Birbirleriyle yan yana duruyorlar. Hallerinden memnunlar. Kimi filozof, kimi psikolog, kimi öğretmen, kimi tarihçi, kimi ise din adamı… Birbirlerine zıt, karşıt görüşlü ve görüşlerinde iddialı olanlar da var, hem fikir olup aynı görüşte birleşenler de.
İnce bellisinden tombuluna, büyüğünden küçüğüne birçok bardağın bir arada yaşadığı o yerde, iki gözlü bir rafın içinde bir arada keyifle yaşıyorlar. Onları gören bazı insanların şaşkınlığına sessizce ve tebessümle eşlik ediyorlar. Yerlerini sevdiler. “Hiç öyle şey olur mu?” diye önce garipsedikleri o yerde, bir arada yaşamanın ve oldukları yerde de faydalı olmanın verdiği iç huzuru ile dolup taştılar iki göz rafın içinde. Tıpkı bizim gibi…
Pandemiden önce ve pandemi süresince yeni yaşam alanımız olan olduğumuz yerlere alışmadık mı hep birlikte. Aileleriyle birlikte yaşayanlar, yalnızlığın içinde olanlar, uzakta olana sesiyle, görüntüsüyle ulaşanlar, sıkılanlar, sıkıntıdan çiçek açanlar…
Yeni Normal’de anormal gibi dursak da olduğumuz yerde, ‘asıl olanı’ fark ettik hep birlikte. Birbirinden farklı düşünceli, farklı renkli, farklı bakışlı milyonlarca insan, şimdi birbirimizin rengini, kokusunu alıyoruz bulunduğumuz yerlerde. Tıpkı yaptığımız yemeklerin evde dağılan kokusu gibi, kelimelerimiz, paylaşımlarımız, müziklerimiz, izlediğimiz filmler ve hatta yaptığımız canlı yayınlarla siniyoruz başka evlerin içine. Bir arada, yan yana olmanın verdiği o iç huzurun tadını alanlar, “birlikte güzel”, “kendine iyi gel “mesajlarıyla dokundular uzaklara. O dokunuşla huzursuz, korkulu ve kaygılı olana da bir sığınak oldular. Birbirinden uzak yüzlerce insan, hiç görmedikleri birçok insanın derdine derman, mutfağına aş, yoluna yoldaş, evine arkadaş olup, aynı safta durdular. Birbirimizin acısına merhem olmaya çalıştığımız, bir başkasının üzüntüsüyle hemhal olduğumuz bir dönem yaşadık, yaşıyoruz.
İyi hissetmeye çalıştık, bir taraftan pişerken. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirinin içinde demlendik, “yaprak döktü bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe…”
Kimimiz bir saksı çiçeği gibi olduğu yeri sevdi ve çiçek açtı. Kimimiz solmak üzere olana bir şiir uzattı. Hiç olmaz dediği yerde yeşerirken, aynı atmosferde, her an birlikte yaşadığı ve yeni tanışmış gibi olduğu tanıdıklarına yeniden “merhaba” ve “iyi ki varsın” dedi belki de birçoğumuz. Kim bilir bu dönemde yeni tanıştığı kendine, başka bir manayla uyandığı bir gün, “iyi ki doğdun” diyenler oldu içimizde.
Ailemle yaşadığım bu süreçte kendime yaşam alanı olarak seçtiğim ve ‘yerini seven’ bir saksı çiçeği olarak açıyorum bu yeni döneme. Bu dönemin içinde bir dostum ile birlikte (Nesrin Aksu Bektaş) olduğumuz yerden bir projeye yelken açtık. Mutfaktan Dünyaya adlı instagram sayfamız oldu birden bire. Ve bu süre içinde birlikte büyümek, pişmek, olgunlaşmak, iyi hissetmek ve hissettirmek üzere mutfaklarımızdan yaklaşık bir aydır biz de yayın yapıyoruz. Ve mutfakta yaşamayı seven, sevmeyen herkesle bir araya gelip, bir çaydanlık çay ile birlikte dünyaya doğru yolculuğa çıkıyoruz.
Siniyoruz işte biz de birbirimizin ruhuna, gönlüne, zamanına, anına, hikayesine. Şu bardak rafında yaşayan kitapların üzerine sinen yemek kokusu gibi siniyoruz hem de. Tuhaf ama gerçek, sıcacık, samimi, içten ve sevgi dolu bir hal ile.
Ağaç gölgesinde, gökyüzünü yan yana seyrettiğimiz günler gelinceye dek, yerimizi sevmeye ve yaşama umutla sinmeye devam edelim. Edelim ki, gelecekte solmaya durursa bir çiçek, ona kaldırımların arasından güneşe uzanan gelincikleri, uzaklara uzanan merhametli elleri ve evde de olsa, bir yolunu bulup sevgiyle umuda açan insan çiçeklerini. Mutfak rafındaki yemek kokulu kitapları hatırlatalım.
Sevilay Acar