Meksika gezimizin son durağı Oaxaca

fotoğraf kopya 10Oaxaca’da ilk durağımız Monte Alban maya tapınağı idi. Burası Maya Uygarlığının dinsel ve politik merkezi. Buradaki tapınakların karmaşık astronomik hesaplara göre biçimlendirilmiş. Ayrıca Zapotekler ve Aztekler tarafından geliştirilen top oyunun oynandığı saha vardı. Oyunun sonunda kaybedenleri tanrılara kurban verilmesiydi. Buradan Oaxaca şehrine de tepeden bakabiliyordunuz. Ülkenin nadide arkeolojik alanlarından biri olduğunu söyledi rehberimiz. Burayı gezmek iki saat sürmüştü. Hepimiz kahve içmek istiyorduk ve Oaxaca manzara eşliğinde kahvemizi içtik. Burada Santa Domingo de Guzman barok dini yapı kilisesini görmeye gittik. 200 yıllık bir sürede inşa edilmiş ve kilise manastır olarak da etkili olmuş. Kocaman bir avlusu ve karışık odaları vardı. Bazı odaları müze olarak kullanıldığından eski eserler vardı. Bahçesinde de Etnobotanik bahçe olarak yerli bitkilerin büyük bir koleksiyonu vardı. Zapotek altın hazinesi de burada bulunuyormuş. Burada ki turumuzu tamamladıktan sonra şehri keşfetmeye çıktık. Sokaklar andadores koloni binalarıyla çevrelenmiş rengarenkti. İspanyol etkisini yoğun olarak görmekteydiniz. Oaxaca’nın sokaklarını gezerek alışveriş yaparak buluşma saatimize kadar talan ettik. Akşam folklor gösterisine gittik. Bize göre son derece basit geldi. Çünkü sanki bizlere müsamere sunuyor gibiydiler. Çoğu arkadaşımız hem yemeği hem de gösteri yapılan yeri ve gösteriyi beğenmediğini dile getirerek memnuniyetsiz olarak otele döndük.

Tule antik ağacı dünyanın en büyük ağaçlarından biri olarak 2000 yaşında ve Unesco dünya mirası listesinde yer alıyor.

