Zamanda Yolculuk yapmak isteseydiniz kiminle buluşmak isterdiniz?
“Keşke, keşke…” Dememek için yaşadığımız anların ne kadar değerli olduğunu, bu anlarda karşımızdakini anlamanın, kendimizi anlatmanın ne kadar önemli olduğunu anlatan bir roman “Kahve Soğumadan Önce” okurken düşüncelere dalacağınızdan hiç şüphem yok. İyi okumalar.
Tokyo’nun ara sokaklarından birinde, bodrum katında Funiculi Funicula isimli küçücük, penceresiz bir kafe var. Yalnızca birkaç masa ve sandalyeyle dolacak kadar küçük. Önünden geçenlerin çoğunun tabelasını fark bile etmediği bir kafe bu. Bariz sıradanlığına ve gösterişsizliğine rağmen bu kafeyle ilgili kulaktan kulağa gezen ilginç bir şehir efsanesi var: Söylentiye göre eğer burada bulunan özel bir sandalyeye oturursanız istediğiniz bir zaman dilimine dönebiliyorsunuz. Yani burada zamanda yolculuk yapılabiliyor! Ama bir dizi kurala uymak zorundasın.
Bu kurallar neler mi?
- Zamanda yolculuk yapmak isteyen müşteriler belirli bir sandalyeye oturmalı. O sandalyede bütün gün bir hayalet oturuyor. Yalnızca bir kez, kısa bir süreliğine kalkıyor. Sandalye o aralıkta müsait oluyor sadece.
- Zamanda yolculuk yapacakların görüşecekleri kişi de daha önce bu kafede bulunmuş olmalı.
- Zamanda yolculuk yaptıkları sürede o sandalyeden kalkmamalılar. Kalktıkları anda şimdiki zamana geri dönerler.
- Önlerindeki fincana bir seremoniyle dökülen kahveyi soğumadan önce içip, şimdiki zamana dönmeliler. Yoksa sizde hayalet olursunuz.
- Ve en önemlisi ne yaparlarsa yapsınlar ne söylerlerse söylesinler, Geçmişi ve geleceği asla değiştiremezsiniz.
- Zaman yolculuğuna çıkan bir insan ikinci defa bu deneyimi yaşayamaz.
Duvardaki antika saate kulak verin, “tik-tak, tik-tak, kahve birazdan soğuyacak.
Bunlardan en can sıkıcısı tabii ki sonuncusu. İnsan bir şeyleri değiştiremeyecekse, neden geçmişe gitsin ki? Zaten çoğu insanın geçmişe gitmek istemesinin sebebi, bir şeyleri değiştirebilmek.
Bu kurallardan dolayı daha önce geçmişe gidip gelmiş biri olup olmadığı bilinmiyor. Çünkü bu kurallar geçmişe dönmenin bütün cazibesini alıyor anlaşılan. Dolayısıyla bu kafenin gizemi bir şehir efsanesi olarak kalmış.
Kitapta dört ziyaretçinin hikayesini ve yolculuklarının mucizevi sonuçlarını anlatıyor.
1. Bölüm: Aşıklar
Fumiko Kiyokawa:
Altı dili ana dili gibi konuşabiliyor. Bilişim şirketinde çalışıyor, son derece kariyer odaklı biri. 29 yaşında. Üzerinde beyaz gömlek, siyah etek ve ceket. Keskin hatları minik dudaklara, omuzlarına dökülen siyah saçlara ve dikkat çekici vücut hatlarına sahip. İşine erkeklerden daha fazla önem veriyor. Goro ile buluşmasına uçuk pembe şık bir elbise, ince, bej bir ceket ve beyaz ayakkabılarla geliyor. Goro ile randevularının dışında iş kıyafetlerinden başka bir şey giymiyor.
Goro Katada:
Sistem mühendisi. 26 yaşında Fumiko’dan üç yaş küçük. Daha yaşlı görünüyor. Bilgisayarda oynanan çok oyunculu rol yapma oyumlarını seviyor. Amcası oyun geliştiricilerinden biri dünya çapında ünlü. Goro’nun hayali bu şirkete girmekti.
Fumiko adında genç bir kadının sevgilisiyle ayrılık sahnesine şahit oluyoruz. Duygudan, hatta konuşmadan yoksun bu ayrılık sonrasında sevgilisinin Amerika’ya gidişiyle yalnız kalan Fumiko’nun tek isteği, o güne geri dönerek Goro’ya “gitme” demek. “Gitme diye haykırmak istedim ama gururumdan yapamadım.” sf:17
Bunun sebebi ise ailedeki tek bekar olması ve hayattaki yegâne hedefinin evlilik hâline gelmesi. Kadın kalktığında sandalyeye geçerek geçmişe gidiyor ve ayrılık konuşmasını tekrar yaşıyor. Fumiko hislerinde dürüst olup sevgilisine daha ılımlı yaklaşınca, aralarına sessiz bir mesafe koyan bir sorun olduğunu öğreniyor. Goro: “Senin için doğru erkek olduğumu hiç düşünmedim.”, “Çünkü bende bu var…” elini alnının sağ tarafına örtmek için taradığı saçlarında gezdirdi ve açtı. “Nasıl olsa benden daha yakışıklı birisini bulabileceğimi düşündüm.”
(Asla… Bunun nasıl düşündün.)
“Hep böyle düşündüm…”
(Asla!)
…..
(Böyle hissettiğini bilmiyordum.)
“Üç yıl,” dedi Goro yüzünü dönmeden. “Lütfen, üç yıl bekle sonra döneceğim, söz veriyorum.”
