Karadeniz’de fındık bahçelerinde fındık toplanırken uygulanan bir yöntem vardır. Fındık toplayan işçilerin arkasından “başakçılar” dedikleri bir grup gider. Bunlar dallar arasında saklanan, yere düşüp otlar arasında kalıp, işçiler tarafından görülemeyen fındıkları toplarlar. Bu işi de genellikle evin çocukları yapar. “Başak edilen” fındıklardan elde edilen gelir onların harçlığıdır. Bir kitabın tanıtım yazısına neden böyle bir giriş yazılmış düşünebilirsiniz. İşte ben de bir kitapçıya ya da sahafa girdiğimde veya internetten kitap alışverişi yaparken kendimi aynı bu başakçılar gibi hissederim. Hep gözden kaçırılanı ararım, hep bir şey benden gizleniyormuş gibi gezerim. O raflar arasında kalanı, kitaplığa ters konmuş, arkada kalmış olanı ararım. Hiç kimse beni son çıkanlar ya da çok satanlar bölümü önünde göremez. Bu filmde de böyledir.
Böyle olmasaydım Simonetta’nın Bademleri’ni ya da Salai’nin Yumurtası’nı okuyabilir miydim? Salai’nin Yumurtası, kaderin cilvesi gibi yüzünü gösterdi bana ve kitapçıda aranıp dururken karşıma çıktı Leonardo Da Vinci’nin çırağı ve evlatlığı olan Salai’nin hikayesi. Bu polisiyeyi andıran bir roman. Gerçek mahkeme tutanaklarından yola çıkılarak hazırlanmış.
Hikâyeye göre Amerika yeni keşfedilmiştir. Da Vinci yeni dünya haritasını çizmek için artık üç kıtadan yararlanmak gerektiğini anlamıştır. Salai’yi işine yarayacak bir evrakı bulması için görevlendirir fakat Salai başını derde sokar ve mahkemeye düşer. İşte Salai’nin başından geçenleri anlattığı bu mahkeme tutanaklarını baz alır kitap. Biraz mizahi bir dili var. Olayların gerçekliği alt metinlerle desteklenmiş.
Bu kitabı okumasam üzülürdüm doğrusu… Peki ya keşfedemeseydim Elif Ayla’nın Kalbin Limon Hali’ni? Okuyabilir miydim o sıcak yolculukta, her hikâyesinde ayrı bir buz gibi şerbetin tarifinin de olduğu o hikayeleri? Ya da Günhan Kuşkanat’ın Evvel Aşklar Masalı’nda kâh saraylarda kâh Galata’ya giden dehlizlerde dolaşabilir miydim? Beni yüzyıllar boyu sürecek bir hikyenin içine sokan Engin Gençtan’ın Kızarmış Palamutun Kokusu’nu okuyabilir miydim eğer bir kitap başakçısı olmasam?
Gelelim Simonetta’nın Bademleri’ne… Yazarı Marina Fiorato, yarı Venediklidir. Oxford Üniversitesi Tarih Bölümü’nden ve Shakespeare oyunlarının tarihsel kaynak olarak önemi üzerine uzmanlaştığı Venedik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra bir de sanat tarihi okumuştur. Halen bir illüstratör, aktris ve film eleştirmeni olarak çalışıyor.
Simonetta’nın Bademleri, Ortaçağ İtalya’sında İtalya Savaşlarının gölgesinde yaşanan, sanatla iç içe bir aşk hikâyesini anlatıyor.
Güzeller güzeli Simonetta çok da zengindir. Kocasını savaşta kaybetmiştir. Leonardo da Vinci’nin, yaşadığı şehre, kilisenin fresklerini yapması için gönderdiği gözde çırağı Bernardo Luini, Simonetta’nın güzelliğinden öylesine etkilenir ki, onu ölümsüzleştirmek ister. Saronno Kilisesi’nin fresklerine Meryem Ana’nın yüzü olarak çizdiği yüz, aslında Simonetta’nın yüzüdür. Sonunda ressam ve modeli birbirlerine âşık olurlar. Simonetta, Luini’nin aşkına, badem özünden yeni bir içki yaratarak karşılık verir: Bu içki ünlü Amaretto di Saronno’dur.
Kitapta hoşuma giden birkaç ayrıntıdan da söz etmek isterim. Mimar Sinan’ın Selimiye Cami’nin sütunlarından birine sakladığı ters lale gibi, Luini’ni de kilisedeki fresklerde çizdiği bir çocuğun saçlarını, onun Musevi olduğunu vurgulamak için kırmızıya boyar. Aksi halde bir Hristiyan ibadethanesinde onun yüzünü kullanarak ona haksızlık yaptığını düşünecektir. Koca Sinan da, lale bahçesini cami inşası için bağışlamak istemeyen kadının aksiliğini o ters lale ile sembolize etmişti. Bu benzer yaklaşım, bana çok ilginç geldi.
Kitapta ayrıca Rönesans İtalya’sında, Yahudilerin yaşamına ait de pek çok bilgi bulunuyor. Birbirinden bağımsız gelişen iki hikâye öyle sürpriz bir şekilde birbirine bağlanıyor ki, kitaba ayrı bir tat katıyor.
Dostluk, aşk, sevgi, ihanet, sadakat, sanat her şey harman olmuş, bu kitapta önümüze gelmiş.
Yazıya tatlı bir nokta koyayım ve Amaretto likörlü bir kek tarifi ile bitireyim…
- 1 paket hazır kek karışımı
- 1paket pişmeden hazırlanan vanilyalı puding
- 4 yumurta
- ¼ badem çay kaşığı badem özü
- 2 yemek kaşığı Amaretto likörü
- Yarım bardak su
- yarım fincan sıvı yağ
- yarım fincan Amaretto likörü( kek piştikten sonra kullanılmak için)
- 1 su bardağı pudra şekeri
Yapılışı: Geniş bir kapta, kek karışımı, yumurta, vanilyalı puding, su, yağ, badem özü ve Amaretto (2 yemek kaşığı) ile bir kek hazırlayın. Kalıba döküp, önceden yarım saat kadar ısıtılmış 175 derecelik fırında pişirin.
Su, yarım bardak Amaretto likörü ve pudra şekeri ile pürüzsüz bir karışım hazırlayın ve pişen kekin üzerine sürün.
Afiyetle…