Kuzey Ren-Vestfalya: ‘Çok Çeşitliliğin Eyaletinden’ Gezi Notları – 5

Bonn, Könıgswinter

Ren’in doğu yakasında, Bonn’un güneyinde, pitoresk şarap kasabası Königswinter yer alıyor.  Burası şimdilerde olmasa da 18. ve 19. yüzyılda Ren bölgesinin sayfiye yeriymiş. Burada Almanya’nın yaklaşık 40 dağ ve tepeden meydana gelen volkanik kökenli bölgesi Siebengebirge yer alır.  Yine dünyanın en eski demiryoluyla, bir eşekle ya da yürüyerek çıkabileceğiniz Drachenfels’i ve tepede yer alan kale kalıntılarını görebilirsiniz.

Ayrıca tepedeki cafede oturup ya da elinizde içeceğinizle seyir terasından Ren Vadisi’nin muhteşem manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Drachenfels’in aşağısında ise Bonlu borsacı Stephan von Sarter’ın 19. yüzyılın sonlarında inşa ettiği Schloss Drachenburg şatosunu ziyaret edebilirsiniz.  Bizim gittiğimiz gün şato, özel bir etkinlik nedeniyle geziye kapalıydı.

 

Şatonun devamında Drachenfels yokuşundan aşağı inerken sağ tarafta ise Nibelungenhalle yer alıyor.  Alman besteci Richard Wagner tarafından yazılan ve dört epik operadan oluşan ‘Nibelung Yüzüğü’ eserinin onuruna Richard Wagner’in 100. doğum yıldönümünün anısına 1913 yılında Drachenfels’te açılmış.

Bu eserin konusu ve karakterleri genel bir şekilde “Nibelungenlied” adını taşıyan İskandinav mitolojisi saga eserlerinden uyarlanmıştır. Salonda operanın her bir bölümü için ayrı bir oda tasarlanmış ve bu odalar operadan esinlenerek ressam Herman Hendrich tarafından resimlenmiştir.

Bu alanı gezerken fonda Wagner’ın bestelediği operanın müziği size eşlik ediyor. Salonun devamında da efsanedeki ejderhanın yaşadığı varsayılan bir mağara inşaa edilmiş. Küçük bir alanda da sürüngen hayvanat bahçesi yer alıyor. Sürüngenleri görmeye pek dayanamadığımdan orayı hızlı gezdim.

 

Xanten

Xanten, Almanya’nın Ren bölgesinin önemli dini ve tarihi merkezlerinden biri olan St. Victor Katedrali’nin de yer aldığı tarihi bir şehir. St. Victor Katedrali olarak da adlandırılan Xanten Katedrali, bir Roma Katolik kilisesidir. Köln ve deniz arasındaki en büyük katedral olarak kabul edilir. Kente varır varmaz ilk işimiz, 1,5 saatlik yoldan sonra, tarihi değirmenin Kriemhildmüehle arkasındaki geniş parkta dinlenmek oldu. Kentin içinde doğallığını bozmadan un öğütmeye devam eden değirmenin içinde şarap mahzeninin yanı sıra organik ürünler satan bir büfe/dükkan bulunuyor. Biz de 1,5 saatlik yolun ardından değirmenin arkasındaki geniş parkta verdiğimiz molada bu büfeden taze unla yapılmış tadı damağınızda kalacak lezzette hamur işlerinden aldık. Kısa moladan sonra değirmenin önündeki yoldan şehir meydanına çıktık. Alman gotik mimarisinden resim ve heykellerin yer aldığı Siegfried Museum Xanten’ı gezdik. Müzede, katedral alanında yıllar boyunca yapılan kazılar sonrası çıkarılan eserler sergileniyor.  

Müze gezisinin ardından Marktplatz’daki kafelerden birine oturup bir süre dinlendikten sonra kentin arka sokaklarını gezmeye çıktık. Kısa da olsa kentlinin gündelik hayatına tanıklık etmek istedik. Öğleden önce ulaştığımız kentte kahvaltılık ekmek ve unlu mamüllerin değirmenin büfesinde yarattığı yoğunluğa şahit olduk. Bu yaz ekstra sıcak geçtiğinden kentlinin ferahlamak için en çok tercih ettiği mekanlar bu kentte de IceCafelerdi. Avrupa’nın pek çok kentinde olduğu gibi burada da 7’den 70’e herkes bisiklete biniyor.

StiftsMuseum Xanten

Almanya’daki en önemli dini müzelerdendir. Xanten St. Victor Katedrali’nin hazinesine ev sahipliği yapıyor. Tarihi bir kütüphanesi ve Rheinland tarihi üzerine kapsamlı bir arşivi bulunan müze 2010 yılında açılmış. Arşivde yer alan 5.000’den fazla belge ve birkaç bin dosya bu bölge ve çevresinin tarihine ışık tutuyor. El yazmalarının ayrı bir yerde kilitli olarak bulunduğu arşiv, araştırmacılara açık. StiftsMuseum de ziyaretçilerine özel rehberli turlar düzenliyor. Xanten’da evlere, yeşilliğe ve doğaya bayıldık. Dönüş yolu hara ve tarlalarla doluydu, yol boyunca yeşilin her tonunu gördük.

 

Önceki İçerikKuzey Ren-Vestfalya: ‘Çok Çeşitliliğin Eyaletinden’ Gezi Notları – 4
Sonraki İçerikOkurun Gözünden: Jack London, Martin Eden
Seher Özen Karadeniz
İletişimci /Eğitmen. Okur, yazarım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde lisans, Gazetecilik bölümünde de yüksek lisans eğitimi aldım. İstanbul’da gazeteci olarak başladığım çalışma hayatımı, halkla ilişkiler sektöründe medya ilişkileri yöneticisi olarak sürdürdüm. Yavaş kent olduğunu düşünerek 2007 yılında Antalya’ya yerleştim. Büyükşehir Belediyesi’nin Tarih Vakfı’nın danışmanlığında sürdürdüğü Kent Müzesi Projesi’nde görev aldım. Proje vesilesiyle hem kenti, hem de insanın geçmişle olan ilişkisini nereden kurması gerektiğini öğrendim. Belleğin kıymetini, tarihin sadece kahramanların hayatı üzerinden yazılamayacağını/yazılmaması gerektiğini kavradım. Bu kavrayışla kentimle ilgili fullantalya ve businessantalya kent bloglarında röportaj yapıp kent yazıları yazıyorum. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iki yıl süreyle ‘Kurum Kimliği’ ve ‘Medya Planlama’, yaygın eğitim merkezlerinde ‘İletişim’ dersleri verdim. Halen kent içindeki en büyük yeşil alanı olan Zeytinpark’ta ‘Doğada İletişim, Doğayla İletişim’ başlılığıyla iletişim eğitimleri veriyorum. www.martidergisi.com’da 2012 yılından beri kitap yazıları, insan hikayeleri, kent yazıları, zaman zaman da gezi yazıları yazıyorum. Yaşam boyu öğrenme tam bana göre deyip AÖF Sosyal Hizmetler bölümünü bitirdim. Halen Sosyoloji bölümü 4. sınıf öğrencisi olarak öğrenim hayatımı sürdürüyorum. Evliyim ve 13 yaşında bir oğlum var.