Patch Adams’ı seyretttiniz mi?
Seyretmediniz mi?
Hay Allah!
Aklımı uçuran sahnelerden biri Pankreas kanseri olmuş bir hastayı doktor adaylarının hocalarıyla yaptığı ziyaret.
… nolu hastanın fizyolojik ve tıbbi bulgularından bahsedilirken, ana karakter Patch Adams şöyle soruyor:
“Hastanın adı ne?”
Rahmetli annem ölümle boğuşurken acil serviste benzeri bir sahneye tanık olmuştum. Sözde doktor ve doktor adayları perdeyi çekip aralarında konuşmaya başladılar.
“Kanser beyne sıçramış ve hasta ölüyor.”
Delice bir tepkiyle kovdum hepsini.
Patch Adams’ın, meslek hayatı boyunca savunduğu “Mutlu hasta iyileşir” felsefesiyle kurduğu klinik yüzlerce doktorun gönüllü olarak çalışmak istediği neredeyse bir mabet haline geliyor.
Neden?
Çünkü onları bir adı var.
Onlar kim mi?
Onlar herkes.
Bazen hasta, bazen çalışma arkadaşınız, bazense size hizmet veren herhangi bir kişi.
Danışmanlık hizmeti verdiğim bir firma Taksim’de ve otopark konusunda sınırlı yeri olan bir holding.
Günün hangi saati gidersem gideyim, kapıda benim arabamı alır ve park ederler. Bir gün danışmanlık verdiğim firmanın genel müdürü bu duruma tanık oldu ve bana sordu:
“Başak Hanım, bunu nasıl başardınız?”
“Neyi?” dedim.
“Yani zaman zaman üst yönetim dâhil, park edecek yer olmaz. Sizin arabanızı neden her zaman alıyorlar?”
“Sizce neden?” dedim.
“Çünkü beni seviyorlar ve tanıyorlar. Ben de onları…”
Mesela İsa. Beykoz’un Akbaba Köyü’nden. Ailesi 1945 yılında İstanbul’a gelmiş ve oraya yerleşmişler. Üç oğlu var. En küçüğü 6 yaşında ve tekne kazıntısı. En büyüğü 19 yaşında, özel bir üniversitede en büyük hayali olan endüstri mühendisliğini kazandı ve çocuklarıyla gurur duyuyorlar.
“Size inanamıyorum” dedi.
“Tüm bunları nasıl öğrendiniz?”
“Dinledim” dedim.
Peki onlar kim?
Nelere inanır ve değer verirler?
Hayat amaçları ne?
Ya da korkuları ve beklentileri?
Peki kaç kişiyle ilgili bunları biliyorsunuz?
Mesela ben marketten evime servise gelen iki arkadaşla ilgili;
Sedat’ın eşiyle ayrıldığını ve ayrılma sebebinin eşinin Sedat’ın yeterince para kazanamadığını düşünmesi olduğunu biliyorum. Ve onun bu konuda eşinin küçümsemelerinin kalbini incittiğini, günde 12 saat çalışan biri olarak kendisine haksızlık yapıldığını düşündüğünü. Ona karşı duyduğu öfke ile bu evliliği bitirdiğini…
Ya da Erman’ın 3 yaşında yaramaz oğlunun eşini ve kendisini çok yorduğunu ve bununla nasıl başa çıkacaklarını bilmediğini…
Yakın bir müşterimin en büyük korkusunun kabul edilmek olduğun…
Ya da köpeğini kaybetme acısını feci şekilde yaşayan bir dostumun girdiği depresyonun farkındayım.
Nasıl mı?
Çünkü
Onların bir adı
Korkuları ve beklentileri
İnançları ve değerleri var.
Sen onları tanıyor musun?
Başak Tecer