Seydi Murat Koç ile Özel Söyleşi

Seydi Murat Koç kimdir? Bize kendinizden bahseder misiniz?

Seydi Murat Koç 1981 yılında Akşehir’de doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimlerini Akşehir’de tamamladı. Üniversite eğitimi için Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği bölümünü kazanarak İstanbul’a gelmiş birisidir aslında. Bu süre zarfında ilk defa küçük bir şehirden çıkıp büyük bir şehre gelmem Marmara Üniversitesi’ni kazanmamla oldu.4 yıllık eğitimimi tamamladıktan sonra yine aynı üniversitede yüksek lisans ve buna ek olarak Mimar Sinan Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimlerimi tamamladım.2008 yılında Doğuş Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım ve halen aynı kurumda devam etmekteyim. İstanbul’da farklı farklı yerlerde atölyelerim oldu. Çeşitli yerler ve mekanlar değiştirdim. Şu an Kadıköy Moda’daki atölyemde üretimlerime devam ediyorum.

Sizi güzel sanatlara yönlendiren sebepler nelerdir?

Beni güzel sanatlara yönlendiren nedenleri şöyle açıklayabilirim. Hep çizdiğim işlerle fark yaratıyordum etrafımda. Çizimlerimi gören hemen hemen herkesten  “Sen güzel resim yapıyorsun, ne kadar iyi işler çıkarıyorsun” gibi motivasyonumu daha da arttıran destekleyici yorumlar alıyordum. Evet, gerçekten resim yapmayı seviyordum. Yorumlar karşısında belli ki güzel resim yapıyorum diye düşünmeye başladım.      Fakat profesyonel anlamda Güzel Sanatlar fakültelerinin olduğunu, bu fakültelerde resim bölümlerinin olduğunu bilmiyordum. Belli çizimlerim vardı. Her deftere, her şeye çiziyordum. Bu konuda bana yol gösteren, çizimlerimi fark eden lisedeki matematik öğretmenimdi. “Çok yeteneklisin. Ve senin Güzel Sanatlar Fakültelerine gitmen lazım” diyerek beni yönlendirdi. Çok küçük bir şehirde, internetin olmadığı bir dönemde çok iyi resimler yapıyordum fakat bu yeteneğimin fakülte ile destekleneceği konusunda yeterli bilgiye sahip değildim. O güne kadar hiçbir zaman hiçbir hocamdan da böyle bir bilgi gelmemişti. Trajikomik bir durum var ortada. Hiçbir hocamdan böyle bir şeyin eğitimini alabilirsin önerisi gelmedi, matematik hocamdan geldi. Yeteneğimi kurslarla destekleyeceğimi ve ardından Güzel Sanatlar Fakültelerinin yetenek sınavlarını kazanarak bu alanda üniversite eğitimimi alabileceğimi söyledi. Beni İsmet Şen Hoca’ya yönlendirdi. Böylece İsmet Hoca ve Saadet Hoca’nın Akşehir’de kurdukları “Seçenek Resim Atölyesi” inde yetiştim. Atölye bende bambaşka bir çığır açtı. İlk klasik müziği orda dinledim. İlk klasik resimleri, Leonardo, Michelangelo, Raffaello gibi Rönesans Dönemi’nin büyük ustalarının eserlerini oradaki kitaplarda gördüm. İlk defa farklı bir dünyayla tanıştığımı düşündüm. Orada sanatla iç içe olduğum dönemde kendime şöyle dedim: “Ben kesinlikle ressam olmalıyım ve Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gitmeliyim.” İlk girdiğim sınav Marmara Üniversitesi’nin yetenek sınavıydı ve ilk girdiğim sınavı kazandım. Eğitimlerim sayesinde birçok sergilerde yer almaya ve yarışmalara katılmaya başladım. Bu şekilde Seydi Murat Koç’un sanat serüveni başlamış oldu.

10X10 sergisine değinecek olursak, bu sergide yer alma serüveninizden ve sergideki eserlerinizden bahseder misiniz?

Küratör Işık Hanım 1 yıl öncesinden sergi hakkında bilgi vermişti .Her yıl düzenli olarak Eylül ayında 10 sanatçıdan 10 tane çalışmanın sanatseverlerle buluşacağı bir sergi.100 eserlik bir sergi gerçekleştiriliyor. Sıcak baktığım bir projeydi. Fakat benim farklı galerilerle de çalışmalarım olduğu için aynı dönemlerle çakışmaması adına ilk olarak kesin bir sonuç verememiştim. Daha sonra projenin samimiyetine ve enerjisine, projenin kendi dinamiklerine inandığım için kabul ettim, ardından 10 tane iş atölyeden seçtim .10 tane işi seçerken çeşitli dönelerimden örnekler olsun istedim. Bunların arasında 4 farklı konseptle ürettiğim dönelerimden işler var. Onlardan en eski olan 2008 , en yeni olan ise 2021 yılına ait. Yani geniş bir skala var. 2008 yılındaki Sıçramalar serisinden 3 iş, 2012 yılındaki Vertigo serisinden 2 iş, daha sonra Tabula Rasa serisinden 4 tane iş ve son olarak İnsanlar Alemi serisinden de 1 tane iş olmak üzere 10 tane çalışmam var çeşitli boyutlarda. Ben isim listesine baktığım zaman diğer 9 sanatçıyı da gayet başarılı buldum. Açıkçası iyi bir seçkiydi. Ve bu projede dil olarak kendi aralarında paslaşan bütünsel işler de var. Tamamen farklı işler de var. Buradaki bu zenginlik beni çekiyor ve böylece farklı dönemlerimdeki çalışmalarım bu sergi ile izleyiciye sunulmuş oluyor.

10X10 sergisi için eser seçimi nasıl yapıldı?

Eser seçimini küratör Işık Hanım tamamen bana bıraktı. Ben de 4 farklı seriden bir derleme yaptım. Birbirine benzer eserler olmasını istemediğim için, 4 farklı seriden derlemeyi tercih ettim. Çünkü bu sergide 10 sanatçı ve 10 farklı eser yer alıyor. Ben de bu düşünceden yola çıkarak kendi eserlerimin de farklı olmasını ve her dönemimden referanslar vermesini istedim. İzleyiciye hangi dönemlerde neler yaptığımı gösteren küçük bir retrospektif sunuyorum.

Sanat eserlerinizde işlediğiniz konular nelerdir?

İlk olarak İnsanlar Alemi serimden örnek verecek olursam :burada bir ironi var .Şehirde yaşayan beyaz yakalıyı trajikomik bir şekilde ele alıyorum .  Yaklaşık 15 tane serim var. Bu 15 seri içerisinde kaotik ve sosyo-politik konulara ait çalışmaların hâkim olduğunu görebiliyoruz.

Ama son dönemlerde biraz daha eğlenceli konulara ağırlık vermeye başladım. Çok fazla kentsel dönüşümle ilgili çalışmalar yaptım. Daha önce Hades serisinde , görünenin ardındaki görünmeyen şehir gerçeği, şehrin daha karanlık yüzü, kaotik ve kendi yaşam stili vardı. Tabula Rasa serisi de yine kentsel dönüşüm temalı bir çalışma fakat bu çalışmayı umut vererek anlatmaya başlamıştım. İnsanlar Alemi serisine tekrar dönecek olursam; Turgut Uyar’ın Geyikli Gece isimli şiirini okuduktan sonra çok etkilenmiştim. Ve o şiirde bahsedilmek istenen ana fikirlerden birisi de kaotik, kozmopolit metropolden çıkmak ,daha dingin bir hayata kaçmak istiyorsan doğaya git ve geyikli geceyi bul. Doğaya aitsin ve doğada yaşantını devam ettirmelisin gibi bir mesajı vardı. İnsanlar Alemi serisinde bu şiirden yola çıkarak metropol insanlarının şehirde sıkışmışlığını anlatmaya çalıştım.

Eserlerimi sosyo-politik durumdan ve yaşadığım çevreden ayrıca kendimden referanslar alarak yapıyorum. Bunları hep eskizlerle yapıyorum. Belki yaklaşık 5 yıl süresince düşündüğüm birçok seri ve başlıklar var. Daha önceden düşündüğüm ve önceden tasarladığım seriler de var .Hatta hem düşünce hem de kâğıtta tasarlanmış olarak oluşturduğum birçok eskiz var. Eserlerimi olabildiğince güncel ve o dönemin dinamiklerine göre seçiyorum. Birçok çalışmam kendi içinde beslenip referanslanarak oluşturuluyor.

Sanat tarihinde sizi etkileyen sanatçılar kimlerdir? Feyz aldığınız dönem ve akımlar hangileridir?

Resme ilk başladığım zamanlarda Rönesansla tanıştım. Ardından üniversiteye başladığım zaman primitifler, Gotik Dönem’den itibaren işlediğim konular vardı .Her dönem ve her dönemin kendi içindeki sanatçılar beni etkilemiştir. Mesela, Rönesans Dönemi’ne baktığımızda Michelangelo’nun heykelleri, Leonardo’nun sfumato tekniği beni çok fazla etkilemişti. Biraz daha ilerlediğimizde El Greco’nun maniyerizm etkisi, abartılı ve uzun boylu figürleri ,diğer taraftan Barok Dönem’den Tiziano, Tintoretto, Rubens gibi sanatçıların eserleri çarpıcı bir şekilde etkiliyor. Daha sonra Rokoko Dönemi’nde Antoine Watteau ‘nun çalışmalarından etkilenmiştim. Özellikle Antoine Watteau’nun tiyatrodan ilham aldığı aktör Gilles serisi beni çok etkilemişti . Hatta aktör Gilles’nin frontal duruşu , ilerleyen zamanlarda benim Tabula Rasa serisindeki yapacağım figürlerin referansı olmuştur. İlerleyen zaman dilimlerinde modernizme, pop-art’a geldiğimizde Andy Warhol’un baskıyla olan ilişkisi de beni etkilemiştir. Çünkü ben de üniversite 2.  sınıftan itibaren baskıya çok fazla kanalize oldum. Gravür, taş baskı gibi. Çok fazla özgün baskı eser ürettim. Özgün baskıyla resmi birleştirmeye başladım ve bu linol baskıların çoğunluğunu tuval bezi üzerine yapmaya başladım. Ve onun üzerinden boyayla müdahale etmeye başladım. Bu anlamda pop art döneminde baskıyı her türlü yüzeyde kullanmasıyla beni Andy Warhol çok fazla etkilemiştir. Sadece kâğıt yüzeyi değil her türlü yüzeyi kullanarak eserlerini üretmesi beni çok etkilemiştir. Kübizm Döneminde ise Braque, Picasso. Önceki döneme ait referanslardan bahsedecek olursam Ekspresyonizm, Post Ekspresyonizm, Post Empresyonizm var. Orada Kübizm’e referans olan Cézanne’ı görüyorsunuz.

Günümüze doğru yaklaştığımızda Freud’un figür anlayışı ve o dönemler beni çok etkilemiştir. Hatta İnsanlar Alemine ait serimdeki geyiklerin üzerinde Freudizyak bir insan ve hayvan karışımı lekeler , referanslar bulabilirsiniz. Beni sanat tarihindeki her dönem beslemiştir. NFT’lerden, dijital sanattan da besleniyorum. Kendim de dijital işler üretiyorum ki bir dönem yaptığım Yerden Yüksek 1, Yerden Yüksek 2 serilerim ve Vertigo serilerimin tamamı dijital eskizlerdir. Bütün kurgularını foto manipülasyon yaparak hazırladığım işlerdi ve sonra tuvale aktarıyordum. Tabula Rasa ve diğer serilerimin eskizlerini elle yaparken, Vertigo ve Yerden Yüksek serilerimin hepsi dijital alt yapıya dayanır. Ardından tuvale aktarılır. Çağın gerektirdiği her materyalle ve her düşünceyle paralellik kurdum. Tüm dönemlerden yararlanmaya çalıştım ve sanatımda hepsini severek de kullandım. Artık günümüzde sınırlar kalktı. Çünkü disiplinler arası geçişleri gerçekleştirebilmek ve multidisipliner yaklaşımı benimsemek önemli. Ben heykel de yapıyorum. Heykeli -readymade- hazır malzemeden kullanıyorum. Üç boyutlu nesneleri de üç boyutlu yapacağım işleri de -readymade- hazır malzeme kullanarak üretiyorum. Bu nedenle benim çalışacağım konuları destekleyecek tüm materyallere açığım. Tabii ki konseptler ve konular halinde çalıştığım için her konsept ve her konunun kendi içinde bir bütünlüğü var zaten . Bir sergi çıkardığım zaman o serginin kendi içerisinde bir bütünlüğü var. Fakat bazı dönemler bir sonraki açtığım sergi bir önceki sergiyle bazı benzer teknik referanslar barındırsa da konu olarak bambaşka bir şekilde cereyan edebiliyor. O anki kendi içinde bulunduğum sosyo-politik duruma, biriktirdiğim eskizlere, içinde bulunduğum ana ve bana göre değişiyor.

Son olarak sanatla ilgilenen gençlere nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

Cesaret çok önemli. Ne yapmak istedikleri de önemli. Sanatta biraz cesur olmak lazım, mücadeleci olmak lazım. Ülkemize biraz bu özellikler gerekiyor. Sanat yapmak zor. Çünkü ülke ekonomileri belli ve bu ekonomik durumda sanatçının işi çok zor. Cesaretli olmalarını diliyorum. Tek düze değil, her disiplinden ve çok çeşitli beslensinler. Beslenecekleri kaynaklar sanatın her dalı olabileceği gibi, işitsel sanatlar, görsel sanatlar ya da mühendislik alanları gibi alanlar çok besleyici olabilir. İlgi alanlarının değiştiği noktalarda da kendilerini sınırlandırmasınlar. Örneğin, resim yapmayı seven biri aynı zamanda maket yapmayı da sevebilir. Farklı disiplinler kendi aralarında o kadar güzel birleşebilir ki. Kendi ilgilendikleri ve ilgilenmek istedikleri tüm alanlara sanatlarında yer versinler. Bu durum sanatlarını mutlaka besleyecektir. Bu yüzden tek düze beslenmemeye özen göstersinler. Tuval üzerine resim yapan biri için de böyle. Nasıl beslendiğini sorgulamalı. Edebiyattan mı, sinemadan veya tiyatrodan mı, modadan mı, tekstilden mi, sahneden mi, sahne dekordan mı, mühendislikten mi besleniyorsun? Yani bu durumu daldan dala olarak algılamasınlar. Sanat alanı sınırlı değildir. Multidisiplinerdir. Anlatmak istedikleri sanatın dilini, her türlü materyalleri kullanarak yapabilirler. Örneğin mühendislikten beslenerek kinetik heykeller yapıp onu sergileyebilirler. Bu, iş üretmektir. Gençlerin sanatlarını birçok alandan beslenerek üretmelerini ve bunu önemsemelerini tavsiye ediyorum.

Röportaj: Rabia Çolak

Önceki İçerikHakan Sökmen’den Yeni Roman: Mimar Sinan’ın Kayıp Kafatası
Sonraki İçerikİstanbul Concept Gallery – 10×10 Sergisi
Rabia Çolak
Hayatımın en güzel iki eylemi yazmak ve okumak. Yazarken ve okurken dünya bir süreliğine sessizliğini koruyor. Dünya sessizlik anını yaşarken ben hayallere dalıyorum. Hayal kurarken de bir şeyler öğrenebileceğimi biliyorum çünkü. Bu yüzden var olduğum süre boyunca hep öğrenci kalmaya talibim. Sanat ,edebiyat ,flamenko , tarih, arkeoloji ilgi alanlarım arasında yer alıyor. Çok yönlü bir kişiliğim olsa da tek bir alanda, finans alanında uzun yıllar sektör deneyimi elde ettikten sonra sanat tarihi üzerinde araştırmalar yapmaya başladım. Şu an Gebze Teknik Üniversitesi’nde ekonomi yüksek lisansı yapıp, eş zamanlı olarak İtalya’da bulunan Bari Üniversitesi’nde Prof.Mariantonietta Intonti’ nin yürüttüğü ‘Sürdürülebilirlik Finans’ çalışmalarında gönüllü araştırmacı olarak yer alıyorum. Sanat tarihine olan ilgimi ekonomi eğitimimle harmanlayarak araştırmalarıma sanat ekonomisi üzerinden devam etmek hayallerim arasında. Pablo Picasso’nun da dediği gibi ‘Hayal ettiğiniz her şey gerçektir.’