Bu ay ve ağustos ayında benim de yazdığım tür olan, fantastik kurgunun ülkemizde öne çıkan örneklerinden bazılarını tanıtacağım. Bu türe son birkaç yıldır yoğun bir ilgi var. Özellikle birçok çeviri eser okuyucularla ard arda buluşuyor. Bu sebeple seçim yapmanızı ve bu türü keşfetmenizi biraz kolaylaştırmak istedim. Daha sonraki aylarda da Türk yazarların fantastik kurgu örneklerini sizlere tanıtmak arzusundayım.
Açlık Oyunları
Suzanne COLLINS
Orjinal Adı: The Hunger Games
Baskı Yılı: 2009
Yayın Evi: Pegasus
Sayfa: 384
Hikayemiz Panem ülkesinde geçiyor. Başkent Capitol’e bağlı olan 12 Mıntıka söz konusu. Başkentte teknoloji ve yaşam standartları son derece gelişmişken mıntıkalar yaşamlarını zorlukla sürdürüyor. Zaten mıntıkaların asli görevi Capitol’e hizmet etmek. Bu hizmet durumu da her mıntıkanın konumuna göre farklılık gösteriyor. Kimi madencilik yapıyor kimi dikiş işleri. Daha önce mıntıka sayısı 13 iken, bir ayaklanma sonucu Capitol tarafından 13.mıntıka ibret için yok ediliyor. İşte her şey o ayaklanmayla başlıyor. Mıntıkalara bu ayaklanmayı ve sonucunu her sene hatırlatmak için bir oyun tertip ediliyor: Açlık Oyunları… Her mıntıkadan 12-18 yaş arası bir kız, bir erkek haraç seçiliyor ve bu oyunda tek bir kişi sağ kalana kadar yarıştırılıyor.
Kitabı okur okumaz aklıma bu konuya benzer nitelikte izlediğim filmler geldi. Hani zenginler can sıkıntısından fakir ama güçlü erkekleri bir adaya kapatır ve sadece bir kişi hayatta kalana kadar dövüşmelerini izler, onların hayatı üzerinden bahse girer. Kitaptaki durumda biraz buna benziyor. Ama Capitol halkı oyunların ne kadar acımasız olduğunun farkında değil gibi. Ölümler onlara şaka gibi geliyor sanki. Oturup televizyondan canlı yayınla izleyip, oy verdiklerine göre! Diğer bir benzerlik de Capitol’ü Amerika’ya benzetmem oldu aslında. 12 mıntıka da Amerika’ya bağımlı yaşayan ülkeler belki de. Bilmem bana katılan olur mu bu konuda? Her ne kadar yazar ilhamını Yunan mitolojisinden aldığını söylese de etrafa biraz bakması bu kitabı yazması için yeterli olmalı bence. Kitap bize derin bir hayal gücü sunamıyor ne yazık ki. Bir türlü anlatılan atmosfer zihninizde canlanmıyor. Tek avantaj kitabı 1. tekil şahısın ağzından okuyor olmak. Eğer bir de 3.şahıslı anlatılsaydı herhalde sonunu getirmek güç olurdu. Sonuç olarak kitap günümüz dünyasındaki gerçekçi çarpıklığa, insanın içindeki vahşete parmak basıyor. İnsanların mecbur kalınca neler yapabileceğini, bir başka insanı rahatlıkla öldürebileceğini bize bir oyunun içinden anlatıyor.
Serinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak ve casino online üçüncü kitabı Alaycı Kuş yayınlanmış durumda. Ayrıca bu yıl ilk kitabı beyaz perde de izleyebileceğiz.
Sil Baştan
Ken GRIMWOOD
Yayınevi: Koridor
Sayfa : 361
“Hayatınızı sil baştan yaşamak ister misiniz?”
Bu kitabı ele alıp almamak konusunda epeyce düşündüm aslında. Fantastik kriterlere tam uymadığı gibi yazarını da hiç duymamıştım. Araştırınca da yazarın 2003’te yaşamını yitirdiğini öğrendim maalesef. Kitabın konusu oldukça çekici. Zaman zaman benim de kafamı meşgul eden bir konu. Geçmişe dönme şansım olsa ama geleceğimi harfiyen bilerek, neleri farklı yapardım? Kim sormaz ki bu soruyu kendine zaten. Yazar da bu noktadan hareketle çok güzel bir konu yakalamış ama devamını getirememiş. Çünkü bir heves okumaya başladığınız kitap bir müddet sonra sıkmaya başlıyor. Kitabın ana karakteri 43 yaşındaki Jeff Winston. Hepimizin elde etmek için can atacağı hayatını yeniden yaşama fırsatını defalarca elde ediyor kahramanımız.
Ölüp gözlerini her açtığında kendini 18 yaşında buluveriyor. Geleceği her detayıyla bilerek başladığı bu yeni hayatı hem onu hem de okuyucuyu hayal kırıklığına uğratıyor. Çünkü Jeff onca şansa rağmen ne tatmin edici bir hayat yaşıyor ne de neden defalarca ölüp dirildiğini çözebiliyor. Kitap bittiğinde suratınızda kocaman bir boşluk duygusuyla kalakalıyorsunuz. Dili her ne kadar akıcı da olsa bittiğinde sizde bıraktığı etki sıfır oluyor. Hani şöyle kitabı kapatıp, derin bir nefes alıp üzerine düşünmek bile içinizden gelmiyor. Yazar cinsellik sosunu hikayeye fazlaca ekince de gereksiz yazılmış yerler ortaya çıkıyor. Bunun yanında beni en çok meraklandıran konu Jeff’in her yeni hayatına başlamasında neden ilk iş zengin olmanın yolunu tuttuğu oldu aslında. Yani deneyip deneyip tatminsiz bir hayat yaşayınca insan biraz da maneviyata yönelmez mi? Belki de yazar bize bunu düşündürtmek istemiştir, kim bilir?