Mutluluğun Ötesinde

Arkadaşım Yasemin Sungur’un, sahip olduğu Martı dergisinde yazılarımı yayınlama isteği beni çok mutlu etti. Geçtiğimiz ay, kendisinin uzun zamandır sürdürdüğü Kitap ile Sohbet Kulübü’ne davet edilmiştim, şu anda ise, kulüpte tanıştığım her birinizi aynı yoğunlukta, tutku dolu ilginizle, parlak bakışlarınızı düşünerek, fikirlerimi kağıda döküyorum. O akşamki konuşmamda, gerçeği arayan samimi felsefe severlerle tanıştım. Nitekim, bir okurumdan aldığım soru, bu makalemin içeriğini ve başlığını kapsıyordu.

Mutluluk nedir ve nasıl elde edilir sorusu sanırım hayatımızın en önemli sorusudur. Tüm yaşamımız boyunca mutluluktan konuşuyor ve onu bulmaya çabalıyoruz. Gerçekte ise; mutluluk aranıp ta bulunabilecek bir şey değildir, bizi neyin mutsuz ettiğini veya mutluluğumuzu engelleyen sebepleri keşfetmek ve onları ortadan kaldırmak, çok daha verimli olur. İnanıyorum ki bu makale mutluluğu – elde etmeye çalışmak – hakkında kurtulmamız gereken bir çok ön yargı, yanlış inançlar ve ikinci el fikirleri açıklığa kavuşturacaktır.

mutluluk1

Hiç bir okul, hiç bir mentor, hiç bir anne baba, veya arkadaşın bizi mutluluğun da ötesinde olan bir şeyden, mutluluktan önce başka bir şeyin geldiği bilgisini vermediği gerçeğine dikkatinizi çekmek istiyorum: Daha değerli, hatta daha az bulunan, mutluluk için kaçınılmaz ve öncelikli olan koşul, o olmadığı takdirde mutluluğa erişmenin imkansız olduğu önemli bir unsur. Gelin, mutuluğun da ötesinde ne olduğunu beraber bulalım.

Mutluluk Hakkı
Amerika 1492’de keşfedildi ancak ‘icat edilmesi’ 4 Temmuz 1776’da bir parça sonsuzluğun, bir kıymık insan zekasının Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alan İnsan Hakları’nın arasına mutluluk karıştırmasıyla gerçekleşti. Bu fikir, mutluluk anlayışını insan tarihinde ilk defa, öngörülü bir kavram, masalsı bir arzu ya da hayali bir düşünce olmaktan çıkararak, insanın ve aklın dokunulmaz, ihlal edilmez doğal bir hakkı haline dönüştürdü. Bu hakikatlerin açıkça ortada olduğu kanaatindeyiz, öyle ki, tüm İnsanlar eşit yaratılmıştır, Yaratanları tarafından ellerinden alınamayacak bazı Haklar kendilerine bahşedilmiştir ki bunlar Yaşam, Özgürlük ve Mutluluk arayışıdır.

mutluluk2

Jefferson mutluluk arayışından bahsederken aklında belirsiz ya da özel olan birşey yoktu. O, kendi anlayışına göre sadece ölçülebilen ve elde edilebilen değil, aynı zamanda varoluşun asıl nedeni ve herhangi bir yönetimin kendini haklı çıkarması olarak da tanımlanabilecek genel halkın mutluluğundan söz ediyordu.

Kurtulmamız gereken bir yanılsama
Özellikle geçen son üç yüzyıl boyunca, idealistler ve hukukçular, büyük düşünürler, aydın devlet adamları ve vizyon sahibi liderler, insanlardaki yaygın mutsuzluk halinin, dışsal, zor koşullardan kaynaklandığına ve dış dünyayı değiştirerek insanları mutluluğa kavuşturabileceklerine inandılar ve onların sahip olduğu bu inanç bizlere miras olarak devredildi. Rousseau ve Jefferson gibi onlar da farklı düzenlenmiş yasaların, mutlakiyet anlayışından göreciliğe geçişin, siyasi, felsefi, etik ve ilahiyat ile ilgili konulardaki hoşgörülü yaklaşımın, baskıcı ve mutlakiyetçi düzenden, cumhuriyet ve demokrasi yönetimine geçişin, siyasi ve sivil kurumların olabildiğince özgürleştirilmesinin insanları mutlu edeceğine inandılar. Hiçbir şey, bu 18. yüzyıl fikri olan ‘the greatest happiness of the greatest numbers’ yani ‘büyük çoğunluğun büyük mutluluğu’ndan, halkın mutluluğu için konulan kurallardan ve böyle bir mutluluğu sağlamaya yarayacak siyasi alaşımlardan daha ütopik ve uygulanması imkansız olamazdı. ‘Halkın Mutluluğu’ ifadesindeki birbiriyle çelişen bu iki terimden daha iyi bir tezat örneği daha yoktur.

