Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuardi

 Türkiye’de felsefe, felsefe tarihi ya da felsefenin gelişimi gibi konular konuşulurken ismini anmadan geçmediğimiz çok kıymetli filozofumuz Türkiye Felsefe Kurumu’nun Başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi için hazırlanan “Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi” başlıklı armağan kitap geçtiğimiz hafta raflarda yerini aldı.

52 İSİM İOANNA KUÇURADİYİ ANLATTI

Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıkan kitabı Kuçuradi’nin öğrencisi  Gazeteci-Yazar Elif N. Hamidi  yayına hazırladı. Kitap; yolu bir şekilde İoanna Kuçuradi ile kesişen elli iki kişinin yazılarından oluşuyor.

Bir rastlantı sonucu, Kuçuradi ile yolu kesişen öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, avukatlar, hekimler yazdıklarıyla “bir kişi olarak İoanna Kuçuradi”nin portresini ortaya koyarak daha çok bir “insan” olarak Kuçuradi’yi anlatıyorlar. 

“Bir yazarı, bir ressamı, bir bilim insanını, dünya tarihine yön veren bir lideri ya da bir filozofu yakından tanımak için otobiyografiler, biyografiler, mektuplar, fotoğraflar ve elbette anılar önemli kaynaklardır. …… anıları saklayacak gizli bir köşemiz yoktur. O nedenle hafızalardan silinip gitmemesi için anıları da yazıya dökmek, tıpkı mektuplar gibi onları da kitap sayfalarına emanet etmek gerekir” diyen Elif  N. Hamidi;  kitabın, İoanna Kuçuradi ile yolları kesişmiş  olan elli iki kişinin anılarına sahip çıkacak bir çekmece ya da yuva görevi göreceğini belirtiyor.*

Kitabı incelediğimde, kitaba ilişkin yazacağım yazıya kaynaklık edecek anlatıları seçerken  içindekiler bölümündeki başlıklar beni yönlendirdiyse de isimlerine aşına olduğum, işlerini takip ettiğim bir vesileyle tanıdığım isimlerin kıymetli Hocamız İoanna Kuçuradi’ye ilişkin duygu ver düşüncelerini de merak ettim. 

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki kitapta rastlantı ne kadar çok hüküm sürüyorsa İoanna Hocamıza ilişkin tanımlar da aynı şekilde çeşitlenerek çoğalıyor: En başta hocaların hocası geliyor. Bütün zamanların hocası, filozof, bilge, insan koleksiyoncusu, yaşama tutkun, Kerberos Gibi, Hanımefendi, Gurursuz Bir Kahraman, meraklı, insan hakları savunucusu gibi pek çok tanımla anılıyor, rastlantılardan söz açılıyor. 

İOANNA KUÇURADİ’DEN İLHAM ALDI

Kitap, Abdurahman Aksoy’un, “Gerçek Bir Hayat Hikâyesi: Çok Uzun Yıllar Önce Başını Okşadığınız Küçük Çocuk” başlıklı anlatısı ile açılıyor.  İster istemez küçük çocuğun yollarının İoanna Hocayla nasıl kesiştiğini ve bu rastlantının Hocanın başını okşadığı çocuğu nasıl değiştirdiğini merak ediyorsunuz.

Şimdilerde Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı olan Aksoy, babasının imamlık yaptığı Mardin Ulu Camiini gezdirirken tanışıyor İoanna Hocayla.   

İoanna Hocanın geziyi bitirip camiden ayrılmasının hemen sorasında oğlunu karşısına alıp şunları söyler babası Aksoy’a; “Bak oğlum! İlim ehli olmak çok önemlidir. Zengin olursun, servetini kaybedersin, daha yaşıyorken ölü gibi olursun. Servetinle beraber itibarın ve etrafındaki insanlar da gider. Ama ilim insanı olursan, ilim seninle beraber mezara kadar eşlik eder. O yüzden senden tek istediğim, pozitif bilimlerde akademisyen olmandır.” İoanna Kuçuradi’den ilhamla oğluna pozitif bilimleri işaret eden babasının sözünü dinleyen Aksoy, çocuklarını da bu yola teşvik eder. 

