Aşkın ne olduğunu sorgular mısınız? Aşk iki kişilik midir? Aşkın sınırları var mıdır? Onu toplum mu, sosyal statü mü, yoksa biz mi belirleriz? KÖTÜ ADAM’da aykırı bir aşkın hikâyesini bulabilirsiniz.
20’li yaşlarında bir kadın… Üniversite öğrencisi.
Genç, pejmürde görünen ve tekinsiz bir yerden geldiği belli olan bir adam…
Adam bankta oturup sevgilisini bekleyen kızı bir anda görür ve nutku tutulur. Gider, kızın yanına oturur. Sonra ne mi olur? Sonra ikili akıl almaz bir şekilde aşk dediğimiz ve kimsenin bu zamana kadar nasıl işlediğine anlam veremediği bir ufukta kaybolurlar.
Yönetmenimiz Kim Ki-duk. Güney Kore’nin gelmiş geçmiş en iyi ancak en çok eleştirilen yönetmenlerinden. Kendisini ülkemizde en çok Sessiz Ev (Bin Jip) ve Fedakâr Kız gibi filmlerle tanısak da, Kötü Adam (Nabbeun Namja) yönetmenin 2001 yılında yaptığı ve IMDB sıralamasında tatmin edici bir puan getirmese de, sevenlerinin yüreklerini çoktan fethetmiş bir Kim Ki-duk klasiği.
Ki-duk, Kötü Adam’da yarattığı karakterler ve olay örgüsünün işlendiği mekânların başarısı ile izleyicinin ‘’olur mu öyle şey!’’ dediği anlarda bile yüreklere dokunmasını biliyor ve sizi her şeyin olağan olabildiğine öyle güzel inandırıyor ki, film biter bitmez siz de böyle bir hayat yaşayabileceğinizden emin bir şekilde koltuğunuzdan kalkıyor ama biraz sendeliyorsunuz.
Sendeliyorsunuz, çünkü bu filmde işlenen psikolojik elementleri henüz öğütemiyorsunuz. Stockholm sendromu, yani rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygu besleme durumu ve ardından gelen Lima sendromu bu kez rehin alan kişinin rehineye yakınlık hissetmesi, insanın içini ürperten bir ortamda ve hayat koşulları çerçevesinde işleniyor; ama siz kime neden ağlayacağınızı bilemeden öylece kalakalıyorsunuz. Yoksul hayatlar, Seul’ün arka sokakları ve bilmediğimiz bir Güney Kore toplumu.
Aşkın ne olduğunu sorguluyorsunuz.
Aşk iki kişilik midir?
Aşkın sınırları var mıdır?
Onu toplum mu, sosyal statü mü, yoksa biz mi belirleriz?
Ki-duk Kötü Adam ile bizi bu soruları sormaya itiyor ve kendinden emin o buruk gülümsemesi ile ufukta kayboluyor kendisi kadar derin bir şarkı ile. Filmde yoğun olarak kullanılan ve olaylara cuk oturan Etta Scollo şarkısı ‘’I tuoi fiori’’ içinize oturmayı ihmal etmiyor.
Çok çok aykırı bir aşk hikâyesi…