“Kendine Gel, Yepyeni Bir Söz Söyle de Dünya Yenilensin! Sözün Öylesine Bir Söz Olmalı ki Dünyanın da Sınırını Aşmalı… Sınır nedir, ölçü ne? Bilmemeli!..” der, Mevlana Celaleddin Rumi… Söylediği gibi de olur, tüm dünyayı kucaklar sözleri… Sımsıcak sarar her dilden, dinden, ırktan insanı. Kimlerin gönül tahtına oturmamıştır ki, sözleriyle… Onun sözleri film olur, resim olur, ders olur yaşamımıza… Her insani olayda ve durumda ağzımızdan dökülüverir bir çırpıda… İşte Mevlana’ya ve sözlerine daha çok ihtiyaç duyduğumuz bu yüzyılda, Rumi’nin sözlerini kendi besteleri ile buluşturan farklı bir müzik topluluğundan Rumi Project’ten bahsetmek istiyorum sizlere…
Rumi Project ile tanışmam 2011 yılının ikinci yarısıydı. Çalıştığım gazetenin sahibi, beni yanına çağırıp heyecanla dinletmişti, “Bu Ayrılık” isimli besteyi… Odadan içeri girdiğimde duyduğum müziğin tınısı patronumun bana çok güzel bir haber vereceğini söylemişti bile… Nitekim de öyle oldu! “Aslı, al bu albümü dinle! Sonra bu muhteşem insanlarla söyleşi yap” dedi.
Rumi Project’in Kurucusu Akan Taşkolu ile ilk kez yukarıda bahsettiğim andan sonra tanışma fırsatı buldum. Güzel bir söyleşi yaptık, haberimizi yayınladık. Sonra Rumi Project son hız çalışmalarına devam etti ve geçtiğimiz günlerde 2014 yılının sonlarına gelmişken yepyeni albümlerini hazırladıkları haberini aldım! Yepyeni bir yıla yepyeni albümle merhaba diyeceklerdi. Hemen kolları sıvadım, Akan Bey ile yeniden iletişime geçtim ve siz Martı Dergisi okurları için yapmak istediğim söyleşi randevumu aldım.
İlk albümleri “Bu Ayrılık” ile Mevlana sözlerine beste yaparak gönüllerimize taht kuran Rumi Project ile ikinci albüm çalışmaları arifesinde Martı Kanadında, bu sefer Şems tadında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Akan Bey, Merhaba! 2011 yılındaki son karşılaşmamızdan bugüne Rumi Project neler yaptı?
2011’den sonra Rumi Project, gerek TV’de gerekse radyoda çok fazla bir yer bulmadı. Sadece yazılı basında haberlerimiz yayınlandı. Tabi medyanın kendi içerisinde gruplaşması olduğu kanaatindeyim. Bir rant durumu söz konusu. Bunun üzerinden hareket ettiklerini düşünüyorum. Medyanın görsel ve işitsel alanında yer almamamızı buna bağlıyorum. Onun dışında butik çalışmalara imzamızı attık. TRT, Yön FM gibi mecralarda yer aldık. Canlı performanslar gerçekleştirdik. Çok büyük konserler veremedik ama çok sayıda yerel konserlerde yer aldık. İstanbul genelinde bir takım organizasyonlarda vardık.
Peki, hemen konusu geçmişken sormak istedim. Bu butik konserler arasında şehir dışında sahne aldınız mı?
Hayır, İstanbul konserleri gerçekleştirdik. Yalnız Soma Faciasından sonra yine Soma yararına bir organizasyonun içerisine girdik. Bursa’da gerçekleşecek olan bu konser bir aksilik olmazsa bu ayın 20’si gibi gerçekleşecek. Tüm geliri Soma mağdurlarına bağışlanacak bir konser. Onun için de faaliyetlerimiz sürüyor. Bunların haricinde Kadıköy yakasında bir otelle çalıştık. Sonra Bahar Partileri başlığı altında Avusturya Konsolosluğunun organize ettiği Avusturyalı Liseliler konserinde yer aldık. Zannediyorum, önümüzdeki dönemlerde de yine aynı organizasyonlara devam edeceğiz. Çünkü müziğimiz ve performansımız büyük ilgi gördü.