İOANNA KUÇURADİ ÇALIŞMAYLA VAROLUYOR

İoanna Kuçuradi’nin uzun yıllardır çalışma arkadaşı olan Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Çotuksöken de “Çalışmak: Varolmak, Yaşamak, Anlam Vermek”  başlığı ile İoanna Hocamızı anlatıyor. Çotuksöken’in yolu, 1984 yılında tanıştığı ve akademik yaşamında derin izler bıraktığını belirttiği İoanna Hocayla, bir daha hiç ayrılmıyor. Çotuksöken, İoanna Hocanın hayatındaki yerini şu sözlerle anlatıyor: “Entelektüel tarihimi oluşturmamda, varolmamda, yaşamamda, anlam vermemde payı olan kurumlar ve kişiler beni ben yapanlar olarak özetlediklerimdir kısacası ve özellikle kimi kişilerin, durumlar karşısındaki duruşlarıyla, silinmez izlerinin olduğu açıktır. En başta doğrudan öğrencisi olduğum Hocalarım: Takiyettin Mengüşoğlu, Nermi Uygur, Macit Gökberk, Bedia Akarsu, Tüten Anğ, diğer hocalarım ve 1970’li yıllardan itibaren entelektüel yaşamıma giren İoanna Kuçuradi, halen birlikte çalıştığım meslektaşlarım. … İoanna Hocayla entelektüel tarihimiz hep kesişti, buluştu. Bizi tam olarak buluşturan neydi? “Çalışmak, çalışmak, çalışmak”tı. … Filozoflar edimleri, yaptıkları iş üzerinde sürekli olarak düşünen, konuşan, yazan, anlam vermede tüm bu edimlerin içiçeliğini yaşayanlar olarak, düşünerek, konuşarak, yazarak, varoluyorlar; sürekli olarak ve özgür seçimleriyle çalışıyorlar. İoanna Kuçuradi de içinden geldiği geleneğin en iyi örneklerinden biri olarak çalışmayla varoluyor, çalışmayla yaşıyor, çalışmayla insan-dünya-bilgi/bilgi olmayan ilişkisine anlam veriyor yakın (Takiyettin Mengüşoğlu), uzak (Aristoteles, Kant, Schopenhauer, Nietzsche, Nicolai Hartmann) hocaları gibi, halis meslektaşları gibi…”

HAYATIMA ÇOK GEÇ GİRDİ İOANNA HOCA

GİRİNCE DE BAŞ KÖŞEYE YERLEŞTİ

Radikal Gazetesindeki yazılarıyla tanıdığım, Psikiyatr, Psikoterapist, Fizyolog, Rumeli Üniversitesi Psikoloji Bölümü Doktor Öğretim Üyesi, İRUPUYAM Tıbbî Direktörü. Dr. Alper Hasanoğlu ise İoanna Hocayla yollarının nasıl kesiştiğini ise “Bir Felsefe Öğrencisinin Mırıldanmaları” başlıklı yazısında şöyle anlatıyor: “İoanna Hoca hayatıma çok geç girdi maalesef; bir daha çıkmamak üzere… Hayatımdaki herkes şaşkınlıkla karşıladı bu durumu. Hemen hemen bütün ilişkilerinde dominant bir rol alan, bunu da narsistik bir yerden yapmadığını dostlarının zamanla –umarım– anladıkları ben  Alper Hasanoğlu, birdenbire bir felsefe hocasını, onun derslerde söylediklerini dilimden düşürmüyordum ve üç beş cümlemden birine  İoanna Hoca  bu konuda şöyle düşünüyor diyerek, sıklıkla onu referans göstererek başlıyordum. Elli yaşımda felsefeyle sistematik olarak ilgilenebilmek için uzaktan felsefe okumaya başlamış ve birkaç yıl sonra da sevgili Bergen Coşkun Özüaydın’ın cesaretlendirmesiyle, Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümünde felsefe doktorası yapmaya başlamıştım. Diğer hocalarımız alınmasınlar: temel motivasyonum İoanna Hocanın orada ders veriyor olmasıydı. Dediğim gibi, hayatıma çok geç girdi İoanna Hoca. Girince de baş köşeye yerleşti.  Onun hayata olan tutkusu, felsefesini bir yaşam biçimi yapması ve o bitmek bilmeyen öğrenme merakı… Beni de çeken, bu tutku ve merak oldu. Hayatı katlanılır ve dolayısıyla anlamlı kılan şey tutkuydu: neye olursa olsun tutku. Hayatı tutkuyla merak ediyordum, hâlâ da ediyorum. Bu tutkunun bana ihanet etmeyecek bir şeye yönelik olması gerektiğini anladım zamanla. Bu da herhangi bir insan olamazdı. Ama insan olabilirdi. Hayat bana, insana dokunmanın iki güvenli yolu olduğunu göstermişti: psikoterapi ve felsefe”. 

