Ömrümüzün sonuna kadar unutamayacağımız bir acının içinden geçtik, geçiyoruz. Bir yanışa, yok oluşa şahit olduk. Mahşer gibiydi Türkiye ve ağıtlara, acılara yüreğimiz ağzımızda eşlik ettik. Yangınla birlikte kalbimizi de yokladık, içimize baktık; orada da yanan bir şeyler var mıydı? Ne kadar da hazırlıksız yakalandık… Korktuk, bağırdık, yardım istedik, öfkeyi iliklerimize kadar hissettik. Daha önce hiç tanımadığımız, belki de hiçbir zaman bir araya gelemeyeceğimiz insanlarla aynı anda organize olduk, yaraları sarmaya, yangınları söndürmeye çalıştık. Sanki uyursak ülkeye bir şey olacakmış hissiyle uyumadık, uyuyamadık. Kalbimizi yokladığımızda gördük ki, sevgi, anlayış, birlik duygularımıza hiçbir alev dokunamamış. Biri bize sarılsa ağlayacaktık, “ineklerimi asla bırakmam. Onlarla birlikte burada kalacağım” diyen teyzemizin cesaretini görünce sustuk. İçimize aktı gözyaşlarımız, içimizin yangını söndü. Yangınlar söndürüldü. Siyah bir resim belleğimize kaydoldu. Geride külleri kaldı. Unuturuz belki, yeşile dönünce ağaçlar, çiçeğini açınca toprak. Ancak unutamayacağımız çok şey var, derinlerimize kaydolan.
Yangında ilk kurtarılan şey birliğimizdi ve unutulmazdı. Elleriyle yangını söndürmeye çalışan, hortumları bir kağnı gibi yüklenen, kuzusunu kollarının arasında taşıyan kendini bir pervane gibi ateşe atan ve kanatlarıyla sonsuzluğa uzanan kardeşlerimizi, kaplumbağalar, köpekler, eşekler, kediler, arılar yani tüm canlılar için seferber olan tüm melekleri… Anbean yayın yapan, yardım toplayan, söndürmeye eşlik eden, dua topluluğu oluşturan, olay mahalline dua gönderen binlerce insanla koca bir birlik oluşturmuş gibiydik. Meğer ne çok melek varmış yeryüzünde insan görünümünde. Onlar yangında yeşerdiler ve gönlümüzdeki ormanlara kök saldılar.
Bir nota gibi, bir bölük gibi, bir karınca topluluğu gibi birlik olduk. Farklı çıkan tüm sesleri sevgi enerjisiyle bastıran, gönül gözünü yaralı kalpleri fethetmek yolundan ayırmayan büyük bir birlik oldu Türkiye. Bazı gazetelerdeki küçük resimlere değil, büyük resme bakıp yol alan, yeryüzündeki yangınlardan pay çıkarıp iç dünyasındaki oluşuma sevgi hibe eden güçlü bir birliğiz. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için diyerek yol aldığımız bir acının içinden geçtik. İç topraklarımıza, geleceğimize, genlerimize ektiğimiz şey yine “birlik” mesajı oldu. Ve evet, biz birlikte çok güzeliz.
Yangınlar ve afetler, “acaba bu afetleri tekrar yaşar mıyız?” sorusunu da gündeme getirdi. Kimimiz “fidan dikelim” dedi, kimimiz “çam ağacı yerine meyve ağacı nasıl olur?” diyerek yangın sonrası toparlanma çabasına fikriyle eşlik etmek istedi. İklim koşulları mı, ülkemize yapılan bir saldırı mı yoksa doğanın insana şiddetli bir mesajı mıydı nedeni?… Tüm sorulara cevap olabilmesi için Ekolojik Yaşam Uzmanı Erkan Şamcı ile bir röportaj gerçekleştirdik. “Doğa kendini yeniler, doğanın insana değil, insanın doğaya ihtyacı var” diyen Erkan Şamcı röportajında yanmış yüreklerimize su serpen bilgiler de verdi ancak yine şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gereken konular var. Evimizden parklarımıza, iç dünyamızdan ormanlarımıza yansıyacak bir dönüşüme ihtiyacımız var. Neden mi? Sorunun cevabı Ekolojik Yaşam Uzmanı Erkan Şamcı ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızda.
Yangında birlik olduk ve bu birlik duygusu atalarımızın enerjisiyle içimizde dolaşıyor. Belki de sırada herkesin kapısının önünü, sirkeli, karbonatlı, borakslı doğal ürünlerle temizleyeceği bir dönem başlamalı. Ya da doğaya bir kedi farkındalığıyla bakmalı.
Ekolojik Yaşam Uzmanı Erkan Şamcı ile Röportajımız için tıklayınız.
Sevilay Acar