Neden şehir dışı konserlerinde yer almadınız, bunun nedeni nedir?
Aslında şehir dışında da yer almak istiyoruz. Fakat bunun pazarlama tekniğini bilmekle alakası olduğunu düşünüyorum. Belki de bizim yaptığımız müzik ile o yöredeki insanların müzik anlayışının örtüşmediği yorumunu da katabiliriz. Bununla da ilişkili olabilir.
Aslında sizin söyleminizin aksine örtüştüğünü rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü etrafımda 2011 yılından bugüne albümünüzü kime dinlettiysem hiç olumsuz bir tepki almadım. Entelektüel ve etkileyici hatta dinlendiren bir tarzınız olduğunu düşünüyorum. Tamam, piyasa müziklerinin dışında bir müzik anlayışınız var ama artık insanlar çok fazla o piyasa müziklerini dinlemiyor. İstedikleri gerçekten müzik dinlemek, bence… Peki, yapımcı müzik şirketinin pazarlama anlayışı ile bir bağlantısı olabilir mi?
Mesela sevindirici durumlar da oldu. Amerika’dan bizi duyup, dinlemek için gelen misafirlerimiz de oldu. Dünya genelinde dinleyicilerimiz ve sevenlerimiz var. İnternet üzerinden de çok olumlu mesajlar geliyor. Pazarlama konusuna gelince evet, bu söylediğiniz doğru olabilir. Çünkü bununla ilgili bir departmanımız bulunmuyor, şirketimizde. Bu anlamda eksiklikleri olduğunu söyleyebilirim. Kendi kendine yürüyen bir durum oluştu ama biz bundan yine de çok şikayetçi değiliz. Yine de diğer yapımcılardan gelecek tekliflere de her zaman hazırız.
Diğer müzisyenlerin sponsor bağlantıları oluyor. Sizin sponsor bağlantılarınız nasıl, bununla ilgisi olabilir mi?
Evet, genellikle bu da çok büyük bir etken… Sponsorsuz hareket ettiğimiz için çalışmalarımız yavaş ilerliyor, bu yüzden maalesef dinleyicilerimizle buluşmamız uzun aralıklarla oluyor…
Gerek Kültür Bakanlığına gerekse belediyelerin kültür dairelerine başvurduğumuz halde olumlu neticeler alamadık sponsorluk anlamında bir yardımları olmadı, yalnızca tebrik ettiler, beğenilerini ilettiler, fakat nedense gerek özel firmalardan gerekse kamu kurumlarından bir destek görmedik…
Aslında çok beğenilen, duyulduğunda insanları hem dinlendiren hem de mutlu eden bir müziğiniz var…
Evet, Türkiye’deki yapımcılar hangi müziği öne çıkarırlarsa insanlar da o müziği dinlemek durumunda kalıyor. Yine piyasa müziği yapmamamızla bağlantılı gelişen bir durum… Gerçi çok da bu durumu anlamış değilim. Belki de bildikleri bir şeyler vardır.
İlk albümde Mevlana sözlerine beste yapmış olmanız, insanların algısında tasavvuf müziği yapıyorsunuz gibi şekillenmiş olabilir mi, Müziğinizin esas tarzı ne?
Aslında ilk bakışta insanların algısında bir tasavvuf ve sufi müziği izlenimi vermiş olabiliriz. İnsanlarda bununla ilgili bir önyargı oluşmuş olabilir. Halbuki biz tam anlamıyla tasavvuf ve sufi müziğini ön plana çıkarmıyoruz. O geleneklerin dışında batı ezgilerini de harmanlayarak var olan bambaşka müzik tarzına sahibiz. Önyargıdan önce dinlenilmemiz gerektiğini savunurum. Çünkü dinleyen herkesin farklı bir tarzla müzik dünyasında var olduğumuzu bildiğinden eminim.
