Polisiye kitap sevdalısı biri olarak her ne kadar katilin kitabın sonunda belli olduğu kurguları tercih etsem de, bu roman gerçekten de oldukça farklı. En baştan katili bilseniz de, bu heyecanı azaltmıyor. Yazarın başarısı olsa gerek. Yazar demişken iki yazarlı bir roman bu. Kristie Montee ve Kelly Nichols adlı iki kız kardeş tarafından yazılmış ve kendilerini P.J. Parrish ismiyle lanse etmişler. İlk defa birden fazla yazarlı bir polisiye roman okumuş oldum ve bu hanımların diğer romanlarını da merak ettim.
Kitabın kapağındaki şu cümle de etkileyiciydi: “O zamanlar iyi bir fikirdim. Şimdiyse muhteşem bir hata.”
Ve müzikle ilgili satırlar: “Müzik bana göre hepimizin bir parçasıdır. Yıllar önce insanların içlerindeki eksik ritmi bulduklarına inanarak keşfettikleri bir üstünlüktü.”
Laurent Demarsis, 36 yaşında oldukça yakışıklı, entellektüel, Fransız bir çello sanatçısı. Kısacası mükemmel bir portre. Ama bazen görünene aldanmamak gerek. Laurent bir seri katil. Amerika’daki bir konseri sırasında genç bir kızı da kurbanları arasına katıyor.
Mandy Owens, Pulitzer ödüllü Matt Owens’ın kızkardeşidir. Üniversiteyi bitirdiğinde kısa bir tatil için Mıamı Beach’ e ağabeyinin yanına gelir. Mandy ve Matt, genç kızın Mıamı’ deki son gecesinde bir gece kulübüne giderler. Genç kız neşeyle dans edereken, Matt onu bir kaç dakikalığına gözden kaybeder ve bir daha da bulamaz. Polis olan eski nişanlısı Nora’dan yarıdm ister. Tüm Mıamı polisini ayağa kaldıran Nora, bir gün sonra Mandye ulaşmayı başarır. Genç kız eski bir evde tecavüze uğradıktan sonra öldürülmüştür.
Bu olayla yıkılan Matt Owens, suçluluk duygusuyla başbaşa kalır. Bir süre sonra kardeşinin özel eşyaları kendisine teslim edildiğinde, Mandy’nin ıPodunda kızın tarzı olmayan bir şarkıyla karşılaşır: The Rollıng Stons’tan Too Much Blood. Şarkıyı tekrar tekrar dinlediğinde bir söz dikkatini çeker; “Paris’te bir sevgili, kafasını kestim.” Matt için tek ipucu bu şarkıdır. Bir bilgisayar dâhisi olan arkadaşının yardımıyla, bu şarkının Mandy’nin öldüğü anlarda kaydedildiğini öğrenen Matt, Paris’e gitmeye karar verir. Paris’te yaşayan eski arkadaşı Cameron sayesinde bu şehirde aynı kız kardeşi gibi öldürülmüş genç bir kız olduğu bilgisine ulaşır.
Beş yıl önce aynı şekilde öldürülen Helen isimli müzisyen bir genç kızın davasıyla uğraşan dedektif Eve ona yardımcı olur. İkisi işbirliği yaparak bu seri katilin peşine düşerler. Her kurbanının yanında ipucu olarak bir şarkı bırakan katilin bahsettiği yerlere giderek tam beş genç kızın cesedine ulaşırlar.
Cesetler eski harabelerde, daire şeklinde mekânlarda ve yıldız şekli verilerek öldürülmüşlerdir. Her şarkı onları başka bir kurbana yönlendirir. Kurbanların yakınlarıyla konuşarak bilgi toplar ve katilin bir çellist olduğunu öğrenirler. Gitgide katile daha da yakınlaşırlar. Hatta onu bir süre tedavi eden psikologla da görüşerek çocukluğuyla ilgili bilgilere ulaşırlar.
Laurent ünlü bir orkestra şefinin oğludur. Babası tarafından çok küçük yaşlarından itibaren çello çalmaya zorlanmıştır. Annesini bir hastaneye kapatıp ölümüne sebep olan ve eve bir başka kadın getiren babasından hep nefret etmiştir. Babasının sevgilisi o zaman on üç yaşında olan çocuğu kendi cinsel fantezileri için kullanmıştır. Laurent’in cinsel sorunları vardır. 29 yaşındayken bir müzisyen olan Helen’e âşık olmuş, reddedilince onu öldürmüş, kemiklerini ve saçlarını ise saklamıştır. Laurent’in annesinin resmini gören Matt şaşırır çünkü kadın Helen’ın kopyasıdır. Diğer kurbanları da hep birbirine benzeyen, sarı saçlı mavi gözlü kızlardır. Konser vermeye gittiği diğer ülkelerde de cinayetler işlemiştir.
Aytül Bingöl
Arka Kapak’tan
Ya severek dinlediğiniz sıradan şarkı, bir gün ‘Ölüm Şarkı’nız olursa?
Beş farklı ceset… Beş farklı yer… Beş farklı kadın…
Aynı katil tarafından öldürülmüş olmaları dışındaki tek ortak noktaları, sarışın olmalarıydı. Birbirleriyle olan bağlantılarındansa kimsenin haberi yoktu. Ta ki gazeteci Matt Owens, gözlerini bir anlığına kız kardeşinden ayırana kadar…
Miami Beach’te yaşayan kardeşini ziyarete gelen Mandy Owens, bir gece kulübünde eğlendikleri sırada aniden ortadan kaybolur. Çok geçmeden eski bir otel odasında cesedi bulunduğunda, suçluluk duygusuyla mücadele eden Matt’in elinde katile ulaşmak için tek bir ipucu vardır. Kaçırıldığı saatlerde kız kardeşinin iPod’una yüklenmiş olan tüyler ürpertici bir şarkı ve onun sözleri.
Paris’te bir sevgili… Başını kestim…
Matt, bu ipucunun Paris’te işlenmiş bir cinayeti işaret ettiğini fark ettiğinde kendini kusursuzca kurgulanmış bir bulmacanın içinde bulur. Peki, bir sonraki kurbanını seçmeden önce bu saplantılı katilin aklını okuyabilecek kadar zeki midir?
Artık duyduklarınıza inanmayın. Bu oyunda hiçbir nota, hiçbir şarkı göründüğü kadar masum değil.
“Bu katilin hastalıklı aklının içine girdiğinizde çok şaşıracak ve bu kitaptan sonra şarkılara bir daha aynı gözle bakamayacaksınız.”