Hayalet kadın tuvaletten döner yerinde oturan: Fumiko’ya “kalk” der, yerine oturur. Kadın yüzündeki hafif tebessümle elindeki Aşıklar adlı kitabı kenara bırakır.
2. Bölüm: Karı Koca
Fusagi:
Kafede hep aynı masaya oturuyor, eğer masa dolu ise mekânı terk ediyor. Kapıya yakın oturduğu masasın üzerindekileri okuyor, yanında taşıdığı deftere sürekli not alıyor. Alzheimer hastası. Okuma yazma konusunda zayıf. Kohtake’nin kocası karısını altı aydır evlenmeden önceki adıyla çağırıyor Kohtake.
Kohtake:
Yerel bir hastanede hemşire. Fusagi’nin karısı. Kırk yaşlarında. On beş yıldır kafeye geliyor.
Alzheimer hastası olan Fusagi ve artık kim olduğunu hatırlamadığı eşi Kothake’yle de bu sistemle tanışıyoruz. Hemşire olan Kohtake isimli bir kadın, Alzheimer hastası kocası Fusagi unutmaya başladığı için, ondan bir mektup almaya geçmişe gidiyor. Çünkü Fusagi bu mektubu yazmış ama Kohtake’yi vermeyi unutmuş. Bu mektubu okuyunca Kohtake, kocasının hastalığıyla aslında nasıl tek başına mücadele ettiğini, kocasının en büyük korkusunun onu unutmak olduğunu öğreniyor. Ve ona olan sevgisi daha da güçlü oluyor. “Beni unutunca yanında bir hemşire olarak kalırım,” demesinin aslında kocasının hiç de istemediği bir şey olduğunu öğrenip, Fusagi’nin isteği, Kothake’nin onunla ilgilenmesi değil de hayatına devam etmesiyken, bu mektubu okuyan Kothake kocasıyla yalnızca bir hasta gibi ilgilenmeyi bırakarak her gün yeniden kendini hatırlatmaya başlıyor.
“Yani unuttum mu? Seni unuttum mu?” diye mırıldandı Fusagi yere bakarak. Sf:98.
3. Bölüm: Kız Kardeşler
Yeoko Hirai: Otuz yaşlarında. Gece kulübü işletiyor. İşe girmeden önde mutlaka kahve içiyor. Ilk gelişi yedi yıl önce; 24 yaşında. Ailesi otel işletiyor. Ailesi otelin işletmesini ona devretmek istedikleri için evini terk etmiş. Ailesi onu reddetmişti. Kumi Hırai’nin ablası.
Kumi Hırai: Yeoko Hirai’nin kız kardeşi her sene eve dönmeye ikna etmek için kafeye gelir.
Yeoko Hirai ve Kumi Hırai adında iki kardeşin hayatına tanıklık ediyoruz. Aile otelini işletmeyi reddeden Yeoko tüm yükü kardeşi Kumi’ye bırakarak ailesini terk etmiş ve Kumi ablasıyla bağ kurmak için devamlı olarak onu ziyaret etse de Yeoko ondan kaçıp durmuş. Kardeşinin son ziyaretinde de onunla görüşmeyi reddeden Yeoko, Kumi’nin dönüş yolunda bir kaza geçirdiğini ve öldüğünü öğrenince üç gün öncesine dönerek Kumi’yle buluşuyor. Artık bazı şeyler için çok geç de olsa, kardeşini ne kadar yanlış anladığını öğreniyor bu yüzleşmede. Ve Amacını bambaşka bir şey sanırken, küçük kız kardeşinin tek istediğinin ablasıyla olmak olduğunu anlıyor. Sonunda buradaki hayatını bırakıp kardeşinin anısına oteli devralmaya memleketine gidiyor.
4. Bölüm: Anne ve Çocuk
Kazu Tokita:
Kahvenin sahibinin kuzeni. Tokyo sanat üniversitesinde okuyor. Güzel yüzlü, beyaz tenli, badem gözlü bir kız. Göze çarpan biri değil. Kuzenine, “abi” diyor. Sadece kendi gözlemleyebildiklerini kara kalem çizim yapıyor. Çizimleri aşırı gerçekçi. Kimsenin düşüncelerine karşı koymaya çalışmalarına aldırış etmiyor. Onlara meydan okumayı yeltenmez. Güvenlikli uzaklıkta kalıp, etkilenmemeye çalışır. Soğuk mizaçlı. Babası kalp krizinden ölmüş. Kafede Hayalet kadınla iletişim kurabilen tek kişi. Hayalet kadın sadece Kazun’in isteklerini reddetmiyor belki bu da bir kural.
Nagare Tokita: Kafenin sahibi, iri yarı bir adam. 23 yaşında Kei Tokita ile evlenmiş.
Kei Tokita’ın Doğuştan gelen bir kalp hastalığı var. Açık tenli zayıf. 20 yaşında Nagare Tokita ile evlenmiş.
Kei çocuğunu doğurmak istiyordu. Ancak kalp hastalığı nedeniyle kendisinin ve çocuğunun doğum anında ölüm riski vardı. Kocası da karısının sağlığı için doğurmasına karşıydı.
Son birkaç gün durumu hızla kötüleşmişti. Sf:168
Şimdi sıra bizde. Kendimize bol köpüklü Türk kahvesi yapalım; rahat koltuğumuza oturup Zamanda Yolculuğa çıkalım. “Yaşasaydı, şimdi karşımda olsaydı” dediğiniz kim varsa buluşalım. Hem anlatalım hem dinleyelim. Kendimizle yüzleşelim, söyleyemediklerimizi söyleyelim, özür dileyelim, sarmaş dolaş olalım. Ve kahve bittiğinde vedalaşırken içimiz ferahlasın…
Oktay Valunya