Sabah erkenden Tehuantepec’e gitmek için yola koyulduk. İlkönce ölüler şehri Milta’yı gezecektik. Taş mozaikleriyle ünlü olan şehir arkeolojik olarak çok iyi korunmuş şehirlerden biriydi. Bu şehir İspanyollar tarafından işgal edilmeden önce zapotekler tarafından dini merkez olan yerleşim yeriydi. Beş bölümden oluşan bölgede kilise grubu kolonlar grubu, frizler bölümünde mozaik oyma işi ve geometrik desenler harç olmadan monte edilmiş kapılar ve duvarlarıyla Dünya mirası olarak turistlerin uğrak yerlerinden biriymiş. Yolumuzun üzerinde bulunan Tule antik ağacı dünyanın en büyük ağaçlarından biri olarak 2000 yaşında olduğunu Unesco dünya mirası listesinde yer almaktaydı. İlginç olan ise ağacın gövdesindeki budakların hayvan şekilleri jaguar ve fil gibi görüntülerin olduğuydu. Ağacın bulunduğu bölgede etrafındaki peyzaj çok güzeldi. Bugüne kadar görmediğim çiçekler ve bitkiler vardı. Sonra oraya has dokuma yapılan kilim, örtülerin ve heybelerin yapıldığı yere gittik. Nasıl yaptıklarını anlattılar hem de alışveriş yapmamız için de bizleri cezbettiler. Akşamüstü kalacağımız yere geldik. Otelimiz tam tropical ağaçlarla kaplı bir yerdeydi. Ortada havuz etrafı ağaçlarla ve çimenlik alanda ateş böceklerin sesleri ve görüntüleri arasında oturarak buranın keyfine varırken sivrisineklerinde gazabına uğradık. Anlaşılan börtü böceğin ve sivrisineklerin bol olduğu bölgeye gelmiştik. Sabah kahvaltı yaparken bile sinekler tarafından yenildik. Bu sefer Chipas eyaletine gitmek için yola koyulduk. Burada Cahuare güvertesi ve Bot ile El Sumidere kanyonunun gezip Christmas ağacını görecektik. Chipas Eyaletinin çoğu Maya kökenli halk bu bölgede yakın zamanda Meksika Hükümeti ve Zapatisca Ulusal Kurtuluş ordusu arasında 11 gün süren bir iç savaş ve devrim yaşanmış. Emiliana Zapata anısına kurulan örgüt güç kullanmayı bırakmış oy hakkını ret etme eylemine yönelmiş. Buradaki en önemli yeri El Sumidere kanyonu erozyon ile birlikte yer kabuğunun çatlaklarından oluşmuş. Turistlerin uğrak yeri bizleri de hızlı teknelerle kanyonu gezmek için buradaydık. Önce hepimize can yelekleri giydirilerek iki tekneye yerleştik. Açıkta gezeceğimiz için uzun kollu giysi ve şapkayla oraya gelmiştik. Çünkü tam iki saat sürdüğünü söylediler. Tekneler o kadar hızlıydı ki şapkalara sahip çıkmak çok zordu. Tekne ile gezerken etrafta kartal, akbaba, pelikan ve daha birçok çeşitli kuşlar ve bol da timsah vardı ve doğa harikaydı. Kanyonda zamanla oluşmuş kraterlerden Christmas ağacına benzeyen doğa harikasını resmetmek için altından geçerek ıslanarak izledik. Kanyondaki muhteşem geziden sonra iki köye gideceğimizi rehber söyledi. Bu köyler dini anlamda farklı inançlara sahip köylerde maya halkından gelenler olduğunu ve fotoğraf çekilmemesini zira saldırgan olabiliyorlarmış. İkinci köy rehberin vaftiz çocuğunun ailesinin bulunduğu yerdi. İnançlarına göre Yakup’un yanında koyunu gördüklerinden dolayı koyun eti yemiyorlarmış. Ama tüyünden yararlanıyorlarmış. Çok eski bir kiliseyi ziyaret ettik. Yerli dinle, Hristiyanlığı birleştirip ona inanıyorlar. Yani mayaların inancıyla Hristiyanlık birleşmiş. San Juan köyü 2160 mt yükseklikte ve Meksika’ya nazaran bayağı serindi. Halk birbirine çok benziyordu ve çirkin bir ırklardı. Kilise 1512 yılında yapılmış. Bugüne kadar gördüklerimin arasında çok farklıydı. Azteklerin 4 hayvan figürü ve Hristiyan havarilerin resimleri vardı tavanların yan taraflarında. Yerlere ise çam ağacının otlarını koymuşlardı. Mum yakıp yanında tavuk, yumurta, cola, su gibi şeyler vardı. Dua ediyorlardı. Mumlar sönene kadar dua edip yerlerinden kalkmıyorlardı. Köyde ziyaret ettiğimiz evde eski yöntemle dokuma yapılmasını göstererek satış yaptılar. Gösterdikleri dokumaların çoğu nemliydi. Duvarlara ve iplere asmışlardı. Halk bizimle irtibata geçmiyordu. Yalnızca rehber aracılığıyla bir şeyler alabiliyordunuz. Buradan ilginç duygularla Las Casa San Cristobal de şehrine geldik. Şehir en beğendiğim şehirlerin en başına geçmişti. Tek katlı rengarenk evler dar sokaklar arasında geziyordunuz, bayılmıştım. İspanya’nın Endülüs bölgesini andırıyordu. Bence daha da güzeldi. İspanyol mekanları mest ediciydi. Burası amber taşının bol olduğu yerdi. Kehribar müzesini gezerken amber taşının nasıl oluştuğunu ve bulunduğunu anlatan bölümleri gezdikten sonra mağazasından bazılarımız alışveriş yapmıştı. Ama şehri dolaşırken çeşitli mağazalardan amber taşından yapılmış takılar ve hediyelikler göz doldurunca almadan geçemedik. Buradan Palenque şehrine gitmek için yola çıktık. Mayaların meşhur Aqua Azul şelalesi ve Mişol ha tapınağını görecektik. Buradaki Maya tapınağı kral Pakal’ın mezarının bulunduğu yerdi. Saray ve Kuzey grubu tapınakları prensesin banyosu şelalenin içindeki ormandan yürüyerek geçiliyordu. Bizde kral Pakal’ın mezarının bulunduğu tapınağına tırmandık. Yeşillikler içinde büyük bir alana yayılmış tapınağı keşfe çıktık. Aspirin ağaçlarının arasında resim çektirerek yürüyerek sallanan asma köprülerinden geçerek müthiş bir orman gezisi yaptık. Aqua Azul şelalesi bizleri mest etmişti. Şelalenin aşağısına inerek arkasında resim çektirerek oraya da damgayı vurmuştuk. Islanmamıza değmişti. Bu rüya gibi yerlerden Campeche’ye geçtik. Akşam olmuştu. Dışarıda yerel bir lokantada değişik deniz ürünlerini gitar eşliğinde tattık. Kaldığımız otel karayip deniz manzaralıydı. Kahvaltıdan sonra Karayip korsanlarının olduğu bölgeye gidildi. Burası sürekli korsan saldırılarından korunmak amacıyla surla çevrilmiş bir şehirdi. Buradan en önemli yer olan Uxmal’a geçtik.

fotoğraf kopya 11Uxmal Maya antik kentleri arasında bir tanesi UXMAL kadınlara aittir. Maya lisanında adının anlamı “Ay’ın Şefkatini Barındıran Kent”tir.

