Kadının birey olarak varlığını, binyıllardır halen konumlandıramıyor olmaktan yana çok dertliyiz. Kadın birey midir? Kadın eş midir? Kadın özgür müdür? Kadın nedir? Halen her dönem çağdaş toplumlarının tartışma ve uygulama sorunu olarak devam eden sorular.
Çocukken, türlü seçme masallarla büyütülüyoruz. Erkek çocuklarına cadı tarafından prensesi kurtaran kahramanın hikayeleri anlatılırken, kız çocuklarına, kral kızı olarak doğan ve doğduğu gün ceza yiyen, genç kız olunca erkek kahramanlar tarafından kurtarılan prenseslerin hikayelerini anlatıyoruz. Daha çocukken kadınlık imajımız bizlere, doğuştan cezalı, her daim naif, kırılgan, başı sıkıştı mı desteğe ihtiyacı olan, kendi başına mücadele edemeyen bir birey olduğumuz öğretiliyor. Kadınların küçük yaştan içindeki özgürlük, girişimcilik ve kahramanlık hisleri masallar ninnilerle desteklenerek itinayla ‘sindir’ iliyor.
Kadın, ister kırsalda hiç eğitim almamış olsun evde tarlada çalışsın, ister şehirde akademik eğitim alsın ve kariyer sahibi olsun, içinde yatan Sindrella’yı tamamen yok edemiyor. Nice başarılı iş kadını arkadaşım hayatının belli bir noktasında bazen şaka yollu da olsa ‘Azcık koca parası yiyeydik iyiydi’ der. Her an evine güvenli kalesine dönecek ve kahramanının koruması altına girecek eğilimi göstermektedir. Kadının her an himayeye dönecek durumu iş hayatındaki yönetici kararlarına bile yansır. Bir kadın çalışan üst kademeye başvurduğunda, bekarsa koca bulur işten ayrılır, evliyse çocuk doğurur işten ayrılır, çocukluysa evinde çocuklarına bakmak ister gün gelir işten ayrılır hikayesine dönmektedir. Algı şudur ki, her ne olursa olsun gün gelir bir erkeğin himayesine girilir. Bu toplumun genel düşüncesinde olmasının haricinde, asıl kadının kendi içinde oluşan bir olgudur.
Collete Dowling’in Sindrella Kompleksi kitabında geçen bir bölümünde durumu şöyle bir örnekle açıklar: ‘Keseli hayvanlar gibi bir başkasının derisinin altında yaşamak isterdim. Emniyette olmayı, bakılıp gözetiliyor olmayı, havadan, hatta yaşamdan daha çok isterdim.’ Kadının aldığı nefesten daha çok bir korunakla yaşaması ve hep onunla var olma isteğinin olması. Kadın bu uğurda neleri göze alıyor veya göz ardı ediyor.
Kadının, beraber olduğu erkeğin ağır şiddetine, maddi imkânlarından vazgeçemediğinden katlanması, akademik eğitim alan ve kariyer yaparken ‘Eyvah evde mi kalıyorum, henüz bir hayırlı kısmetim çıkmadı’ diye düşünmesi, hayal ettiği bir girişim hikâyesinde ‘Aman kadın başıma ne yaparım şimdi’ diye düşünceler sonucu hayalinden vazgeçmesi, deri altında yaşayan keseli hayvan bilinçaltının bazı sonuçlarıdır.
Aslında bazen ve bazı cesaretli kadınlar tarafından kırılmaktadır. Ne zaman? Beraber olduğu erkekten ayrıldığında… Kendine yepyeni bir hayat kurmaya cesaret eden kadın, kendi başına ne çok kahramanlık hikâyeleri yazar. Hatta bir kısmı, hiç maddi imkanı olmasa da yoktan var ederek hem de.
Sevdiği erkekle hayatını sürdürürken de kadın bunu yapabilir aslında.
Kadının içindeki yoktan var edebilme gücünü hiçbir masal keşfetmemiştir.
Şayet kız çocuklarınıza akşam güzel masallar anlatmak istiyorsanız cesaretli kızların hikayelerini anlatın.
Ejderhaları çevik hareketleri ve aklıyla, kötü cadıyı iyiliğiyle, aslanları merhameti ve sevgisi ile yenen ve tüm bunları yaparken sadece kendi gücünü kullanan kızların hikayesini anlatın. Böylece daha küçük yaşta bilinci, bir erkeğin himayesinde yaşamaktan vazgeçer ve kendini gücünü keşfeder. Erkeğin koltuğunun altında bakılıp gözetilme duygusundan arınır. Bir hikaye anlattık ve her şey yoluna mı girdi diyeceksiniz. Eşitlik kavramı ilk bu noktada gelişmeye başlar. Zaman içinde, seçtiği erkekle hayat arkadaşlığını sürdürürken sevgi, güven ve paylaşıma önem verir.
Didem Yeşim Pektok