eminim şimdi düşününce sizler de pek çok otodidakt isim bulacak hatta kendinizin de bir otodidakt olduğuna hükmedeceksiniz.
İçinde bulunduğumuz çağ bizleri otodidaktizme teşvik ediyor ve klasik öğrenme yollarını tıkıyor.
Örneğin:
- Teknoloji, yeni farkındalıklar iş ve yaşam biçimlerini/alışkanlıklarını değiştirmeyi zorunlu kılıyor.
- Bu nedenle değişim ve öğrenilmesi gereken şeylerin sayısı, kapsamı çok fazla ve çok hızlı artıyor.
- Daha akademik literatürü oluşmadan, okulları, eğitimleri kurulmadan pek çok konu hayatımıza giriveriyor. Yepyeni ihtiyaçlar, sorunlar, fırsatlar, tehditler oluşuyor. Yani pek çok meselenin henüz eğitimi verilemezken ona dair sorular ve ihtiyaçlar ortaya çıkıyor.
- Geleneksel eğitim içeriklerinin, yöntemlerinin, araçlarının çoğu kısa sürede işlevsizleşiyor.
- Giderek artan hız ve çeşitlilikte, bilgiye, uzmana, kaynağa vb. erişim farklı ve çoklu kanallardan olanaklı ve kolay hale geliyor. Dijital kanallardan öğrenme olanakları ise tersine, kolaylaşıyor, çoğalıyor ve ucuzluyor.
- Klasik kanallardan eğitim almak giderek pahalılaşıyor İnsanların geliri düşüyor ve aradaki makas, açıldıkça açılıyor.
- İnsanlar odaklanmak ve derinleşmek istedikleri alanlar dışında gereksiz şeyler öğrenmeye çalışarak vakit kaybetmek istemiyorlar.
İşte bu nedenlerle diyorum ki, artık gelişmek, değişmek isteyenler için bahaneler yok. Yol, ardına kadar açık.
Haydi ilerleyelim artık.
O zaman bu yüzyıla yeni bir isim daha verebiliriz: Otodidaktlar Çağı.