mutluluk3

Mutluluk zamanda değildir
Bir şeyi bulamamanın en emin yolu onun olmadığı yere bakmaktır. Mutluluk zaman içinde bulunamaz. O yalnızca ‘an’ içinde var olur. Sıradan düşünce yapısına göre şu an berbat durumda olan bir kimse, az çok uzakta sayılabilecek bir gelecekte mutlu olabilir. Evlendiğimde, ailem ve çocuklarım olduğunda, istediğim işe ya da yeterli paraya ve imkanlara sahip olduğumda mutlu olacağım gibi ifadeler oldukça yaygındır. Zamana inanan insanlar olma doğrultusunda eğitildik, ancak apaçık ortada olan gerçek şu ki, hiç kimse yarın ya da geçmişte mutlu olamaz. Dün yaşanan mutluluk tozdan ibarettir, mutlu anıların mutlu olmak ile bir ilgisi yoktur. Zamana dayalı, zamanda gerçekleşen ne varsa ‘Sarkaç Yasası’ (Law of Pendulum)’na tabidir. Eğer tetikte ve kendinize karşı samimiyseniz, size mutluluk veren herhangi bir şeyi hissetmenizin hemen ardından bu durumun tersine doğru hareket etmeye başladığını fark edersiniz. “Şu anda neysen ancak o olabilirsin. Başarı tam burada. Mutluluk tam burada. Olmak istediğin şeyi Şimdi ol.”

Baskın insan modeli
İnanmış olduğumuz bir diğer şey de ‘olmanın’ bir sonuç olarak ‘sahip olmaktan’ sonra geldiğidir. Bu sebeple, eğer yeterli paraya ve imkanlara sahip olursanız istediğiniz her şeyi gerçekleştirerek en sonunda mutlu olacağınız düşüncesine sahip olmakla sonuna kadar haklısınız. Bu durumda geçerli olan model Sahip olmak – Yapmak – Olmak sıralamasıdır.

 

Bu, milyonlarca insanın ortak düşünce yapısı ve içinde bulundukları mutsuzlukların, hastalıkların ve talihsizliklerin sebebidir
Mutluluğa giden yoldaki engelleri ortadan kaldırırken bu sıralamayı tersine çevirmemiz gerekiyor. Yeni insanlığın modeli: Olmak – Yapmak – Sahip olmaktır. İlk önce mutlu olmalısınız, bilinçli olarak kendinizi mutlu olmaya zorlamalısınız, sonra yapabilir ve sahip olabilirsiniz. Mutluluk, tam bu anın muhteşem farkındalığıdır.

Mutluluk kendi başına bir histir
Mutluluğa giden yolda neredeyse aşılması olanaksız bir diğer engel ise, onun dış dünyadan sağlanacağı, dışarıdan bir kimsenin ya da birşeylerin onu bize getireceği beklentisi içinde olmamızdır. Gerçekte, mutluluk tek başına yaşanan bir duygudur, kişinin kendisiyle olan özel durumudur ve yalnızca kişinin kendisi ona ulaşabilir, onu üretebilir. İki yüz kişiyle, iki milyonla ve hatta iki kişiyle dahi mutlu olamayız. Mutluluk toplu yaşanan bir hissiyat değildir. Kimse bizi mutlu kılamaz ve biz de hızla gelip geçen anlar dışında kimseyi mutlu edemeyiz. Haberler, koşullar ya da başkaları aracılığıyla bize dış dünyadan mutluluk getiren herhangi bir şey ortadan kaybolacak, bizden geri alınacaktır. Bu tarz bir mutluluk kısa ömürlü, geçici bir sıçrayıştır, bir uçuş değil. Uçuş, yerçekimi yasasının sınırsızca duraklatılmasıdır. Tek bir saniye beliren dış kaynaklı mutluluk, bir uçuş gibi görünse de değildir. Yalnızca bilinçli olarak içinizde oluşturduğunuz mutluluk doğuştan hakkınız olan uçuşu size sağlayabilir.

 

Mutluluğun ötesinde
Mutluluk üzerine, onun nasıl bulunacağına dair çok fazla yazılar yazılmış ve tartışmalar olmuştur. İnsanlar hayatları boyunca onu elde etmek için çabalarlar fakat başaramazlar. Neden?