O halde kulağıma gelen mis gibi yeni albüm çalışmanız olduğu haberi var. İkinci albüm hazırlıkları başladı, devam ediyor sanırım. Öyle değil mi?
Evet, ikinci albüm çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz. Hatta teorik anlamda tamamladık bile diyebilirim. Beste, düzenleme ve aranjeleri tüm eserlerin hazır durumda.
Peki, taptaze Rumi Project albümünde yine Mevlana sözlerine bestelerinizle mi eşlik edeceksiniz, yoksa başka bir sürpriziniz var mı dinleyicilerinize?
İkinci albümümüzde öncelikle çeviri çalışmalar var. İngilizceden çevrilen yine Mevlana’ya ait sözler. Örneğin Fransızcadan çevrilen bir takım eserler var. Bunlar da Şems-i Tebrizi’ye ait eserler. Şimdi söylediğim gibi ikinci albümde şemse dair olacak. Mevlana sözleri de var ama ağırlıklı olarak bu albümümüzde Şems-i Tebrizi’ye ağırlık verdik. Biz Rumi Project’in ilk albümünde belki de müzik tarihinde bir ilk olan Mevlana sözlerine besteler yaptık. Biliyorsunuz esas hikayenin ve Mevlana’nın hocası Şems’tir. Ve bu projemiz Şems Tebrizi’ye dair müzik anlamında yapılan tek proje… Mevlana’ya bizim dışımızda da birkaç müzisyen albümlerinde yer vermişti. Fakat Şems için aynı şeyi söylememiz mümkün değil.
O halde Şemsi Tebrizi’ye ithaf edilmiş, onun sözlerine beste yapılan tek ve ilk proje bu ikinci albümünüz olacak…
Evet, Türkçe ağırlıklı fakat önceden de belirttiğim gibi bir tanesi İngilizce bir tanesi de Fransızca olmak üzere toplam 10 şarkıdan oluşuyor. Tabi bunu tamamlayabilmek ve bu kadar önemli iki insanın eserlerini ele alarak müzik yapmak oldukça zor bir çalışma ortamını doğuruyor. Hata yapmamak adına ve bu iki değere hakkını vermek adına çok ciddi bir araştırma içerisine girdik. Bunu devam ettirmek ve nerede bırakacağını bilmek çok önemli detaylar. “Şems’e Dair” bizim ilk albümümüzün biraz daha ötesinde bir çalışma oldu. İnsanları çok şaşırtacak bir albüm ile geliyoruz.
Diğer albümlerde de buna benzer sürprizler olacak gibi geliyor…
Evet, biz müzik yoluna düşün dünyasının çok büyük isimleri ile yola çıktık. Mevlana ve Hocası Şems-i Tebrizi… Şimdi bundan sonraki ilerleme sürecimizde de yine bu iki büyük insanla beraber Hacı Bektaş-i Veli ve Yunus Emre ile yolumuza devam etmek istiyoruz. Bu dört büyük insanı ortak bir projede buluşturmak, diğer hedeflerimizin içinde en önemlisidir.
Yeni albümde grup üyeleri ile yola devam ediyorsunuz, peki yeni isimlerle karşılaşacak mıyız?
Yeni albümde yeni gelişmeler olacak tabi. Saint Benoit Öğretmenlerinden Sayın Uğur Aktaş’ın emeğini de unutmadan söylemek istiyorum. Daha önce tiyatro çevirileri yapmış, çok değerli bir isimdir. Çok derin araştırmalar içerisine girerek çevirilerimizi yaptı ve yorumladı. Bu ve diğerlerini aslında dinleyicilerimize sürpriz olması açısından söylemek istemiyorum. Bazı ünlü isimlerden misafirlerimiz olacak diyebilirim.
Tahmini olarak yeni albümü ne zaman dinleyebiliriz?
Çok büyük bir aksilik çıkmazsa 2015 başlarında dinleyebilecekler…