Sadece Eylül ayı için değil; tüm zamanlar için okunması, tekrar tekrar başvurulması gereken bir kitap Martı. Tamamı yüz sayfa bile olmayan bir kitabın içinde bir hazine saklı olabilir mi? Evet, bu mümkün. Martıyı şimdiye kadar okumadınızsa, hemen bu gün koşun bir kitapçıya, bir tane alın. Hatta, mümkünse çocuklarınızla birlikte okuyun. Kendiniz için geç olduğunu düşünüyorsanız bile, çocuklarınızın sürülere dahil olmamaları için bu hikayeyi paylaşın onlarla.
KİTAP ADI: MARTI
TÜRÜ: ÖYKÜ
YAZAN: RICHARD BACH
YAYINEVİ: EPSİLON
BASIM TARİHİ: OCAK 2009
ÇEVİREN: KADER AY DEMİREĞEN
SAYFA SAYISI: 96
Martı bir kişisel gelişim kitabı. Son zamanlarda pek moda olan bu konuyu, 1936 doğumlu bir yazar o zamanlarda keşfetmiş ve kaleme almış. Dört bir koldan insanların sıradanlaşmaya zorlandıkları bir toplumda, farklı olabilmenin mücadelesini verenlerin kitabı Martı. Kendine inananların, sınırlarını zorlayanların, asla vazgeçmeyenlerin hikayesi. Kitabın sonuna geldiğinizde, insanı tek sınırlayanın yine kendisi olduğunu anlıyorsunuz. Yazar çok sade ve kısa cümlelerle, bir martının hayal dünyasından insanlara mükemmel bir hayat dersi vermeyi başarıyor.
Martı Jonathan Livingston sıradışıdır. Diğer martılar gibi sadece yiyecek aramakla geçirmek istememektedir yaşamını. O, uçmanın gizlerini çözmek, zevkine varmak için gelmiştir yeryüzüne. Fakat bu tavrı, hem anne babasını hem de ait olduğu martı sürüsündeki diğer martıları rahatsız etmektedir.
Hepsi Jonathan’ın kendilerine benzemesi, onlar gibi yaşayıp, onlar gibi davranmasında ısrarcıdırlar. Martı jonathan bazan pes eder, diğerleri gibi olmaya çabalar ama her defasında başarısız olur. Çünkü o hiç bir martıya benzememektedir, farklıdır. Ve bu duyguyla her gün uçuş çalışmaları yapar tek başına. Dener, tekrar dener, bir daha dener.
Artık Jonathan Livingston yeryüzündeki akrobatik uçuşlar yapabilen tek martıdır. Bu sevincini sürüsüyle paylaşmak üzere gökyüzünde süzülürken, onlara yapacağı konuşmayı planlamaktadır kafasında;
“Yaşamak için çok neden var. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabiliriz, kendimiz olabiliriz. En önemlisi özgür olabiliriz. Uçmayı öğrenebiliriz.”
Martı konseyi toplanmış onu bekliyorlardı. Hepsi de çok önyargılıydılar. Onlara göreı Jonathan sorumsuz bir martıydı. Bu yüzden de sürüden dışlanarak cezalandırılması gerekliydi. Şaşkındı Jonathan. “Yaşamın gerçek anlamını arayan bir martıdan daha sorumluluk sahibi biri olabilir mi!” diye kendini savunmaya başladı ve “ Bin yıldır yaptığımız tek şey yiyecek peşinde koşmak. Artık yaşamak için bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi. Bana bir şans verin, öğrendiklerimi size göstereyim.” şeklinde devam etti sözlerine.
Ama ne yazık ki, konseyi oluşturan martılar onu çoktan yargılamış ve hükmü vermişlerdi. Martı Jonathan artık günlerini sarp kayalıklarda tek başına geçirecekti. Ama vazgeçmedi. Her gün çalışmaya, daha iyi uçmak için uğraşmaya devam etti.
Bir süre sonra kendisi gibi dışlanmış olan martı Sullıvan ve yaşlı Chiang ile tanıştı Jonathan. Çok tecrübeli bir martı olan Chiang ona hem uçmayla, hem de hayatla ilgili pek çok şey öğretmekteydi.
Cennetin öğrenmek olduğunu, kendi doğasını aştığında, zamanın ve mekanın ötesine geçtiğinde gerçek anlamda yaşayabileceğini , başarmanın ne yaptığını bilmekten geçtiğini hep bu yaşlı martı anlattı ona. Ve sonra Chiangın gitme vakti geldi.
Martı Jonatha n bir karar almıştı. Sürüsüne geri dönecek ve kendisi gibi sıradışı martılara uçmayı öğretecekti. Ve bu kararını derhal uygulamaya başladı. İlk zamanlarda sürüdeki martılar onun dönmesinden hiç hoşnut olmasalar da, günler geçtikçe öğrencileri hızla artıyordu. Bunlardan birisi de martı Fletcherdı. Jonathan Livingston bu genç martıda kendini görmekteydi adeta. Ona bildiği her şeyi aktardı. Artık Fletcher da bir öğretmendi ve o da, kendinden sonrakilere uçmanın gerçek anlamını öğretecekti.
Martı Jonathanlar hep vardı ve de hep olacaklar. Onlar evrenin asi perileri. Hepimiz birer martı Jonathan olamasak bile, en azından onları destekleyelim. Çiçekler ekelim yollarına. Dünyayı da, toplumumuzu da, insanlığı da sıradanlığın sığ sularından çekip çıkaralım.
Aytül Bingöl