Rousseau, Toplum Sözleşmesi’nin (Le Contrat Social) ilk sayfasına şöyle bir not düşer ‘ne tarafa baksam zincirlenmiş insanları görüyorum’, neden? Çünkü bizleri, mutluluğun da ötesinde, ondan daha önce gelen birşey doğrultusunda bir araştırmanın, bir çalışmanın yapılması, az seçilen yollardan yürünmesi gerektiği konusunda bilgilendiren okullar, danışmanlar, ebevynler ya da arkadaşlar yoktur. Bu öyle birşey ki, daha değerli, daha nadir, mutluluğun asıl gerekli ve öncelikli olan unsuru, ona ulaşmanın olmazsa olmaz koşuludur. Mutluluğu aramaktan çok, onu elde etmemizi engelleyen, bizi mutsuz kılan şeyin ne olduğunu aramalıyız. Önce özgürlüğünüzün peşine düşün. Özgürlük olmadan mutluluk olamaz. Bunun bedeli size fazla görünse de hiçbir zaman karşılanamaz değildir ve çabalarınıza değecektir.

Özgürlüğün peşinde yollara düşen için / öylesine kıymetlidir ki özgürlük / canını bile verir uğruna…

İlahi Komedya, Araf, Kanto I, satır 71-72

Zamandan bağımsızlık
Özgürlüğün somut bir ifadesini, onun gözle görülebilir dışavurumunu düşündüğümüzde, aklımızdan özgürlükleri garanti altına alan sayısız hak geçer. Söz hakkı, basın hakkı, toplanma hakkı, dernek özgürlüğü, yönetimi şikayet hakkı ve hatta silah bulundurma ve taşıma hakkı. Ancak dış dünya tarafından, yönetim ya da başkaları tarafından sağlanan bu tarz özgürlükler bize gerçek özgürlüğü veremez.

Gerçek özgürlük, sınırlamalar ve engellerden kurtulduğumuzda ortaya çıkar. Bu, bir şeylerden bağımsız olmak demektir. Öncelikle zaman hapsinden bağımsız olmalıyız. Hem zaman tarafından yutulmuş, hem endişe içinde, hem de plan ve programların zulmü altındayken mutlu olamayız. Plan yapmak, daha yüksek bir anlayış seviyesinin ilkel bir ikamesidir. Yüksek anlayışın olduğu yerde plan yapmaya gerek yoktur. Mantığı, aklı ve planlamaları dışarıda bırak. Gözlerini kapat ve kendini tamamen sezgilerine aç. Evren hala senin yaratılmanı bekliyor.

mutluluk6

Rollerden bağımsızlık
Bizler, her şeyden önce, rollere inanıyoruz. Öğretmen, yönetici, baba, anne, sevgili olduğumuza inanıyoruz. Bunun en doğal şey olduğunu, yaşamanın tek yolu olduğunu düşünüyoruz. Rollerimizin mahkumları haline geliyoruz. Onlar da tuzak haline geliyorlar. Bir rolü icra edebilir, ondan keyif alabilir, oyunu eğlenceli bulabiliriz ancak özgür ve mutlu olmak istiyorsak, icra ettiğimiz bu rol içinde kalamayız, kendimizi onunla özdeşleştiremeyiz. Bu; bir oyuncunun kendisinin sahnede canlandırdığı karakter ve tiyatronun da hayatı olduğunu öne sürerek maskesini ve giysilerini çıkarmayı reddetmesi kadar çılgıncadır. Bu bakış açısından baktığımızda, insanlık tüm akli dengesini yitirmiş, kendisini yine kendi yarattığı rollerin içine hapsetmiştir. Ayrıca sağlam bir değerler ve ilkeler bütününe, bir haritaya, bir kaçış planına ve sizden önce hapisten kaçmış bir kişiye ihtiyacınız var. Bir Oluş Okulu’na ihtyacınız var. Senin Oluş’un kötü yönetilen bir dükkan gibi, fiyatları rastgele konulmuş eşyalar gibi; ucuza verdiğin büyük değerlerinle, anlamsızca pahalıya sattığın döküntülerin.. Böyle devam etmek demek kesin başarısızlık demektir…

Özgür olmaya cüret edin
Özgür olmak aynı zamanda her türlü kölelikten vazgeçmeyi gerektirir. Özgürlüğümüze giden yoldaki başlıca engel, bağımlı olduğumuz dışsal bir dünyanın, varlığımızın şartlarını, kaderimizi belirleyen bizden ayrı bir gerçekliğin var olduğuna duyduğumuz yanıltıcı inançtır. Özgür olmaya cüret edin! İçsel derinliğinize göz atın, mutluluğunuzun önündeki engelleri, yalanları, sahte düşünceleri, korkuyu, rollerle özdeşleşmeyi, bel bağlayacağınız dışsal bir dünya olduğu ortak inancını saklandıkları yerden çekip çıkartın. Kendinize uygulayacağınız sıkı bir çalışma doğrultusunda, tüm bu safradan, her türlü bağımlılıktan, zamandan, ihtilaflardan, içsel çatışmalardan en sonunda kurtulduğunuzda, fark edeceksiniz ki, mutsuzluk sizin olumsuz imgeleminiz dışında var olmaz.

