Son zamanlarda birçok insanın kişisel gelişim adı altında pek çok eser okuduğunu ya da spritüal uzmanlara (şifa, enerji, bilinçaltı tekniği vs.) danıştığını gözlemliyorum. Bu eserleri okuyan kişilerin biraz da olsa kendilerini mutlu hissettiklerini ya da spritüel çalışmalar yaptığını iddia eden kişilere giderek mucizeler beklediklerini, birkaç güzel söz duyunca rahatladıklarını, “sen şöyle şöyle bir kişisin,” denilince gerçekten kendisine analiz yapıldığını düşündüklerini görüyor ya da duyuyoruz. İnsanlar kendileriyle ilgili nasıl bir karaktere sahip olduğunun analiz edilip kendisine sunulmasından çok mutlu oluyorlar. Hatta bu kişilerin, “ya, bak ben zeki, özgür ruhlu, orijinal vs. vs. Kişiymişim. Beni nasıl da çözdü, inanamıyorum,” gibi cümleler kurduklarına şahit oluyoruz.
Genel olarak var olan problemleri örtme eğilimindeki bu yaklaşım biçimlerine göre kişi hiçbir şekilde negatif düşünmemeli, hiçbir şekilde negatif düşünceleri düşünerek kendisine çekmemelidir. Hep pozitif düşünmeli, sürekli kendi kendini telkin etmelidir. Yine bu spiritüel kişiler bilinçaltı temizleme teknikleri gibi bilimsel hiçbir dayanağı olmayan spiritüel tekniklerle kişinin geçmişte yaşadığı olumsuz deneyimleri temizlediklerini iddia etmektedirler.
Beynin sürekli tekrarlanan şeyleri pekiştirerek öğrenme yeteneği var elbette. Aynı olumlu düşünceyi kendine defalarca telkin eden bir birey geçici olarak rahatlama yaşayabilir. Gel gelelim bilimsel olarak bu yöntemlerin bir insan için ne kadar iyileştirici gücü ya da etkisi var?
Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayalım: Bir masaya bir anahtar koyun ve bu anahtarın üstünü bir örtüyle örtün. Sizce o anahtar ortadan kaybolmuş mudur? Biz anahtarın üstünü ne kadar farklı, süslü, güzel örtülerle de örtsek o anahtar örtünün altında duruyor öyle değil mi? Bilinçaltı temizliği, afili sözler söylemek ya da pozitif düşünmek gibi yaklaşımların hiçbirinin bilimsel bir temeli olmamakla birlikte kısa süreli de olsa insana iyi geldiği muhakkak.
Spiritüel yönü gelişmiş bir insana, “her şeyi olumlu düşünürsen olumlu şeyler yaşarsın,” telkinini yaptığınızda beyin elbette kişiyi kısa süreli de olsa rahatlatıp buna inandıracaktır. Ancak geçmişinde ağır travmalar yaşayan, güvensiz bağlanma geliştiren, bireysel, toplumsal problemler yaşayan, depresyon, anksiyete, şizofreni vb gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıklar yaşayan bireylerde bu tür yaklaşımların hiçbiri bir işe yaramaz.
Psikiyatrik ve psikoterapötik temelli bilimsel yaklaşımlara göre öncelikle bireyin yaşadığı tüm rahatsızlıkların uman bir psikiyatr tarafından tanısının konulması gereklidir. Ardından ilaç artı psikoterapi ya da duruma göre psikoterapiyle danışan/hastanın tedavi planlaması yapılarak uygun bir tedavi yöntemiyle müdahale edilir.
Şizofren birine, “Yolda gördüğün tüylere anlam ver, iyi düşün ki her şey iyi olsun. Bak bu tüylerin hepsi sana bir mesaj veriyor” gibi bir yaklaşımda bulunmak zaten kafasında her şeyi farklı değerlendiren ve kuruntular yapan biri için çok yanlış bir yaklaşımdır. Bundan birkaç yıl önce şizoid kişilik bozukluğu olan bir hastaya bu tür önerilerde bulunan bir meleklerle yaşam koçunun önerdiği şeylerin hasta kişinin hayatında bir değişiklik yaratmaması ve bunun tek suçlusunun bu meleklerle yaşam koçu olduğunu düşünerek bu yaşam koçunu öldürmesini unutmayalım.
İnsanlar, kazalar, taciz, şiddet içeren davranışlar gibi travmalara, kötü şeylere maruz kalarak olumsuz deneyimler yaşayabilmektedirler. Tecavüze uğrayan birine “Böyle bir şey olmadı, geçmişte kaldı, onu hiç düşünme” demek bunların üzerini süslü sözlerle ört demekle eş anlamlıdır. Tıpkı anahtar örneğinde olduğu gibi.
Son zamanlarda sık sık şunu da duymaktayız: “Ben, kimyasal kullanımına karşıyım.” Neden karşısınız? Karşı olmanızın bilimsel bir temeli var mı? Bu da oldukça yanlış bir yaklaşımdır. Gereksiz ilaç kullanımı ne kadar zararlıysa, vücudun ihtiyaç duyduğu ilaçları kullanmamak da aynı şekilde tehlikeli ve zararlıdır. Şunu düşünün: Elektrik kısa devre yaptığında ne olur? Elektrik kesintisi olur. Peki yeniden elektriği açmak için ne yapılmalıdır? Arızayı tespit etmek gereklidir, öyle değil mi? Sigortanın atması, kabloların yanması ya da aşırı elektrik yükünün olması gibi çeşitli sebeplerle kısa devre yapan elektrik arızasına müdahale edilip tamir edildikten sonra elektrik yeniden çalışır muhakka. İnsan beyni de aynı şekilde işlev görür. Her bir sinir hücresini birbirine bağlayan lifler vardır. Zaman zaman bu liflerdeki ileti tıpkı elektriğin kısa devre yaptığı kesintiye uğrayabilir. İşte ilacın işlevi bu sinir hücreleri arasındaki iletiyi yeniden sağlamaktır. Elbette ki uzman bir hekimin önerisiyle. İlaç tedavisi kişinin kimyasal dengesini yeniden sağlamasına yardımcı olurken, psikoterapi ise bireyi yaşadıklarıyla yüzleşerek baş edebilmesi konusunda güçlendirmeyi, yaşadıklarını kabul ederek yoluna devam etmesini ve bu yolda danışanın sağlıklı bir bireye dönüşümüne bir uzman olarak eşlik etmeyi hedeflemektedir.
Nermin Sarıbaş