“Ben annemle birlikte yaşıyorum, babam ara sıra geliyor. Sen kiminle yaşıyorsun?”
3,5 yaşında bir çocuğun sözleriydi bunlar. O dönem iş yoğunluğu nedeni ile çok seyahat eden eşim her cuma akşamı evde olmaya çalışır hafta sonunu oğluyla geçirmeye özen gösterirdi. Oğlum, başka ülkelerin, şehirlerin varlığını o dönemde öğrenmişti. Ve ben de yine o dönemde öğrenmiştim, çocuğunla kaliteli zaman geçirmek demenin ne demek olduğunu.
Yıllar çabuk geçiyor şimdi bazı iş seyahatlerine, lansman toplantılarına birlikte gidiyorlar.
“Babalarından, çocukluğun erken dönemlerinde -2,3,5 yaşlarında- yeterince sevgi alabilen çocukların, bir binanın temelini sağlam attıklarını ve o binanın kolay kolay sarsılmayacağını düşünüyorum.”
…demiş Prof. Dr. Kemal Sayar. Çocuklarımız büyürken ben de eşim de doğru davranışlar sergileyebilmek için okullarının düzenlediği birçok eğitime katıldık, zaman zaman okuduklarımızı paylaştık, yeri geldi bir uzmana danıştık. Bunlara rağmen rağmen hata yapmadık mı? Yaptık tabii. Biz çocuklarımızla geliştik ve çocuklarımız sayesinde anne ve babalarımızı anladık.
Bu ara elimden düşüremediğim, Sevilay Acar’ın “Babalardan Babalara” adlı kitabı yeni bilgileri hafızama kaydederken, eski anıları da canlandırdı. Birbirinden değerli, mesleklerinin duayenleri ile yapılan müthiş bir röportaj. Konu babalardan, çocukluklarından, kendi çocuklarına kadar uzanıyor, sadece baba –çocuk ilişkisinin konuşulacağını sanırken, kadın-erkek ilişkileri, evlilik, aile olma bilinci, ailede babanın–annenin rolü, Türk toplumunda aile hayatında kadının ve erkeğin değişmeyen kalıplar içine sıkışmış rollerinin de konuşulduğunu okurken buluyorum kendimi.
Konu konuyu açıyor, altını çizdiğim yerlerin ve not aldığım kaynak kitapların sayısı artıyor. Babalık psikolojisinden, hormonlu çocuklara ve çağımızın hastalığı diyebileceğimiz internet bağımlılığına ve Narsisizm’e kadar uzanan konular, sonunda baba adaylarına ve yeni baba olmuş babalara bilgiler ile son buluyor. Ama benim için dolu dolu bir başucu kitabı olarak hayatıma giriyor.
Sevilay Acar‘ın özenle seçtiği sorular, değerli hocalarımız Prof. Dr. Özcan Köknel, Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Kemal Sayar ve Pedogog Ali Çankırılı‘nın detaylı verdiği cevaplar ve konu özetlenirken gösterilen müthiş kaynak kitaplar… Bu kitabı okurken hep aklımdan geçen ve olmasını dilediğim, babalar gününün yaklaştığı şu günlerde, baba- çocuk ilişkisini yaşayabilen şanslı azınlıkta ki çocukların sayısının artmasıydı.
“Baba demek –bir kız çocuğu için de bir erkek çocuğu için de- dünya demek. Çocukların gelecekte oluşturacakları hayata şekil veren, onların ruhsal ve fiziksel gelişimlerini olumlu ya da olumsuz etkileyen en önemli değer. Baban mı var, dünya var!” (s. 239)
Herkes şanslı olmuyor maalesef, bazı çocuklar bir eksik girecekler bu özel güne ve hüzünleri günler belki de haftalar öncesinden başlayacak. Çünkü biraz erken gitti onların kahramanları, sırtlarını yasladıkları koca çınarları… Kimi zaman minik yürekler göz yaşlarıyla babalarını uğurladılar. Kimi zaman babalar gencecik oğullarını toprağa verdiler sımsıkı tuttuğu minik ellerle birlikte…
Seyircisiyiz olan bitenin. Yanında olup, bir şeyler yapmaya çalışsak da, hiçbirimiz bir çocuğun babasının yerini tutamayacağız ya da dindiremeyeceğiz bir babanın evladına özlemini…
Bizler şanslıysak eğer, babalarımızla ve bir baba olarak evlatlarımızla hâlâ daha birlikte vakit geçirme şansını yakalayabiliyorsak, ‘yarın’ değil, ‘sonra’ ya da ‘bir ara’ hiç değil ‘şimdi’ tam zamanı…
Her çocuğun kahramanı, babaların günü kutlu olsun.
Sevgiyle kalın, daima…
Hüma Oktay