 O İNSAN KOLEKSİYONCUSU”YDU

Üniversite yıllarında bir hocasının derste “Çağımızın en önemli düşünürü/filozofu kimdir?”  sorusunu soruncaya kadar adını hiç duymadığı İoanna Kuçuradi’den bu vesiyle haberdar olan “Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi” kitabının editörü, Kuçuradi’nin öğrencisi Gazeteci Elif N. Hamidi , “Ömrümün En Eşsiz Rastlantısı” başlıklı yazısında o günden sonra hemen İoanna Kuçuradi’nin kitaplarını edinmek için kitapçı kitapçı dolaşıyor. “Sanata Felsefeyle Bakmak” kitabını okuyor.  Okul bitip mesleğe atıldığında düzenli olarak yazılar yazıp söyleşiler yaptığı Remzi Kitap Gazetesinin editörü Irmak Zileli, gazetenin Nisan 2014 sayısı için kendisinden bir Kuçuradi dosyası hazırlamasını istiyor. “Çağdaş Antigone” ya da “İyi Ana”: İoanna Kuçuradi” başlıklı dosyası Nisan 2014’te, Remzi Kitap Gazetesinde yayımlandıktan sonra İoanna Hoca’dan bir  kart ulaşır kendisine, Gerisini Hamidi’den dinleyelim: “Çok şaşırmıştım, çok sevinmiştim, çok duygulanmıştım. O güne dek böyle bir şey başıma gelmemişti: pekçok yazı yazmıştım, ama yazdığım yazıdan dolayı, benimle yüzyüze görüşmek isteyen biri hiç olmamıştı. “Yüzyüze konuşmamızı” istiyordu Kuçuradi. Ne konuşacaktık, ne diyecektim, ne anlatacaktım ki ben? Bir heyecan, bir tatlı telaş… İçim içime sığmıyordu. Bütün cesaretimi toplayıp, aradım Kuçuradi’yi. Telefonun diğer ucunda sıcacık, içten, samimi bir ses: sanki o yazı aracılığıyla tanışmış olmuştuk. 14 Ekim 2014 tarihi için randevulaştık ve o gün geldi çattı: Maltepe Üniversitesi, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde, kapısı ardına kadar açık odasında “buldum” Hocamı. Ben henüz odaya adımımı atıp masasına doğru yönelmişken, Hoca çoktan sandalyesinden kalkmış, ışıltılı gözleriyle gülümseyerek bana doğru geliyordu. Ben çekingen bir şekilde elimi uzattım tokalaşmak için –oysa içimden, sımsıkı sarılıp öpmek geçiyordu. Hoca, uzattığım elimi sımsıkı sıktı ve tüm içtenliğiyle öptü yanaklarımı. … O, mis gibi insan kokan insanları biriktiren bir “insan koleksiyoncusu”ydu. Görürdü insanın içini. ‘Perdenin Arkası’ndaki şu dizelerine bakın, ne diyor Hoca: “Gözleri/ içini görür /bir bir her rastladığının./ Açın yüzünüzü.” Bu şaşırtıcı ve mucizevî rastlantıyı, İoanna Hocamın adını ilk kez kendisinden duyduğum Hakan Hocama muştulamazsam olmazdı.”

