17 yaşındaki oğlum, karşıma geçip “Eve her gün biri gelsin, sana ev işlerinde yardım etsin, sen de evde bizim bir şeyler yapmamızı isteme” dediğinde, filmi başa sardım.
Çocuklarım küçüklüklerinden beri mutfakta ve ev işlerinde bana yardım ederler. Kabakları oyup dolma için hazırladılar, bezelye, barbunya ayıkladılar, kek de karıştırdılar, kurabiye de yoğurdular, balkon da yıkadılar. Artık büyüdüler, menüleri zenginleşti, el becerileri arttı. Pastırmalı omlet, domates soslu makarna, ton balıklı sandviç, sucuklu tost gibi birçok şey yapabiliyorlar ya da dolapta var olanı ısıtıp yiyorlar. Kendi başlarına kaldıklarında, okuldan geldiklerinde karınlarını doyurmak, akşam sofradan kalkarken tabağını bardağını makineye koymak, makinede hangi programda ne kadar deterjan koyarak çamaşırların yıkanacağını bilmek, odalarını toplamak, salonda yediği kek dökülünce kırıntıları süpürmek, kurutmadan çıkan çamaşırları katlamaya yardım etmek, katlananları odalarında yerlerine yerleştirmek bunlar mı zor gelmişti? Neydi değişen?
“Sorumluluklarını yerine getirirken zorlandığın zaman bizlerden yardım isteyebilirsin” ile başlayan sohbetimiz derinleştikçe toplumun benimsediği kadın-erkek rollerini ve oradan da aslında olması gereken insan ilişkilerini konuştuk. Biraz öz eleştiri yaptık. Anladım ki rol modeller yakın çevre sınırlarını aşmış arkadaşlardan seçilmeye başlanmış.
Daha dur, sana ütü yapmayı öğretecektim oğlum!
Düşündükçe olay başka bir yana doğru yol alıyor. Bugüne kadar erkeklerin toplumumuzda sergiledikleri davranışların sebebinin hep anneleri olduğunu düşünüyordum. Onun için ben çocuklarımı özenle İNSAN olarak yetiştirirken, bir gün bir bakmışım bütün mahalle, okul, toplum gizliden gizliye onları ERKEK olmaya doğru çekiyor.
Toplum tarafından onay gören kalıpları yıkmak çok mu zor? Kolay değil elbet, sadece kendi içsel rehberliğinin, gücünün farkına varan KADIN sayısının artması, onların yetiştirdiği kız çocuk ve erkek çocuk sayısının artması sayesinde olur bu değişim.
“Bugün kadınların yaşadığı sıkıntı erkeklerle mi ilgili? ASLINDA DEĞİL. Derdiniz erkekle değil, YANLIŞ anlaşılmış olan, tarih içinde belli art niyetlerle anlamı değiştirilmiş olan MASKÜLEN ENERJİ esas derdiniz.” (syf 28)
Demiş Aykut Oğut “Keşke Kadın Olsam” adlı kitabında. Kitapta kadınların yaradılıştan var olan özelliklerinin, nasıl üstün bir varlık olduklarının altını çiziyor. Toplumdaki baskın maskülen enerjiye rağmen farkındalıkla, gücünüzü elinize alın çağrısında bulunuyor. Bir de gerçek ERKEK tanımı var.
Sevgiyi, sevginin her türlü ifadesini yüce tutan,
Duygusal dünyası ile barışık yaşayan,
Kadın enerjisine, kendinden daha büyük saygısı olan,
Ve en önemlisi, ASLINDA kadınsal enerjiyi DESTEKLEMEK için yaratıldığını bilendir. (syf 109)
“Keşke Kadın Olsam”, okuduğum her satırda beni kendi hayatımda zaman tüneli yolculuğuna çıkardı, anılar ve duygular içinde.
Büyük oğlumun ilk okulundaki kadın öğretmen “kız gibi niye ağlıyorsun?” dediğinde eve mutsuz gelen oğluma, duyguları ifade etmenin, acılardan kaçmak değil acıların içenden geçmek olduğunu anlattığımda daha 8 yaşındaydı.
Okulda ateşi çıkan ilk okuldaki küçük oğlumu almaya gittiğimde daha kapıda kollarımı açıp sarılıp “kuzuuum seni eve götürmeye geldim” dediğimde, “Oooo kuzum demeler sarılmalar falan, bu çocuklar böyle büyümez” diyen kadın öğretmene “Sevgiyle büyürler, sevgi güven verir” dedim ve asla sarılmaktan vazgeçmedim.
İç dünyamız bizim kontrolümüz altında olduğunda, güçlerimizi başkasına teslim etmekten vaz geçtiğimizde, biliyorum ki değişim yaşanacak. Bütün çözümler bizde aslında, halbuki genel olarak yapılan hata, olan biten için suçlu birini aramaktır. O zaman nedir gücünden vazgeçmek?
“İçsel dünyanızı, karşınızda bulunan birinin sarsabilmesine izin vermek VE bu sarsıntıyı, ancak onun değişecek davranışlarının dinginleştirebileceğine inanmaktır.” (syf 194)
Bize uymayan kalıpların içinde sıkışıp kaldık, kabuğumuzu kıramıyor muyuz yoksa kırınca dışlanmaktan mı korkuyoruz?
Toplum tarafından kılıbık, light erkek ya da hanım köylü lafları yapıştırılan arkadaşlarım oldu. Ne yazık ki sayıları iki elin parmaklarını geçmez. Hâlâ insan ilişkileri çok güçlü, özel hayatlarında da eşleri ve çocukları ile iletişimleri çok iyi. Onlar çok değerli babalar.
Aykut Oğut, kitabın sonunda henüz doğmamış çocuklarına mektuplar yazmış. Beni en çok etkileyen, duygulandıran kızına yazdığı şiir…
…
Bir peri masalından çıktın geldin bu dünyaya,
Kanatlarını asla bırakma.…
“Keşke Kadın Olsam” Okudukça biraz kafa karışıklığı, biraz sorgulama, düşünme, biraz geçmişe gidip objektif olarak kendini analiz edebilme ve zaman tünelinde yeni başlangıçlar için…
“Ne yaptığınız DEĞİL, nasıl bir ENERJİ ile yaptığınız sonuçları değiştirecektir.” (syf 90)
Sizce de değişim zamanı gelmedi mi?
Hüma Oktay
Yazar: Aykut Oğut
Yayınevi: Doğan Novus
Sayfa Sayısı: 211