Mukadderat

Yılın son ayında, seneye  damgasını vuran bir izlemek çok keyifliydi.

Nadim Güç  tarafından yönetilen senaryosunu  Erdil Işık’ın kaleme aldığı başrollerinde Nur Sürer, Aslıhan Gürbüz, Osman Sonat, Şerif Erol, Osman Alkaş’ın yer aldığı 2024 yapımı film Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu (Nur Sürer) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Osman Sonat)  ödülü olmak üzere üç Altın Portakal  kazandı.

Nur Sürer filmde gösterdiği performansla Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü 1982, 1989 yıllarından sonra 2024 yılında da kazanarak üçüncü defa kazanmış oldu ve bu sonuçlar sonrasında Hülya Koçyiğit ve Türkan Şoray’dan sonra bu ödülü en çok kazanan isim oldu.

Filmin konusunu betimlemek gerekirse hem çok basit hem çok derin sıfatlarını kullanabiliriz. Ve konuyu komedi kıvamında anlatması da cabası. Kısaca bir kadın filmi diyebilir miyiz? Evet. Hayatı sorgulayan bir film diyebilir miyiz? Evet. Özgürlük filmi diyebilir miyiz? Evet. Büyük şehirde yaşanmaması da cabası. Hemen bir parantez açalım. (Mekan Cide. Filmi izleyen İstanbul, Ankara, İzmir izleyicisinin çoğunun gitmediği enfes bir sahil kasabası. Upuzun plajıyla, (sanki Patara), yeşilin bin bir tonuyla, şelaleleriyle, deniziyle ve tabii Rıfat Ilgaz’ın memleketi olmasıyla, kayıtsız kalınamayacak bir yer. Bu filmin ardından herkesin Cide’ye giderek Rıfat Ilgaz’ın heykeliyle fotoğraf çektireceğine eminim.) Kapatalım parantezi ve konumuza yani Mukadderat’a ya da dilimize pelesenk olmuş bu söze dönelim. Sahi aile arasında ne çok kullanılır mukadderat kelimesi…

İşte, filmdeki ailede de “ne yapalım mukadderat”ın sık kullanılan bir cümle.

İşte bu mukadderatı, belki de öğretilmiş mukadderatı ailenin annesi alt üst ediyor. Sultan, eşini kaybettikten sonra yalnız kalma korkusu yaşar. Hemen evlenmek isteyen Sultan, bu kararını çocuklarınla paylaşır. Ancak çocukları babalarının kaybının üzerinden henüz bir gün geçmişken annelerinin bu isteğini doğru bulmaz. Oğlu Nevzat, yaşadıkları küçük ilçede kimsenin bunu doğru karşılamayacağını düşünür. Kızı Reyhan, annesinin isteğine saygı duymak iste de kararın erken verildiğini düşünür. Ama vazgeçmez Sultan. Kasabaya Almanya’dan ‘hayattaki 2. şansını balık avlamakta bulan’ Refik karakteri, ki sonradan Sultan’ın arkadaşı oluyor, tek bir sözü hayata bakışını değiştiriyor Sultan’ın. “Var olmak için bir erkeğe ye da kadına ihtiyacımız yok.” Mealen böyle söylüyor filmin aklıselim karakteri. Sonra, sonrası işte mukadderat değişiyor ve Sultan önce pazara gidip, bahçedeki ürünlerini satıyor. Sonra da kasabanın kadınlarını örgütleyerek pansiyonculuk yapıyor.

Bu arada kızı Reyhan’ın savaşı da filmin başka bir boyutu.

Çünkü İstanbul’a giderek okuyup yazan ve bankacı olan Reyhan’a mirastan daha az pay veriliyor. Ve Reyhan bunun savaşını  o kadar cesurca  veriyor ki ve sonunda iki kardeş o kadar güzel anlaşıyor ki, işte hayat aslında o zaman başlıyor onlar için… Sultan’ın verdiği mücadele ise kimseyi takmayan sadece kendini ortaya koyan ama çocuklarını da itmeyen bir mücadele. Aslında mücadele de denemez; hayatı yakalama, bundan sonra kendi istediği gibi yaşama, yani mukadderatını kendi istekleri doğrultusunda belirleme diyebiliriz. Bir ailenin kimliklerini bulmasının hikayesi de…

Seyretmediyseniz senenin şu son günlerinde izleyin, gülümseyin… Pişman olmazsınız.

Önceki İçerik2024 Biterken Sevdiğim Kitaplar
Sonraki İçerikSağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri: “Sağlık Eğitimiyle Canlandırılacak Köy” Yunus Nadi Ödülünü Aldı
Ayşe Dural
Saint Benoit mezunu. Bu okulda Fransızca ve İngilizceyi öğrendi ve çok sevdi; özellikle Fransızcayı. Sonrasında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Eğitim hayatına İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde devam etti. Çalışma hayatına Garanti Bankası Halkla İlişkiler Bölümü’nde başladı. Sonrasında dergiciliğe adım atarak Gelişim Yayınları’nda çalışmaya başladı. Türkiye’nin ilk “copyright” dergisi Marie Claire’de çalıştı. Suha Arafat’tan Orhan Pamuk’a kadar pek çok kişiyle söyleşiler yaptı, kadın hakları konusunda araştırmalar yaptı, modayı yakından takip etti. AMICA, BIBA gibi dergilerde çalıştı. Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. 2000-2006 yıllarında The Gate dergisinin yayın yönetmenliği yaptı. Koç Holding’in Bizden Haberler dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra PR ajanslarında Medya İlişkileri Yönetmeni olarak çalışmaya başladı. Böylece artık haber yapmayacak, ama haberi gazetecilerle paylaşacaktı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin medya ilişkileri yönetmenliğini üstlendi. Yasemin Sungur’la birlikte Kültür Sanat Ajansı’nı kurdular. Kitap editörlükleri yaptı. Dural, basında ve halkla ilişkiler konusunda edindiği tecrübe, bilgi ve deneyimi, danışmanlık, eğitim ve seminerler aracılığı ile yeni nesillere aktarmakta ve martidergisi.com için röportajlar yapmaktadır.