Kıymetsiz

İkinci Dünya Savaşı’nın hızının azaldığı günlerde doğdu. Kendinden büyük üç ablası, üç ağabeyi vardı. Gerçi bir ağabeyi aynı evde yaşamıyordu ancak, önünde sonunda ağabeyiydi,  aynı kaptan yemek yemese bile.

Bembeyaz tenli, kıvırcık sarı saçlı güzel bir bebekti. Değeri daima bilinsin, hor görülmesin diye adını “Kıymet” koydular. Kalabalık bir ailede büyümenin hem zor hem de güzel yanları vardır. El emeğinin çok yoğun yaşandığı, işin çok olduğu köy yerinde çocuğa ilgi, sevgi göstermek zorlaşır. Kıymet büyüdüğünde sıklıkla dile getirdiği bir söylemi vardı. Bir kişiyle tanıştığında onu anlatırken hemen ekleyiverirdi; “Beni çok sevdi.” Belki de yıllardır yeterince sevilmemenin ihtiyacını karşılamak istiyordu.

Annesi sert bir kadındı. Kendince disiplini bu sayede sağladığını düşünüyordu. Kıymet, genç kızlığa adım attığı zamanlarda yaşı küçük ancak alımlı bir genç kızdı. Ebe olan ablası ile evli olan eniştesi, Kıymet’i erkek kardeşine almak istedi. Genç kızın aklına girdiler ve daha on beş yaşı dolmadan kocaya kaçıverdi. 

Kalabalık bir evden ayrılan Kıymet bu sefer başka bir dünyaya adım attı. Nobran bir koca, sert, bir o kadar katı bir kayınvalide. Çok genç yaşta bir erkek evladı oldu. Sonra bir tane, bir tane daha. Bu sırada evde şiddet tüm hızıyla devam etti; bazen sözlü, bazen fiziksel.

İki çocuğu varken yıldı bu döngüden. Ablası da aynı dertten muzdaripti; ev içi şiddetten. İkisi çocuklarıyla baba evine sığındılar. Araya hatırlı kişiler, en büyük ağabey girdi ve iki kız kardeş koca evine döndüler. 

Kıymet’in bu esnada en büyük oğlu kalp hastası çıktı. Oğlunun hastalığı ile uğraşırken kocasının kaprisleri ve ithamları ile dünyası zindan oldu. Hepsine göğüs gerdi. Neyse ki oğlu bu savaştan ameliyatla galip çıktı, sağlığına kavuştu. 

Kıymet, hep bir kızı olsun istedi. Süsleyebileceği, dertleşebileceği, yanında olabileceği bir kızı. Evlendikten yirmi yıl sonra bir kızı oldu. Ona en sevdiği, kadim dostunun ismini verdi. Artık dünyası bir nebze olsun ferahladı.

Kızı hızla büyüdü, evlendi. Damadını o kadar sevdi ki, oğullarından ayırmadı. Bazen söylemin dozunu kaçırıp, “oğullarımdan ileri” deyiverdi. Oğullarıyla arası da açılmıştı artık.

Bu kırgınlıklar sırasında üç oğlundan en küçüğünün kötü bir hastalığa yakalandığını öğrendi. Ancak onu kurtaramadı. Bir evladını geçmişte kurtaran Kıymet bu sefer başaramadı.  Evlat acısı da yaşadı. 

Yıllar boyunca yaşadığı şiddet ve ilgisizlik sarmalı, incinmeler onu farklı bir yapıya büründürdü. Çevresindeki tüm insanlar yavaş yavaş uzaklaştılar. Koyu bir yalnızlık içinde hissetmeye başladı kendini. Sevgi görmek istedikçe daha çok kaybetmeye başladı. Hangi dala tutunmak istese elinde kaldığını hissediyordu. Sadece en büyük ablası tüm yaşamı boyunca onu hiç yalnız bırakmadı. Her şeyini Kıymet’e adadı. Kıymet’in hayatında adeta bir kutup yıldızı oldu. 

Ve bir gün hayatını kaleme almak istediğini söylediğinde sordular Kıymet’e; kitabın adını ne koyacaksın? Acı bir cevap verdi; “Kıymetsiz Kıymet” olacak dedi.

Kıymet, ismi ile müsemma bir hayat süremedi ve hayatını kaleme alamadan bir nisan günü bu dünyadan göçtü. Yaşadığı acılar, sıkıntılar, kırgınlıklar hepsi sonunda bitti. Artık değerinin bilindiği bir yerde olmasına dua etmekten başka çaremiz yok.

Anıl Akın

Önceki İçerikAyaklanma
Sonraki İçerikSu Gibi Ömrün Olsun!
Anıl Akın
“Eğitmenlik, danışmanlık ve koçluk yapan Anıl, uzun yıllar kurumsal hayatta çalıştıktan sonra yeni ufuklara yelken açtı. Hayat boyu öğrenci olmayı, paylaşmayı, üretmeyi çok seviyor. İTÜ Çekirdek bünyesinde yeni girişimlere mentörlük yaparken, gönüllü faaliyetlerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Vazgeçilmezleri; ailesi, ülkesi, değerleri”