CEZAEVİNDEN GELEN BİR MEKTUP

Hocanın her çevreden seveni, takip edeni var sözünü Nusret Yıldız’ın cezaevinden gönderdiği mektup daha da iyi anlatıyor. Yıldız mektubunda Kuçuradi’ye şunları yazıyor; “… Bildiğiniz gibi 1996-1997 yıllarında Erzurum Cezaevi yoğun insan hakları ihlalleriyle gündem olmuş, hatırı sayılır düzeyde kamuoyu oluşmuştu. O tarihte siz de bir insan hakları heyetiyle birlikte ihlalleri yerinde incelemek amacıyla cezaevini ziyaret etmiştiniz. O zaman sayısı elli-altmış kişiyi bulan koğuşlardan birinde konuşmuş, sorular sormuştunuz. Biz de üç-beş kişi söz alarak ihlalleri anlatmıştık. Heyette milletvekilleri olarak DSP Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sn. Sema Pişkinsüt de bulunuyordu. Doktor Sema Pişkinsüt koğuştaki hasta ve yaralı arkadaşları muayene etmişti. Konu yaşanan sağlık sorunlarına yoğunlaşmıştı. Ben psikolojik sorunlar yaşayan bir arkadaştan bahsetmiştim. “Onu görmek istediğinizi” söylediğinizde “Bunun güvenli olmadığını, ne zaman saldırganlaşacağının belli olmadığını” söylememe rağmen Dr. Sema ısrar etmemiş, ama siz ısrar etmiştiniz. “Kendim görmeliyim” demiştiniz. …  Hasta arkadaş havalandırmanın bir köşesinde, alçak bir sandalyeye oturmuştu. Sizi görür görmez ayağa kalktı ve gülümsedi. Siz ona “Nasılsınız oğlum, iyi misiniz?” dediniz. O da gayet aklı başında ve oldukça alçakgönüllü bir biçimde “sağ olun efendim, ben çok iyiyim, siz nasılsınız?” dedi. Hepimizde bir şaşkınlık varken, siz de memnuniyetle gülümsemiş ve ona ailesini, cezasını vb. sorular yönelterek sohbet etmiştiniz. … O gün onun üzerinde bıraktığınız yapıcı etki siz gittikten sonra da devam etti. O arkadaş tahliye olup gitti ama bize bıraktığı hatıra sizin o ziyaretinizle o kadar kalıcı oldu ki kendi şahsıma konuşacak olursam, hapiste geçen bu yirmi dokuz yılıma rağmen asla unutulmadı. Adınızı hep sevgiyle ve saygıyla hatırlarım.”

Kitabı okurken bir yandan da; “ben ilk ne zaman İoanna Kuçuradi Hocamızın ismini duymuştum” diye sordum kendi kendime. Üniversite yıllarında duymuştum ancak pandemide eve kapandığımız ana kadar kitaplarını okumamış, herhangi bir röportajını dinlememiştim. Pandemide Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı’nın “Etik ve Etik Değerler Eğitimi” kayıtlarını, sonrasında da internetteki ulaşabildiğimi tüm videolarını -kimilerini tekrar tekrar- dinledim. Dinlemekle de kalmadım, Alper Hasanoğlu Hocamız gibi kimi görsem İoanna Hocadan söz etmeye başladım. Yazı derslerine başladığımda “Sanata Felsefeyle Bakmak” kitabını alıp okudum. Tanışmamız ise geçtiğimiz sene Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD) ve Türkiye Felsefe Kurumu iş birliğinde düzenlen “Cumhuriyet’in 100. Yılında Türkiye’de Felsefe Kongresinde oldu.  Kendisiyle röportaj yapmak için gitmiştim. Kendisine eşlik eden öğrencisi, kitabın da editörü  sevgili Elif  Hanım’ın yardımıyla randevu aldım. Yoğunluğunu da dikkate alarak hazırladığım soruları hızlıca sordum. Vedalaşıp ayrıldık. Eve döndüğümde kayıtları dinledim. Kalabalıktan hiçbir şey anlaşılmıyordu.  Çok üzüldüm. Ertesi gün tekrar gittim. Durumu sevgili Elif Hamidi’yle paylaştım.  Kendisi de İoanna Kuçuradi Hocamıza iletti. Yoğun olduğunu ve ancak etkinliğin sonunda vakit ayırabileceğini belirtmiş. Çok sevindim ve heyecanla bekledim. Bu kez işimi şansa bırakmadım. Özel bir odada röportaj için ortamı hazırladım. Hocamızla işi bitince buluştuk. Tüm günün yorgunluğunu asla belli etmeden, olanca nezaketi ve dikkatiyle dinleyip sorularımı yanıtladı. İşine olan  tutkusuna işte o gün bizzat şahit oldum. 

