Kitapseverliğin bir sınırı olmalı mı?
Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanı “Bir gün bir roman okudum ve hayatım değişti” cümlesiyle başlar. Carlos Maria Dominguez’in Kâğıt Ev’inin ikinci cümlesi de şöyledir: “Kitaplar insanların kaderini değiştirir.” (s.11)
İnsanın ister ‘hayat’ını ister ‘kader’ini değiştirsin kitapların ‘gücü’ tartışılamaz kanımca. İşte tam da bu noktada Kâğıt Ev kitapseverliğin değişik örneklerini verirken ironik anlatımıyla okurunu okudukça düşündüren, zaman zaman gülümseten, kendini yer yer satırların arasında bulmasına neden olan bir novella: Kitapların neden olduğu kitap sevgisine dair keyifli bir serüven.
“Bir okur zaten var olan bir yolda ilerleyen bir yolcudur ve bu yol sonsuzdur.” (s.44)
Yani bir kere kitapların tadına vardıysanız onların sunduğu dünyalardan vazgeçemez, bir kitaptan diğer bir kitaba doğru koşar da koşarsınız: “Bir ömür yetmez bu yolda yürümeye.” (s.44)
Diğer bir yandan da kitapları aşırı bir tutkuyla sevmek, okurken dünya ile ilişkiyi kesmek de bazen çok tehlikeli olabilir, hatta ölüm ile bile sonlanabilir! İşte Bluma Lennon’ın başına gelen de benzer bir durumdur:
“1998 ilkbaharında Bluma Lennon, Soho’daki bir kitapçıdan Emily Dickinson’ın ‘şiirler’inin eski bir baskısını aldı ve ilk köşe başında, tam da ikinci şiiri okumaya başladığında bir arabanın altında kaldı.” (s.11) Bluma’nın ölümü ardından, onun yerine Bluma’nın verdiği derslere girmeye başlayan anlatıcının bu ani ölüm sonrası yaşadıklarıyla ilgili hayat hikayesine dairdir okurun elindeki kitap. Bir gün anlatıcıya Bluma’ya gönderilmiş, üzerinde Uruguay pulu olan bir paket gelir. Açıldığında paketin içinden çimento ve kir kaplı, iç sayfasında Bluma tarafından Carlos Brauer’a ithaf edilmiş olan, Joseph Conrad’ın ‘Gölge Hattı’nın eski bir baskısı çıkar.
Böylece Kâğıt Ev’deki ikinci hikâyenin peşine düşer okur. Artık anlatıcı ‘Gölge Hattı’ niçin Bluma’ya gönderilmiştir? Gönderen kimdir? Niye göndermiştir? gibi benzer bir yığın sorunun cevabını bulmak ve kitabı sahibine iade etmek için bir yolculuğa çıkacakdır okurunu da peşine takarak: Buenos Aires, Montevideo gibi şehirlere gider, Carlos Brauer’e ulaşabilmek için birçok kitap koleksiyoncusu ile tanışır anlatıcı; onların hikayelerini dinler ve sonunda Carlos Brauer’in nasıl bir bibliyofil olduğunu öğrenir.
Kitapseverliğin aşırı bir tutkuya dönüşmüş halidir Carlos Brauer: Kitapların raflardan taşarak sahibine evde yer bırakmayan, banyosunda da muhafaza etmek zorunda kaldığı için kitaplarının bir kısmını buhardan etkilemesinler diye soğuk suyla duş alan, yine artık evinde kitaplarına hiç yer kalmayınca kitaplarının bir kısmını da araba garajında muhafaza edebilmek için sahip olduğu arabasını arkadaşına hediye eden, birbirine düşman yazarların eserlerini raflara yerleştirirken onları düşünen bir kitapsever. Örneğin tutkuyla bağlı olduğu yazarların ruhlarını incitmemeye özen göstermek için W. Shakespeare ile C. Marlow’un veya Vargas Llosa ile G. G. Marquez’in kitaplarını raflarda yanyana koymayacak kadar kadar ileriye giden bir kitapseverlik (s.50).
“Neden Kâğıt Ev?” sorusunun cevabını yine Carlos Brauer’ın kitapseverliğinin vardığı boyutta bulur okur. Zira Carlos Brauer’in okuma ritüellerinde okuduğu kitabın yazıldığı tarihi atmosfer de rol oynar: 19. yüzyıl metinlerini okurken yüzyıl atmosferini pekiştirmek için bir yandan o dönemin müziği ona eşlik ederken bir yandan da mum ışığı altında okumayı tercih eder. Zaten işte bu yüzdendir ki sık sık yangın tehlikesine maruz kalınca evinden vazgeçip, kitaplarını bir kamyona yükleyip, bir sahilde kitaplarından bir ev inşaa eder Carlos Brauer. Ancak anlatıcı kâğıt eve ulaştığında Carlos Brauer çoktan ölmüş ve ev de bir yıkıntı halindedir. Ama anlatıcı yine de ‘Gölge Hattı’nın Bluma’dan Carlos’a, Carlos’tan yine Bluma’ya geri gönderilmesinin ardındaki ‘sırrı’ çözmüşse de okur için yine de yanıtlanmayı bekleyen sorular vardır: Neden Joseph Conrad’ın ‘Gölge Hattı’? ‘Gölge Hattı’nın içeriğinin (ki okumadığım için bir tahmin yürütmem zor) acaba bu kitabın asıl hikayesiyle bir bağlantısı var mı?
Kitap bittiğinde kitap sevmenin (ya da okumanın) tehlikeli mi olduğu yoksa kitaplardan vazgeçmenin giderek zorlaştığı mı ya da giderek kitapların okurun yaşamına hâkim olduğuna karar vermek okurun tercihi olacaktır. Yine de ‘Kâğıt Ev’ den kitaplara dair bir alıntı ile sonlansın bu yazı:
“Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana.” (s.20)
Carlos Maria Dominguez, Kâğıt Ev. (Jaguar)