UXMAL antik kenti, içindeki tüm tapınakları ve diğer yapılarıyla, Maya sembolizminin olağanüstü bir örneğidir. Bu özel piramidin tabanı elips şeklinde olup, bütününe yukarıdan bakıldığında yumurta şeklindedir ve başka örneği yoktur. Uxmal, dişil enerijiye dair bir Maya efsanesinin, Tanrıça IX’CHEEL ile bir yumurtadan doğan oğulun öyküsünün betimlendiği bir tapınaktır. Piramidin kendisi dişil enerjiyi temsil eder; tabanının elips biçimli olma sebebi barındırdığı eril enerjiyi ifade içindir. Yani, tapınağın bütünü, “yumurta-onu taşıyan ana-yaradılış üçlüsü”nü betimlemektedir. Burayı gezerken iguanalar da bizlerle birlikte geziyordu. Çok güzel otantik bir otelde öğle yemeğimizi yedik. Akşam Merida’ya geçtik. Burada da yerel bir lokantada Taco eşliğinde margaritalarımızı içtik. Ben buraya özgü kocaman Meksika şapkası almıştım. Hepimiz takarak resim çektirdik. Sonra bu şapkayı taşımanın ne kadar eziyet olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?..:) Merida aynı zamanda beyaz şehir olarak da biliniyor. Yucatan eyaletinin en güzel şehri 1542 yılında İspanyol Francisco de Mantejo tarafından bulunuyor. Meksika’nın en sakin ve güvenli yerlerinden biri. Maya kökleri, koloni yapısı 19. Yy mimarisi görülmeye değer kültürel karışımlı şehir. Buraya ait önemli tapınaklarından Chichen Itza’yı görmek bizim için en önemlisiydi. Çok büyük bir alan olduğundan çeşitli turist grupları vardı. Hava çok sıcaktı ama yine de Kukulcan Piramidine tırmanan arkadaşlarımız vardı. Bazılarımızda gezinerek turistik eşyalara baktık. Çok yorulmuştuk. Güzel bir yerde yemek yiyerek noktaladık. Buradan Valladolid’e geçmeden önce kaplıca olan bir mağarayı görmemiz gerekiyordu. Çünkü burası maya tapınaklarının uzantısı olan yerin adı Cenote de Ik kil anlamı Sarnıç demekti. Bütün turistler mutlaka burada yüzüyordu. Çünkü burada yüzenlerin ciltlerinin gençleştiği söyleniyormuş. “Cenote Ik Kil Doğal Çukuru” Orta Amerika yerlisi Mayalar’a göre kutsal bir yerdi. Yucatan Yarımadası’nın benzersiz gözenekli kireç taşlı yapısı, bu tarz suyla dolu çukurların meydana gelmesine sebep olmuş. Cenote Ik Kil de bunların en meşhurlarından biri… Tropikal bitkiler ve berrak mavi suyla dolu olan bu yeri Mayalı hükümdarlar, dinlenmek ve kurban törenleri için kullanıyorlardı. Burası bana yani su çok temiz gelmediğinden ben girmem dedim. Yukarıdan akan sular vardı. Yosunlaşmış yerlerle beraber çok ilginç bir yerdi. Sonunda çok yorucu ve her gün bir şehri gezerek bavul aç topla günlerimizden sonra üç gün dinleneceğimiz Tulum şehrine geldik. Burası da Karayip sahillerinin en sakin ve turistlerin tatil yaptığı yerlerden biri olduğunu öğrendik. Otelimiz tam bir tatil köyü idi. Beyaz kum ve alabildiğine turkuaz renkli bir denizi vardı. Sabah kahvaltıdan sonra buraya ait arkeolojik alanı gezmeye gittik. İguanaların bol olduğu bir yerdi. Bazılarımız denize girerek, bazılarımızda buradaki turistik mağazaları gezip Hindistan cevizli margaritaları içerek gezdik. Sonra deniz ve kum yan gelip yatmaca için otelimize döndük. Harika iki buçuk gün dinlenmeden sonra Cancun havaalanina giderek Aztek ve Mayaların ülkesinden eve dönmek için otuz beş saatlik yolculuğumuz başlamış oldu. Böylelikle belleğimizde harika on beş günü hatırlayacağımız bir seyahat anımız olmuştu…

Hayatınızın bir dönemimde buralara seyahat etmeniz umuduyla geziyle kalın…

Önceki İçerikÇünkü o bir kedi…
Sonraki İçerikYaşamı İdrak Etmek… Cemalnur Sargut

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz