Sanatçı, Şair ve Öğretmen Bir Aydınımız: Bedri Rahmi Eyüboğlu

Dört Küheylanın Bugünlere Taşıdığı Özgün Sanatı

Bu güne kadar resim sanatı alanında
Yapıla gelmiş olanları inceleyeceğime
Kendini bütün dünyaya kabul ettirmişler arasında beni en çok saranları
Ayırarak,  Onlara kendi aramalarımı ve denemelerimi katacağıma
Alışılagelmiş, basmakalıp, hazırlop,
Klişeleşmiş, çiğnene çiğnene tadı tuzu kalmamış
Hiçbir şeyi tekrarlamayacağıma
Elimden çıkan her çizgiye, her lekeye, her renge,
her beneğe
Kendi aklımı, kendi tecrübemi, kendi tasamı, kendi ömrümü, yüreğimi basacağıma
Aldığım nefes içtiğim su, bastığım toprak
Gözüm, kulağım, burnum,
Elim, belim, dilim, derim üstüne
Yemin ederim
Yemini bozduğum gün
Buradan giderim.”

Bedri Rahmi Eyüboğlu

1920’li yılların sonu, savaş yorgunu olan Türkiye’de toplumsal hayatın her alanında köklü değişimlerin yaşanmaya başladığı hareketli dönemlerin başlangıcıdır. Kendi varlığını şekillendirmek için aydınlarıyla birlikte hareket eden bir devlet ve bu dönemde eserleriyle, fikirleriyle, sanatsal duruşuyla dikkat çeken bir sanatçı, Bedri Rahmi Eyüboğlu. Sanatçı doğumunun 100. yılında ülkemizde ve yurt dışında Türkiye Modern sanat tarihinin mihenk taşı sayılan eserlerinin yer aldığı sergilerle anılırken ben de bu ayki yazımla onun hayatına ve sanatına sayfalara sığmayacak ayrıntıları kısaca paylaşacağım.

Dürüst olmak gerekirse, benden Bedri Rahmi üzerine yazı yazmam istenildiğinde hazırlıksız yakalandım. Hazırlıksız olmamdan kaynaklanan telaş ve nerden başlamam gerektiğini bilmemenin huzursuzluğu arasında gidip gelen birkaç günün ardından kendimi konuya hazırlayabildim. Bu telaşımın en önemli sebebi karşımda sanatta özgün olmaya, yerel ile evrensel olanı harmanlamaya adamış; bu düşünceden hareketle ülkemiz sanatına büyük katkılar sağlamış ve eserleriyle yıllara meydan okumuş bir ressam, şair, yazar, öğretmen, mozaik sanatçısı, heykeltıraş, yazmacı, seramikçi, vitraycı olan çok yönlü bir sanatçı duruyordu. Hal böyle olunca Bedri Rahmi’nin hayatının detaylarıyla başlayan araştırma çalışmalarım, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında hâkim olan politik ve sosyolojik görüşlerin sanat çevresine etkisi ve dönemin fikir havasını soluyan “d grubu”, “10’lar grubu” gibi sanatsal gruplaşmaların düşünceleri ve eserleri arasında keyifli bir yolculukla devam etti. Bu yolculuk sırasında hem Bedri Rahmi hem de dönemin sanatsal etkinlikleri hakkında gözümden kaçan birçok detayı yakaladım. Onlardan biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’na ait girişte yazdığım, “Sanatçı Yemini”. Bundan sonra burada okuyacaklarınızın birçoğu “Sanatçı Yemini”nde özetlenen ve sanatçının dile getirdiği fikirlerinin ve sanatının atomlara ayrılmış hali olacak.

Güzel, Aynı Zamanda Yararlıdır

Ressam Zeki Kocamemi, Trabzon’da bir lisede resim öğretmenliği yaptığı yıllarda, o döneme kadar babasının mesleği icabı 1911’de Giresun’da başlayan hayatını Anadolu’nun farklı kentlerinde devam ettiren oraların havasını soluyan ve bereketiyle beslenen Bedri Rahmi’nin yeteneğini fark eden ve ona yön gösteren ilk ustasıdır. Aynı dönemde bir öğrenim bursu ile Fransa’ya giden Sebahattin Eyüboğlu ise Fransa’dan gönderdiği resim kitaplarıyla kardeşinin Batı sanatından haberdar olmasında büyük rol oynadı. Bu yıllardan sonra Bedri Rahmi’nin sanat hayatı resim hocası Zeki Kocamemi’nin gösterdiği yönde devam etti ve 1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesyonel sanat eğitimi almaya başladı. Ziya Güran, İbrahim Çallı, Léopold Lévy’nin atölyelerinde kendini geliştirmesinin yanı sıra Ahmet Haşim’den de estetik ve mitoloji dersleri aldı. 1931 yılında ağabeyiyle birlikte gittiği Fransa’da Gauguin, El Greco, Cezane, Mattise, Braque, Chagal gibi ustaların resimlerinden etkilendi ve onları eserlerini, tekniklerini inceleme fırsatını buldu. Bu dönemde incelediği ressamların Doğu’ya ait motifleri ve simgelerini kullanmaları Bedri Rahmi’nin fazlaca ilgilendiği konu oldu. Buradan hareketle, “Musée de L’Homme”da ilkel kavimlerin sanatlarını incelemeye başladı. Özellikle “Güzel aynı zamanda yararlıdır.” fikri de bu yıllarda onun sanatını şekillendirmeye başladı.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, Türkiye’ye döndüğünde sanatında özgün olma ve yerel olandan beslenme bağlamında kendisine yepyeni bir rota çizdi. Tıpkı Sanatçı Yemini’nde de dile getirdiği gibi -“Bu güne kadar resim sanatı alanında yapılagelmiş olanları inceleyeceğime, kendini bütün dünyaya kabul ettirmişler arasında beni en çok saranları ayırarak onlara kendi aramalarımı ve denemelerimi katacağıma” –  kendine özgü sanat anlayışını sanat çevrelerine kendini kabul ettirmek için eserler üretmeye başladı. Sanatçı öncelikli olarak dergi makaleleri ve sanat üzerine yazdığı yazılarla edindiği deneyimleri ve görüşlerini sanat çevrelerine aktarmaya başladı. Birçok sanatçının aksine özgün olmaya değer vermiş ve her sanatçının kendi biricik yolunu çizmesi gerektiğini sık sık dile getirmiştir.  Ona göre sanat görüneni olduğu gibi kopya etmek, düzgün çizmek ya da güzel boyamak değildir. Görünenin özgün bir dille, sanatçının yaratım süzgecinden geçirerek kendi bakış açısıyla yeniden şekillenmesi sonucunda ortaya çıkan eser sanatsal bir değer kazanır ve sanat olarak nitelendirilir. Bedri Rahmi yukarıda yazdıklarımı şu cümlesiyle açıklar “Sanat çalışmalarında tuttuğumuz yol öyle bir yol olacak ki, oradan yalnız kendimiz geçebileceğiz.”

10’lar Grubu

1940’lı yıllar ülkemizde resim sanatında belirgin bir özgünleşme, yöreselleşme ve en önemlisi ulusal sanat özelliklerini yakalama çabalarıyla eserlerin üretildiği dönemdir. 1920’li yıllardan itibaren yüzünü Batı’ya çeviren ve Batı’nın sanatsal birleşenlerini, teknikleri ve estetik yargılarını benimseyen sanat grupları yerini Anadolu’nun ve Batı’nın kültürel zenginliğini harmanlayan, özgün bir sanatın doğmasında büyük rol oynayan sanatçılara ve sanatçı gruplarına bıraktı. Sanatta yerel ya da kültürel olana dönüşte eserleriyle fovist akıma yakınlığıyla da bilinen Bedri Rahmi Eyüboğlu ve onun öğrencilerinden oluşan “10’lar Grubu” da Çağdaş Türkiye Sanatının şekillenmesinde önemli rol oynamışlardır. 40’lı yıllarda “Yeniler Grubu” ile başlayan geleneksel halk kültürünün kaynaklarını Türkiye Modern Sanatı’na aktarma düşüncesini benimseyen Bedri Rahmi atölyesinde öğrenim gören on öğrencisi, onun öğretileri ve batı-doğu sentezi görüşü doğrultusunda çalışmak amacıyla “10’lar Grubu” adında bir sanatsal oluşumda bir araya geldiler. Özellikle bu yıllarda sanatçıların aktif olarak katıldığı yurt gezileri toplumla sanatı kaynaştırmasının yanı sıra sanatçılar için yepyeni ufuklar açmaktaydı.

