Yüzyıllık Yalnızlığın da yazarı olan Gabriel Garcia Marquez, Kırmızı Pazartesi adlı romanında, çocukluğunda yaşadığı gerçek bir olaydan yola çıkarak, yaptığı uzun araştırmaların ardından isimleri ve yerleri değiştirmesine karşın, ana temaya sadık kalmayı tercih ettiği bir kurguya imza atıyor.
Kırmızı Pazartesi her ne kadar toplumumuza hiç de yabancı olmayan namus cinayetini konu almışsa da, burada kurban kadın değil bir erkektir. Yani bizim coğrafyamızın tam tersine, namusu kirlenen değil, namusu kirletendir hedefte olan.
Daha ilk paragrafta kahramanın öldürüleceğini biliyorsunuz. Ama bildikleriniz, sizi kitabı heyecanla okumaktan alıkoymuyor. Yazarın mahareti de böylelikle tüm görkemiyle beliriveriyor uzak ufuklardan.
Olay 1957 yılında, Kolombiya’nın küçük bir kasabasında geçiyor. Yirmili yaşlarındaki genç ve yakışıklı Santiago Nasar o sabah evinden çıkarken pek neşelidir. Beyazlar giymiş, saçlarını güzelce taramış, yüzüne bembeyaz dişlerini hafifçe gösteren o çekici gülümsemesini yerleştirmiş ve başlamıştır yepyeni bir güne. Kasabada genç adamın o gün öldürüleceği çoktan duyulmuşsa da, kimileri buna inanmamış, kimileri de ciddiye almamış, sonuçta hiç kimse gün boyunca Santiagoyu uyarma ihtiyacı hissetmemiştir.
Kasabaya sonradan gelen ve hakkında pek de fazla şey bilinmeyen, bu sebeple de sürekli dedikodusu yapılan esrarengiz Bayardo San Roman, kasabanın güzel kızlarından Angela Vicario ile evlenme isteğini Vicario ailesine ilettiğinde, genç kız bu teklife sıcak bakmasa da, anne babasının ısrarlarıyla kabul eder bu evliliği. Santiago’nun öldürülmesinden bir gece önce Angela’nın düğünü vardır. Genç adam da düğündedir. Hep birlikte yenip içilir eğlenilir. Fakat düğünden sonra damat gelini babasının evine geri getirir. Gerekçesi ise Angelanın bakire olmamasıdır. Kızın kasaplık yapan kardeşleri Pablo ve Pedro Angelayı sıkıştırıp olayı öğrenmeye çalışırlar. Angela ise, Santiago ile birlikte olduğunu söyler. İkizler genç adamı öldürmeye karar verirler ve bunu da herkese söyleyerek adeta ilan ederler. Sabah erkenden yola çıkan ikizleri gören papaz ellerindeki, domuz kesmek için kullandıkları bıçakları alsa da, onlar kafalarına koyduklarını yapmaya kararlıdırlar ve evden yeni bir bıçak bulmaları hiç de zor değildir. Santiagoyu tam da evine dönerken hunharca öldürürler.
Roman, Santiago Nasarın öldürülmesinden bir kaç saat önce başlayıp, ölümünden bir kaç dakika sonra biter. Arada hikaye geri dönüşlerle anlatılır. Kitap bu cinayeti ön plana çıkarırken, geride ise insanların ikiyüzlülüklerini, toplumun önyargılarını, kadının toplumdaki yerini irdelemektedir. Marguez romanda namus cinayetini ele alarak, toplumsal değerlerin bireyler üzerindeki baskılarını ve bu baskıların olumsuz davranışlara yol açtığını vurgular.
Kırmızı Pazartesi röportaj tekniğiyle ve bir anlatıcının ağzından okuyucuya aktarılmaktadır. Edebiyatta pek de fazla kullanılmayan bu tarz, esere ironik bir nitelik kazandırmıştır. Röportaj tekniğiyle, kahramanların, olayın tanıklarının iç dünyaları ve bakış açıları detaylı olarak ele alınır. Yazar birbirinden çok farklı görüşlere sıkça yer vererek, anlatıcının objektifliğini vurgulamak istemiştir. Örneğin, cinayet günü havanın nasıl olduğuyla ilgili sorulara çok farklı cevaplar gelir görgü tanıklarından. Kimileri yağmur yağdığını anlatırken, kimileri o günü güneşli bir gün olarak hatırlamışlardır. Bu çelişkilerin altında yazarın anlatmak istediği farklı şeyler saklıdır. Çok ince nüanslarla, okuyucunun dikkatini çekmek istediği noktaları aktarmıştır Marquez. Tanıkların psikolojileri, suçluluk duyguları o günkü havayı bile bambaşka şekillerde algılamalarına sebep olmuştur. Aynı şekilde, Santiago Nasar’ı tanımlamaları istenen kasabalıların bazıları, onun suçluluğuna, hiç bir kanıtları olmamasına rağmen eminken, bazıları ise onun bir melek kadar masum olduğunu söylemişlerdir. Tüm bu zıtlıklar, aynı yerde, aynı şartlarda yaşayan insanların, aynı olay ve kişiye karşı birbirinden ne kadar ayrı düşünceler ve duygular geliştirdiklerini gözler önüne sermesi açısından çok önemlidir. Ve bu durum toplumun geneline yayıldığında da değişikliğe uğramadan devam edecek, önyargının bükülemez kuralları insanların hayatını bir anda değiştirebilme gücünü koruyacaktır. Yazar bunun tehlikesi konusunda okuyucunun dikkatini çekmek için özel bir çaba sarfetmiştir romanın başından sonuna dek.
Marquez romanda sıklıkla imgeleme yoluyla anlatım tarzını seçmiştir. Her ne kadar, Santiago’nun masumiyetinden direkt olarak bahsetmese de, o gün genç adamın baştan aşağıya beyazlar giydiğini anlatarak, okuyucusuna bunu hissetmiştir. Sayfa sayısı bakımından uzun olmamasına karşın, eserdeki karakterler son derece zengin, dil sade ve gerçekçidir. Yazar vurucu bir anlatımla, kolaylıkla sıradanlaşabilecek bir cinayeti, çarpıcı, merak uyandıran bir hale getirmiştir.
Kırmızı Pazartesi 1981 yılında yazılmış, Gabriel Garcia Marquez bir yıl sonra Nobel edebiyat ödülüne layık görülmüştür. 1987 yılında filme çekilen eser, 2008- 2009 tiyatro sezonunda şehir tiyatrolarında sergilenmiş ve umulanın üzerinde bir ilgiyle karşılanmıştır.
Kırmızıyı, tutkunun rengi olmanın sihirli atmosferinden yavaşça uzaklaştırıp, insanı acıtan hüzünlü gerçekliğin tam da ortasına doğru çeken usta bir kalemden, usta işi bir roman okumanın doyumsuz rehavetine kapılıp gitmek için Kırmızı Pazartesi elinizin altındaysa ne mutlu size!
KİTABIN KÜNYESİ:
Yazar: Gabriel Garcia Marquez
Çevirmen: Faik Baysal
Yayınevi: Can Yayınları
Türü : Roman
Sayfa Sayısı : 111
Baskı Yılı : 2013
Dili : Türkçe