Parlak bir bencillik
Bu makaleyi okuduktan sonra neden ‘mutluluğu bulmak’ ifadesinin ortadan kaldırılması gerektiğini anlamış olmalısınız. Mutluluk bulunamaz, Oluşumuzun dokusunda hücre hücre, her bir atomunda gelişmeli ve onun içine kodlanmalıdır. Mutluluk tek başına bir çabadır. O zaman mutluluğun bencilce bir hissiyat olduğunu söyleyebilir miyiz? Kendisini özünde seven bir birey; mutluluk olarak adlandırdığımız içsel özgürlük haline kendi isteğiyle geçebilen ve bu mutluluk halini başarıyla kendi iradesine dayalı olarak yönetebilme becerisine sahip olan, kimseye ve hiçbir şeye bağımlı olmayan bir kişi, insanlığın çok değerli bir hücresidir. Kendi amacınız doğrultusunda, bilerek mutluluğa ulaştığınızda, başkaları için, bir ordu hayırseverden, yüzlerce insani yardım kuruluşundan çok daha fazla şey yapmış olduğunuzu bilirsiniz. Mutlu bir insan yani özgür bir insan, etrafına 360 derece refah ve sağlık saçar ve diğerlerinin, yaşamlarında kendi mutluluklarını biçimlendirmelerini sağlayacak koşulları yaratır. Mutluluk Ekonomidir ve mutlu insan aynı şekilde iş dünyasında da vizyon sahibi bir lider olarak, sıradan insanların henüz kavrayamadığı ve ‘imkansız’ olarak nitelendirip telaşla bir kenara attığı konuları gerçekleştirme becerisine sahiptir.

Prof. Stefano D’Anna

Önceki İçerikMayıs Ayı İçin Seçtiklerimiz
Sonraki İçerikEklektik Çağ…
Prof. Stefano D’Anna
Stefano D’Anna, Napoli Üniversitesi’nin İktisat Fakültesi’nden “Cum Laude” derece ile mezun olmuştur ve London Business School’da Master yapmak üzere ITP Programı’na ve Milano’daki Katolik Üniversitesi’nde Birinci Sınıf Onur Derecesi ile İletişim Sosyolojisi Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Ekonomist, sosyolog ve bestseller yazar kimliklerinin yanı sıra vizyon sahibi bir eğitmen olan Stefano D’Anna dünya genelinde Avrupa’da, Amerika’da ve Güney Amerika’da pek çok önemli forum, uluslarası kongre ve konferanslarda, yakın tarihlerde Forum Istanbul ve Atina’daki Greek Power Summit’te ana konuşmacı olarak yer almıştır. Alfa Romeo, Milano, New York ve Orta Doğu’da merkezi bulunan Olivetti Corporation ve Torino ve Cidde’de merkezleri bulunan Fiat International gibi çok uluslu firmalarda üst düzey yöneticilik de yapmış olan D’Anna başarının sosyolojisi üzerine çalışmaları ile “Zamandan Bağımsız Liderlik, Bütünlük ve Kurumsal Uzun Ömürlülük” üzerine düzenlediği seminerlerle pek çok kurumsal lidere ilham kaynağı olmuştur. İtalyanca, ingilizce ve türkçe olmak üzere çalışmaları ve araştırmaları ile ilgili yüzlerce bilimsel makalesi yayınlanmıştır. Tempo dergisinde 3 sene süresince aylık yazıları yayınlanmıştır. Yayınlanan kitapları arasında “Berlusconi in Concert”; best-seller kitabı “Tanrılar Okulu” başta Rusça, Çince, Türkçe ve Portekizce olmak üzere 12 dile çevrilmiştir. Londra, Madrid, New York, Roma, Floransa ve Milano’da kampüsleri bulunan European School of Economics’te 1994’ten beri yapmış olduğu Rektörlük görevini 2010 tarihinden itibaren bırakmıştır. İnsanlığın yeni hücreleri olmaları için dünyanın umudu olabilecek geleceğin liderlerini yetiştirmek üzere özel seçilmiş öğrencilere mükemmellik hissini, özgürlük için sınırsız sevgiyi ve bozulmaz bir bütünlüğü öğretmek için kurmuş olduğu en gelişmiş liderlik projesi olan Future Leaders for The World programına kendisini adamıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz