Orhan Pamuk’un Kar kitabının izinden Kitap ile Sohbet dostları olarak Kars’a doğru yola çıkıyoruz. 14 kişi olarak başlıyoruz yolculuğumuza. İlk durak Kayseri. İstanbul’dan uçak ile Kayseri’ye gidiyoruz. Oradan da Doğu Ekspresi ile Sarıkamış’a. Tren yolculuğunda zaman kavramını yitiriyoruz. Kâh dağların arasından kâh bir kanyonun içerisinden geçiyoruz. Arkamızda bıraktığımız köylerin sayısını bile hatırlamıyoruz. Zaten onlarda unutulmuşluğun içerisinde yaşıyorlar. Tren ile adeta yarışırcasına, bizi yalnız bırakmayan Kızılırmak ile yolculuk ediyoruz. İstasyonlar değişse bile o değişmiyor. Ta ki dostluğunu Fırat’a bırakana kadar. Kızılırmak, Kemah’ta elini Kömür çayına uzatıp Fırat ile birleşti. Artık tren yolculuğumuz bitene kadaryol arkadaşımız Fırat.
Kop ve Munzur dağlarının eteklerindeyiz. Bor madeni var bu dağlarda. Anadolu sınırları içindeki en yaşlı dağlar. Bu coğrafya da ilk çağlarda Hitit, Babil, Asurlular, Memlükler, Danişmentler ve Anadolu Selçukluları yaşamış. Bu bölge Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmış.
Karasal iklimden dolayı tarım çok gelişmemiş. Elazığ’da Karabağ ve Öküzgözü aroması çok yoğun olan üzümlerden şarapçılık yapılmakta.
Trenimiz yoluna durmadan devam ediyor. Saçtan çatılar yarım yamalak yaşamlarla karşılaşıyoruz.
Erzincan Mercan’dan sonra sonsuz beyazlık yüzünü göstermeye başlıyor. Sonsuz beyazlığın içinde kıvrılan yılan misali yeni duraklara doğru yol alıyoruz. Bu yolun sonunda Erzurum istasyonu karşılıyor bizi ve uğurlar ola diyor eski gar binası. Daha çok yolumuz var. Kitapla ve dostlarla sohbete devam…
20 saatlik yolculuğumuzun ilk durağı olan Sarıkamış’a ulaşıyoruz. Kar, buz ve soğuk hoş geldin diyor bize. Geceyi otelde geçiriyoruz. Sabah, güne merhaba dedikten sonra yola koyuluyoruz.
Sarıkamış
Sarıkamış’ın önemli mekânlarından birini görüyoruz. Katarina Av Köşkü. Buranın özelliği tamamı ahşap olarak tasarlanıp hiç çivi kullanılmadan tahtaları birbirine geçme tekniği ile yapılmış olması. Köşkün hemen karşısında ise bir zamanlar trenleri ve raylarını onarmak üzere yapılmış Cer Atölyeleri var. Maalesef her ikisi de kaderine terk edilmiş duruyor.
İstikametimiz Bayraktepe’deki Şehitlik. Buraya gelince hepimiz ayrı bir duygu seline kapılıyoruz. Üzerlerimizde kat kat giysiler olduğu halde üşüyoruz. Yazlık kıyafetlerle, Allahuekber Dağları’nda, kışın ortasında 90 bin Mehmetçik ne yaptı? Her biri kınalı kuzu. Her biri yiğit birer aslan. Buraya gelince öğreniyorum ki büyük dedem de burada şehit olmuş. Mekânları cennet olsun. Ruhları şad olsun.
Sırada Sarıkamış kayak pisti var. Kristal kara sahip. Kar kalitesi bakımından dünyanın en iyi ikinci kayak merkezi. Telesiyejlere binip bulutları kucaklamaya gidiyoruz, altımızdaki karlı çamlarla beraber. Sarıçam Ormanının eşliğinde 256 km’de 21 değişik güzergâh üzerinde dağ yürüyüşü de yapılıyor.
Ani bir dünya ama dünya bir Ani değil…
Artık 4 bin yıllık Ani Antik Kenti’ne doğru yola çıkma vakti. Ani Antik Kenti Kars iline bağlı Ocaklı köyü sınırları içerisinde yer alıyor. Burası volkanik tüf tabakası üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehri. Kent 4.5 km uzunluğundaki dış cephe surları, sur içinde cami, kilise, hamam, saray, köprü vb . yapılardan oluşmuş.
Burada ilk karşımıza çıkan yapı Büyük Katedral (Fethiye Camii). Bagratlı Kralı tarafından yapılmıs. Daha sonra Alparslan’ın Ani’yi fethetmesinden sonra camiye çevrilmiş ve ilk fetih namazı kılınmış. Bu yüzden Fetih Camii de denmektedir. Sırada Aziz Prkitch (Keçel) Kilisesi var. Hristiyanlarca duvarında Kutsal Haç’ın olduğuna inanılan kilise. Ama 1930’lu yıllarda bir yıldırım düşmesi sonucu kilise ortadan ikiye ayrılmış ve varsayılan kutsal haç yok olmuş. Ebu’l Manuçehr Camii planı bilinen ve günümüze sağlam bir şekilde ulaşan en eski Selçuklu eseridir. Anadolu’daki ilk Türk camisi olma özelliğini de taşımaktadır. Sırada İpek Yolu Köprüsü var. Bu köprü Türkiye-Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehri’nin üzerine kurulmuş. Tarihi ipek yolunun Anadolu’ya ilk giriş noktasında bulunuyor. Maalesef köprünün gövdesi tamamen yıkılmış olup ayakları günümüze kalmış. Buradan sonra karşımıza değişik bir yapı çıkıyor. Ateşgede Tapınağı. Burası bir Zedüşt Tapınağı. Zerdüştlerin ateşe tapınma ritüellerinin yapıldığı yer. Bir inanışa göre Ani yeniden canlanacakmış. Ama aşağıda söylenenler gerçekleşecek olursa:
Göğe direk dikildi mi?
Denize köprü yapıldı mı?
Deveye nal çakıldı mı?
Yumurtaya kulp takıldı mı?
Katırlar doğurdu mu?
Ölüler dirildi mi?
Ani canlandı mı?
Bu yedi olmaz iş gerçekleşince Ani, yeniden canlanacakmış. Aslında oranın yeniden canlanmayacağını anlatmak için söylenmiş. Şöyle bir bakıyorum da aslında birçoğu gerçekleşmiş. Ne dersiniz belki de canlanır Ani. Bekleyelim ve görelim.
İki saatlik bir gezinin ardından Ani’ye veda ediyoruz. Akşam yemeği öncesi otelimize dinlenmeye geçiyoruz.
Bu arada biraz da otelimizden bahsedeyim sizlere. Kar’s Otel. Otelimiz merkezde bulunan iki katlı bina düzgün kesme bazalt taşından bordür süslemeli olarak yapılmış. Bina 2001 yılında restore edildikten sonra dış süslemeleri kadar iç süslemeleri de etkileyici. Kahvaltımız, yöresel ürünlerden hazırlanmış. Bir Pazar günü evinizde kahvaltı ediyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Bizleri çok güzel misafir ettikleri için Kar’s Otel yönetici ve çalışanlarına çok teşekkür ediyoruz.
Akşam yemeğine Yöreye özgü yemeklerin yapıldığı Nuran Abla’ya gidiyoruz. Burada ısırgan çorbası, aş çorbası, hengel, lahana dolması, et ve erişte kavurması, umaç (un helvası)’ın tadına bakıyoruz. Nuran Abla kadının Doğu Anadolu’daki gücünü gösteriyor bize. Girişimci, mücadeleci bir kadın. Erkek hâkimiyetinin baskın olduğu bir yerde tek başına var olma savaşı vermiş. Bunu da çok güzel başarmış.
Kars’taki ikinci günümüzde Orhan Pamuk’un KAR romanının geçtiği mekânların izini sürüyoruz. Roman’da adı geçen ama bazılarının kurgu olduğu mekânları görüyoruz. Roman kahramanı KA’nın kaldığı otel, yerel gazete, Faik Bey caddesi, erkek yurdu.
Şehir gezimizde Kars’a özgü volkanik olan Bazalt taştan yapılmış, Ruslardan kalma geleneksel binaları görüyoruz. Burası birbirini dik kesen ızgara planlı caddelerin oluşturduğu bir şehir. Baltık mimari tarzında yapılmış. Binaların sütunlarındaki dış süslemeler o evde yaşayan insanların statülerini ve mesleklerini belli ediyor.
Daha sonra Kütüphane ve Eski Rus Konsolosluğunun binalarını görüyoruz. Kars’ta Baltık mimarisi ve modern mimari yan yana.
Öğle yemeğimiz Kars’ın meşhur lezzeti KAZ. Kaz Kars için önemli bir besin kaynağı. İnanış o ya Kars köylüsü kazlarını kesmek için mutlaka ilk karın düşmesini bekliyor. Çünkü kaz etinin ancak karla birlikte lezzetlendiği düşünülüyor. Tandıra kaz asılıyor ve kazın akan yağı ile demlenen bulgur pilavı ile servis ediliyor.
Artık yediğimiz kazları eritme vakti. Sırada Kale Bölgesi var. Burada ki gezimize Harakani Hazretleri Türbesi ile başlıyoruz. Harakani Hazretleri mutasavvıf. Fakat tarikatlara ve cemaatlere karşı. İlk mutasavvıf kitabını yazmış. Yazdığı kitap şu an British Museum’da sergilenmekte.
Kümbet Camii (Havariler Kilisesi): Kilisenin dış cephe duvarlarında 12 Havariyi simgeleyen insan rölyefleri var. Burası Absis bölümü kapatılmadan camiye çevrilme şartıyla, Ermenistan tarafından restore edilmiş. Sivri külah şeklindeki kilise çatısıyla dikkat çekmekte.
Kars Kalesi’nin Urartulardan kalma bir kale olduğu tahmin ediliyor. Çünkü mevcut bir kitabesi yok. Kars Kalesi de bazalt taştan yapılmış.
Taşköprü ve Demirköprü’den geçerek Hamamlar Bölgesine geliyoruz. Yavuz Sultan Selim Kars’ı doğu seferinde almayı başaramıyor. Kanuni Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılıyor.
Daha sonra Namık Kemal’in dedesinin evi ile karşılaşıyoruz. Minyatürlerden oluşmuş bir bahçeye sahip. Şimdi âşıklar evi olarak hizmet etmekte. Bugünkü son durağımız bir Gregorien kilisesi olan Fethiye Cami. 19. Yüzyıl sonunda Rus askerleri bu bölgeye gelince ibadetlerini yapabilmek için bu kiliseyi yapmışlar. 1985 yılında iki minare ilave edilerek camiye çevrilmiş.
Artık otele dönme vakti. Çünkü Orhan Pamuk’un Kar kitabının söyleşisini yapacağız. Zaman, mekân tanımadan kitap ile sohbet devam ediyor.
Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü. Kitap sohbetimizin ardından Klüp Şehir’de şık bir sofrada Sevgi Yemeği yiyoruz.
Güneşli bir güne merhaba diyoruz. Hava sıcaklığı her ne kadar -13’ü gösterse de üşümüyoruz. Kars’taki en önemli duraklardan biri de elbette Arkeoloji Müzesi. Anadolu’da yaşamış bir dinazor olan trinazorun kemikleri ile karşılaşıyoruz. Bölgenin soğuk olmasından dolayı kıl keçeciliği gelişmiş. İşleyen kişilerin duygu, düşünce ve ekonomik durumlarını aktardığı kilimleri, eğer örtüleri ve sandıklara serilen örtüleri görüyoruz. Müzenin bahçesinde son olarak 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşanın vagonunu geziyoruz.
Çıldır Donunca Masal Başlar
İstikametimiz Çıldır. Çıldır yolunda “Hayal Dünyasına Açılan Kapı Kütüphanesi” yazısı ile karşılaşıyoruz. Sönmüş volkanların arasında kalan 125 km karelik Türkiye’nin ilk donan gölü. Hiçbir kaynaktan beslenmediği için donması kolay oluyor. Mayıs ayında büyük bir çatırtı ile buz kırılmaya başlıyor. Derinliği 130 metre. Donmuş göl, bembeyaz dağlar ve bulutlar sanki birbirine geçmiş tek vücut olmuş.
“Çıldır Donunca Masal Başlar” demiş birileri. Donmuş bir gölün üzerinde olduğunuzu anlamak güç. Çünkü her yer karla kaplı. Bu beyazlığın içerisinde karla uymayan tek tablo karın üzerindeki Mavi Kayık. Kayık bizi yaza kadar bekleyecek. Şimdi ki aracımız gelin gibi süslenmiş iki atın çektiği kızaklar. Kızakla gölün üzerinde bulutlara doğru yolculuk yapıyoruz sanki. Özgürlüğün tadını, kendimizi bembeyaz örtü serilmiş bir yatağa atar gibi, karların üzerine atarak çıkartıyoruz. Öğle yemeğimiz Çıldır’da buz kırılarak avlanan yöreye özgü göl balığı.
2 saatlik yolculuktan sonra otelimize geri dönüyoruz. Kars’ı özel kılan bir diğer yöresel doku ise kentin bir âşıklar diyarı olması. Bu akşam Âşık Ersarı ve Âşık Şahbazoğlu’nun tatlı tatlı atışmalarını izliyoruz.
İşte size âşıklarımızın atışması:
– Yüce dağlar zirvesinde kar ile övünür
– Cananına can diyenler yar ile övünür
– Gönül bağı gül gülüstan bar ile övünür
– Şeyda bülbülün feryadı figan olsun bu gece
Diğer Aşığımız cevap verir:
– Yürek yanar dertli çalan benim baksan sazıma
– Hasret çektim akıl ermez hem yazıma kışıma
– Hiçbir vatan olmaz baksan benim güzel Kars’ıma
– Heç kimse ney âşık Bilal kurban olsun bu geceye
Kars’ta âşıklar için oluşturulan “Âşıklar Otağı’’ ile yüzyıllardır süren âşıklık geleneğinin korunması sağlanıyor.
Kars’taki son günümüz. Kitap ile Sohbet dostlarının katkıları ile aldığımız kitap, kırtasiye ve etkinlik malzemelerini merkezdeki Namık Kemal İlkokulu’na getirdik. Orada ki küçük dostlarımız bizi sıcacık bakışları ile karşıladı ve gülücükleri ile yolcu etti. Umarım hayalleri ve gülen gözleri hiçbir zaman solmaz.
Kars’a gelip de peynir almadan dönülmez dedik. Kentin hemen her noktasında peynir dükkânları var. Rus işgali yıllarından Ruslar tarafından Kars’a yerleştirilen etnik bir grup olan Malakan’lar Kars’ın bugün bir peynir cenneti olmasına önayak olmuşlar. Gravyer, Çeçil ve Kaşar en önemli peynirleri. Bunun yanında Karakovan ve Çiçek Balı da Kars’ın olmaz ise olmazlarından.
Serhat şehri Kars’a elveda deyip havalimanına doğru yola çıkıyoruz. Yeni yolculuklara yeni kitaplar ile çıkmak dileği hepimizin dilinde…
Yeşim Santaş Dere