İLLÜSTRASYONLARLA İOANNA KUÇURADİ

Kitabın sonunda Türkiye’nin önde gelen çizerlerinden; Mustafa Delioğlu, Burcu Yılmaz,  Deniz Üçbaşaran,  Esra İlter Demirbilek,  Hicabi Demirci,  Mavisu Demirağ,  Oğuz Demir,  Selçuk Demirel,  Zeynep Özatalay’ın İoanna Kuçuradi Hocamızla ilgili  çizimleri de yer alıyor. Zeynep Özatalay’ın çizdiği İoanna Kuçuradi Hocamızın İllüstrasyonuna bakmaya doyamadım. 

Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi” kitabından İoanna Kuçuradi Hocamızla yolu  kesişen elli iki kişinin arasından bu yazıda sadece beş ismin anlatısından alıntılar yaptım.  Umarım ülkemizin yetiştirdiği sayılı felsefecilerimizden biri olan İoanna Kuçuradi Hocamızı yakından tanımak, yaşam felsefesi hakkında bilgi sahibi olmak için hepsi birbirinden değerli yazıların tamamını “Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi” başlıklı kitabı edinerek okur ve paylaşırız. 

Okuru bol olsun dilerim.   

*Tanıtım yazısından

Elif N. Hamidi hakkında:

2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun olan ve öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yapan Elif N. Hamidi, 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı-İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor. 

Varoluşunu yazarak gerçekleştiren Hamidi’nin kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanmaya devam ediyor. 

İLLÜSTRASYONLARLA İOANNA KUÇURADİ

Seher Özen Karadeniz 

 

Önceki İçerik96. Oscar Ödülleri Sahiplerini Buldu
Sonraki İçerikÖmür Yettiğince
Seher Özen Karadeniz
İletişimci /Eğitmen. Okur, yazarım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde lisans, Gazetecilik bölümünde de yüksek lisans eğitimi aldım. İstanbul’da gazeteci olarak başladığım çalışma hayatımı, halkla ilişkiler sektöründe medya ilişkileri yöneticisi olarak sürdürdüm. Yavaş kent olduğunu düşünerek 2007 yılında Antalya’ya yerleştim. Büyükşehir Belediyesi’nin Tarih Vakfı’nın danışmanlığında sürdürdüğü Kent Müzesi Projesi’nde görev aldım. Proje vesilesiyle hem kenti, hem de insanın geçmişle olan ilişkisini nereden kurması gerektiğini öğrendim. Belleğin kıymetini, tarihin sadece kahramanların hayatı üzerinden yazılamayacağını/yazılmaması gerektiğini kavradım. Bu kavrayışla kentimle ilgili fullantalya ve businessantalya kent bloglarında röportaj yapıp kent yazıları yazıyorum. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iki yıl süreyle ‘Kurum Kimliği’ ve ‘Medya Planlama’, yaygın eğitim merkezlerinde ‘İletişim’ dersleri verdim. Halen kent içindeki en büyük yeşil alanı olan Zeytinpark’ta ‘Doğada İletişim, Doğayla İletişim’ başlılığıyla iletişim eğitimleri veriyorum. www.martidergisi.com’da 2012 yılından beri kitap yazıları, insan hikayeleri, kent yazıları, zaman zaman da gezi yazıları yazıyorum. Yaşam boyu öğrenme tam bana göre deyip AÖF Sosyal Hizmetler bölümünü bitirdim. Halen Sosyoloji bölümü 4. sınıf öğrencisi olarak öğrenim hayatımı sürdürüyorum. Evliyim ve 13 yaşında bir oğlum var.