Göcek Koyu’ndan Paris NATO Kapısına

Yurt Gezisi programı çerçevesinde Çorum’a giden Bedri Rahmi de eserlerinde sadeleşmeye ve yöresel öğelere yönelmiştir. Bu dönemde öğrencilerini geleneksel halk sanatı konusuna yönlendirirken, Batı resim sanatının estetik değerlerini öğrenmeden, geleneksel sanat biçimlerinin çağdaş yorumlarına ulaşılmasının olanaklı olmadığı konusunda onları bilgilendirmeyi sürdürmüştü. Öyle ki “10’lar Grubu” da sanatçıları da Halk sanatının ürünlerini kendilerince yorumlayarak ustanın ardından yürümüştü ve çağdaş resmin estetik öğelerini ve tekniğini de katarak zenginleştirdikleri halk sanatını güç alınacak sonsuz bir kaynak olarak görmüşlerdir. Bedri Rahmi ve onula birlikte birkaç sanatçı Anadolu topraklarındaki kültürel zenginliği araştırırken denizleri ve eşsiz koyları da gezerek derinliklerindeki tarihi ve onlara ilişkin söylenceleri keşfetmek istemiştir. Cevat Şakir, Azra Erhat, Nail Çakırhan, Sebahattin Eyüboğlu, Şükran Kurdakul ve daha birçok sanat insanı ile birlikte günlerce dolaştığı eşsiz koylarda sanat, felsefe, mitoloji ile beslenirken kimi koylarda sanatlarının izlerini bırakmışlardır. Bunlardan biri de mola verdikleri Göcek koylarından birinde yıllardır gelenleri karşılayan balık resmidir. Sanatçı 1940’lardan sonra mozaik çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. İstanbul ve Ankara’da özel kurumlar ve kamu kuruluşları için halk sanatı ve batı sanatı motiflerini kullanarak yaptığı mozaik panoların yanı sıra Paris Nato kapısı için Brüksel’de 50m2 lik mozaik pano yapmıştır.

Sanat Tarihimizin Modern Kapısı

Bedri Rahmi Eyüboğlu şiirleriyle de dikkat çeken bir sanatçı olmuştur. Onun şair yönünü en iyi şekilde özetleyen satırları değiştirmeden aktarmak isterim: “Anadolu yazması gibi yazdı şiirlerini Bedri Rahmi, kilim gibi dokudu: çok sevdiği kirazları, narları, dutları, işledi kâğıtlara… Yiğitliği, mertliği, aşkı, sevdayı, özlemi işledi. Evrenin gizemini tek bir nar tanesinden çözmeye çalıştı o. Bilgeliği, ılık, insan sıcağını bir gölün yüzeyinden akseder gibi ulaştı bize, öyle naif, öyle pürüzsüz, öyle derin…” Sanatçı resimlerinde gösterdiği titizliği ve sanat anlayışını şiire de aktarmıştır ve şiirlerinde doğayı detaylarıyla büyük bir aşkla betimlemişti. Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş gibi her türüne karşı duyduğu hayranlık şiirine de yansımıştır. Halk dilinden ve şiirinden aldığı öğeleri tıpkı resimde olduğu gibi kendine özgü bir biçimde kullanarak halk diline yakın olma çabasını her zaman canlı tutmuştur. Böylece şiirleri resimleriyle büyük bir benzerlik göstermişti.

Bedri Rahmi kendi deyimiyle renklerin peşindeydi. O renkleri ararken çağdaşlarının Batı sanatını yüceltmesinden ve taklit ederek yaptıklarından farklı olarak kendini Anadolu’nun sonsuz kültürel zenginliğiyle beslenmeye adamıştı. Keşfettiği el değmemiş yöresel motiflerle batı sanatının öğelerini özgün bir biçim ve içerikte birleştirerek çağdaşlarının cesaret edemediğini yaparak Sanat tarihimizde Modern bir kapı açmıştı. O bir ressam, şair, yazar ve en önemlisi de özgün olmayı bir sanatçının sahip olacağı en önemli özellik olarak gören ve öğrencilerine ilk önce hazırcı olmamayı, özgün bir resimsel dil oluşturmayı aşılayan bir öğretmendi. O çizgi, leke, renk ve benek adını verdiği kendine özgü dört küheylanının çektiği arabasıyla sanatını çağdaşlarının ulaşamadığı yerlere taşımıştır…

Demet Ergin

 

Önceki İçerikGitmek Mi Kolay, Dönmek Mi Zor?
Sonraki İçerikZapping

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz