Paradoks: Hayat bir gizemdir. Onu çözmeye çalışmakla vakit kaybetme….
Mizah: Mizah duygunu koru. Özellikle zor durumlarda sınır tanımayan bir güçtür.
Değişim: Hiçbir şey asla aynı kalmaz…
(Dingin Savaşçı filminden replik)
Paradoks:
Paradoks, bir nevi çelişkidir. Düşündüğünle, hayal ettiğin arasında gerçekleşen bir tezatlıktır. Küçükken hayal kurarsın harika bir yaşamın olacak diye… Sonra hayat sana yavaş yavaş hayal kırıklıkları verir. Aşkta, ailede, işte vs …
Güçlü insanlara zor sınavlar, zayıflara kolay yaşamlar gelir gibidir. Anlayamazsın. Tanrım dersin içinden : “Neden?” “Haksızlık bu!”
Genç kızken 35 yaşında 3.5 yaşındaki kızımla tek başıma kalacağım hiç aklıma gelmezdi mesela. Ve onu tek başıma büyütmek zorunda kalacağım…
Kariyerimde hızla ilerken ve genel müdür yardımcısı iken birdenbire işsiz kalacağım.
Ya da annemin birden bire kanser olup, öleceği…
Oysa kutsal gücün kurduğu bir dengedir bu. Ve sen o büyük resmi göremezsin.
Sana paradoks gibi gelen, aslında kendi içinde bir dengedir.
İşte bununla vakit kaybetme diyor ilk kural…
Kabul et ve cebinde ne kaldığına bakarak, yürü…
“Cebimde neler var: Harika gün batımları var. Bitişi anlamak için. Ya da güneşin doğuşları… Ölümler var, yaşamın kıymetini bilmek için. Acılar var, hatalar var,
Ders almak ve gelişmek için… Cembe, abua var, Sesi duymak için… Dostlar var,
Sevmek ve paylaşmak için… Nefes var, hayat var. Öğrenmek ve var olmak için…
En önemlisi; anne olmak var. Büyümek için… Ya sizin cebinizde neler var?”
Mizah:
Üvey babamı ( asla değildi o babamdı) gömdüğümüz gün 2 kız kardeşim, annem eve geldik. O zamanlar ben 19 yaşındayım.
Annem, bu evlilikten önce babamla evlenmiş ve o da ölmüştü bir deniz kazasında..
Hepimiz ağlarken bir anda ;
“Anne, lütfen artık evlenme, kimle evlensen ölüyor” dedim…
2 saat katıla katıla güldük bir cenaze evinde.
Güney Afrika’dan döneli birkaç hafta olmuştu. Yıl 2001, ocak ayı… Sabah bir arkadaşımla yemeğe çıktım. Eve döndüğümde TV’yi açtım. Kemal Derviş konuşuyordu. Dolar alıp başını gitmiş ve ülke büyük bir ekonomik krize girmişti.
“Geldik yine krizlere” dedim içimden. “ Başak, neden korkuyorsun ki; işsiz kalma riskin sıfır, hali hazırda işsizsin” dedim.
Sonra kendime bir kahve yaptım. Kanalı değiştirdim. National Geographic’te bir belgeselde şu sahne vardı. Everest’e ilk tırmanan kişiye sormuşlar:
“Neden tırmandınız?”
Cevap: “Çünkü orada duruyordu.”
Mutlu olmayı bilen insanlardansanız, hayatla dalga geçmeyi de biliyorsunuzdur. Bazen, şeytanın buna çok sinirlendiğini düşünürüm. Çünkü deli, deliyi görünce çomağını saklarmış:)
Değişim:
Bu anlatamayacağım kadar basit. Fotoğraflarına bak. Geri dönüp seçtiğin giysilere, aşklara, müziklere vs…
Hala aynılarını mı tercih ediyorsun?
Evet, diyorsan içinden. Esne! Çünkü esnemezsen kırılırsın!
“Yapamam” dediğim her şeyi yapabildiğimi görüyorum. Ya da “kesin yaparım “ dediklerimi artık yapmadığımı…
Artık hayatın siyah ya da beyaz değil, ara tonları da olduğunu anlıyorum. Ve insanların, elbette kendimin de…
Doğaya bak. Her gün her şey ne kadar değişiyor.
Ne aynı kalıyor ki?
Mutluluk yapılır, mutlu olunmaz…
Yemek gibi. …
Hangi malzemeden ne kadar kullanıp, hangi ortamda ve ne kadar süre ile pişireceğinizi bilmezseniz yemeğin tadı iyi olmaz. Bir de yemeği tadanın damak lezzeti vardır. Onların damak lezzetini göz ardı ederseniz, dünyanın en iyi yemeğini yapsanız beğenilmez.
Bence mutluluk da böyle bir şey.
Paylaştığınızda bir anlam kazanan, yapmayı seçtiğiniz harika bir yemek gibi….