Okurun Gözünden: Sezgisel Yeme, Elyse Resch

“Yemek içmek gerçekten çok yorucu olurdu, eğer Tanrı ihtiyaç duymamızın yanı sıra bize zevk vermesini de sağlamamış olsaydı.” Voltaire

Yemekten keyif alanlarımızın bu girizgâh ile daha bir keyiflendiklerini hissedebiliyorum. Güzel bir masada dostlarla yenen gibisi elbette yok. İster balık ister rakı sofrası olsun ister sokak kültürünün parçası olan mısır, kestane, kokoreç anları, ister evde pişen tencere yemekleri. Hepsinin yeri ayrı.

  • Yerken hem keyif alıp hem bedeninizi göz etmek mi istiyorsunuz?

 “Keyif iyi güzel de keyifle beraber gelen kalori yok mu canım” dediğinizi duyar gibiyim. Kilo belki de keyif ile gelmiyordur, normalimiz (ki herkesin normali farklı) dışında kilo almanın altında belki başka faktörler vardır desem ve bunun için sizlere- sakın ola ha şiddetle değil- olsa olsa hararetle bir kitap tavsiye etsem, ne dersiniz? Kitabın adı Sezgisel Yeme. Açıkçası kitabı adına yaraşır bir şekilde sezgisel seçtim, iyi ki de! Beklentilerimin hayli ötesinde bir kitap buldum karşımda. Yazarlar sezgilerimize güvenirsek hem keyif alıp hem normal kilomuzda olabileceğimizin müjdesini veriyorlar.

  • Zihniniz ve bedeniniz arasındaki ilişkiyi merak ediyor musunuz?

Biliyorum her gün yeni yeni yeme tarzlarıyla karşılaşıyoruz; vejetaryen, vegan, pesketaryen… Şimdi de “sezgisel yeme” mi çıktı diyeceksiniz. Hayır, değil. Hem de hiç değil. Bu bir yaşam biçimi, bize dayatılan bir sürü sistemi -bunlara yeme içme dahil- masaya yatıran, sorgulayan bir anlayış ile karşı karşıyayız. Yazarlar yiyecek bilgeliği ve vücut farkındalığı kazandırmayı amaçlıyorlar.

  • Diyet ve diyet kültüründen bıktınız mı?

Eminim çoğumuz üzerinde kelimenin kendisinin bile olumsuz bir tınısı var. Kilo aldığım dönemlerde şahsen 2-3 kez diyetisyen eşliğinde diyet denemişliğim var, işe yarıyor ancak kısa dönem. Niyet belki iyi, ancak etkisi sınırlı. Benim için zorla, günleri saya saya, uflaya puflaya, neredeyse peygamber sabrı ile devam ettirilen bir süreçti, diyetleri bırakır bırakmaz alınan kilolar cabası. Kitap diyetlerin neden çalışmadığını çeşitli bilimsel veriler eşliğinde çok güzel açıklıyor. Adeta diyet kültürünü alaşağı ediyor.

  • Yeme ile ilgili alışkanlıkları ve kalıplarınızı gözden geçirmek ister misiniz?

Hepimizin yeme alışkanlıkları farklı, kimimiz hızlı, kimimiz yavaş, kimimiz ufak lokmalar eşliğinde, kimimiz âdeta yutarcasına yiyoruz. Peki sizinki nasıl ve neden böyle hiç düşündünüz mü? Kitabı okurken bayağı bir hızlı yediğimi keşfettim. Sonrasında şişkin ve hantal hissetmekle kalmayıp, öğün sonrası hızlıca acıkıyordum. Çünkü öğünleri artan hayat temposunda yapılan bir iş gibi görüyordum. Şimdi yemeğe vücut sinyalimle başlıyorum, ihtiyacıma göre günde bazen 2 bazen 3 öğün besleniyorum. Daha bir enerjiğim.

Alışkanlıklarımızın kökeninde genelde kültürel, sosyal faktörler olsa dahi kişisel zihin ve duygu kalıplarımız bir o kadar etkili. Üstelik bu kalıpların sıklıkla farkında bile değiliz. Misal sosyal bir aktivite içinde değilken, neden acıkmadığımız halde yeriz?

Kendimizi sakinleştirmek için yiyebiliyoruz (Kaygı)

Gevşemek için yiyebiliyoruz (Stres)

Yemeği arkadaş olarak kullanabiliyoruz (Yalnızlık)

Yemeği avutucu olarak kullanabiliyoruz (Teselli)

Uğraş olarak yiyebiliyoruz (Can sıkıntısı)

  • Size yapılacak listeleri sunan, beylik laflar eden kitaplardan sıkıldınız mı?

İyi haber, kitap size “yapılacaklar liste”si sunmuyor. Okurken bir koçla muhabbet ediyor hissine kapıldım sıklıkla. Çünkü bir uygulama kitabı, neredeyse 300 sayfanın yarısı uygulamalar ve güçlü sorularla dolu.

Kötü haber, biraz emek şart! Sadece siz pratikleri yaparsanız farkındalık kazanıyorsunuz. Sonrasında ne yapacağınız tamamen size kalmış. Yaşamınızın “yemeğe dair” olan sayfasını baştan sona tekrar yazabilirsiniz.

Son Soru

İtiraf edeyim, kitabın yazarlarından etkilenip, yazımı sorularla renklendirmeye çalıştım.  Eğer son soruya kadar gelebildiyseniz, bravo sizlere! Bu arada ufak bir sırrımı açık etmek isterim: İnsanlara hiç sınır koyamadığım bir dönemde, çok az yediğim halde, taşıdığım duygusal yüklerden dolayı hayli şiş dolaştığım günlerim olmuştu. Ne zaman önceliği kendime ve ihtiyaçlarıma verdim, normal kiloma jet hızıyla geri döndüm, üstelik canımın çektiğini yiyerek. Yaşamasam inanmazdım. Gelelim sonuncu soruya…

  • Genel olarak yeme düzeniniz ve alışkanlıklarınız size iyi geliyor mu?

Eğer yanıtınız “hayır” ise, bir an önce eyleme geçin derim ben. Bu kitap iyi bir tercih olabilir. Peki yanıtınız “evet” ise? Yine de bir göz atmak isteyebilirsiniz…

Özellikle uzun yaz öğleden sonralarınıza eşlik edebilecek harika bir eser.

Yerken ve okurken keyfiniz bol, sağlığınız daim olsun!

Şeyda Bodur

Önceki İçerik20 Dakika: Gian Maria Tosatti, Kalbim Ayna Gibi Boş
Sonraki İçerikFantastik Edebiyat ve Düşleme Sanatı
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever