Dinlemek aslında her birimizin yaptığı bir eylemdir. Yaşadığımız olumlu ya da olumsuz her durumu kendimize yakın hissettiğimiz kişilerle paylaşırız. Fakat koçluk seanslarında dinlemek, arkadaşlar arasındaki dinlemek eyleminden çok farklıdır.
Tıpkı Mevlana’nın da dediği gibi “Dertli bir insan içi duman dolu bir oda gibidir. Onu dinlemek, odaya pencere açmaya benzer.” Evet, bizim de dinlememiz pencere açmaya benzer.
Danışanın anlattığı her cümleyi yargılamadan, eleştirmeden ve engellemeden etkin bir şekilde dinleriz. Dinleme süresinde onun odak noktasında kalırız. Bu güven çemberini daha sağlamlaştırmak için anlamadığımız noktaları sorular sorarak daha netleştiririz. Bulunduğu noktadan geleceğe bakmasını, yaşadığı kaygı ve endişeleri azaltmak için de bilgiyi kullanmasını işaret ederiz. Çünkü gelecek her zaman bizim seçimlerimiz ile şekillenir ve bilginin, öğrenmenin olduğu yerde tüm korkular aydınlığa dönüşür.
Dinlerken bedenimiz ve duyu organlarımız onun anlattıklarına iştirak etmelidir.
Gözlerimiz danışanın bakışlarında olmalıdır.
Rahat ve sakin bir oturma şeklinde dinlemeliyiz.
Duyduğumuz kelimeleri not alarak, onaylayıcı cümleler kurarak anlatımda kalmalıyız.
Danışan ile koç arasında geçen bu süreçte zamanın %80’i danışanın konuşmasına dikkat etmekle geçmelidir. Koç, çalışma sürecince dinlemeye odaklanmalıdır.
Akıl vermek, yönlendirmek ve eleştirmek hiçbir koşulda yapılmamalıdır. En önemlisi danışanın size anlattığı tüm konular sizde gizli kalmalıdır.
Koçluk öğretilerinin ilk kuralıdır dinlemek. Koç, sohbetten çok anlamaya odaklanmalıdır. Çünkü bazen kişinin istediği tek şey anlaşılmaktır. Bunu da gerçekten dinleneceği bir ortam da olduğunu hissetmelidir danışan.
Epictetos’un da dediği gibi
“Bir güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır.”
Zeliha Dağhan
Öğrenci&Kariyer Koçu