Uzun bir aradan sonra merhaba…
Yine bir başarı hikayesiyle karşınızdayım ama bu sefer her şeyi okuyucuya göre yeniledim. Sıradan bir kadın sözü içime işlemiş durumda! En sıradan göründüğümüz anlarda bile aslında hepimiz çok özeliz…O zaman 5 soruda hiç sıkılmadan okuyabileceğiniz mini röportajıma başlıyorum.
1-Merhaba Yeşimcim bize kendinden bahseder misin? Evet Yeşim Pektok kimdir? Neler yapar? İlgi alanları nelerdir?
Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümlerinden mezunum. Otuz yıldır çalışma hayatının içindeyim. On beş yıldır, bilişim teknolojileri alanında eğitim veren özel bir eğitim kurumunun resmi marka sahibi ve genel direktörüyüm. Edebiyat ve görsel sanata ilgiliyim. Üyesi bulunduğu derneklerde burslu öğrencilerle kitap ile sohbet etkinliği gerçekleştiriyorum. 2019 yılından beri illüstratif nakış sanatıyla ilgilenmekteyim. Türkiye’deki nakış sanatına; el yapımı kâğıda nakış, fotoğrafa nakış gibi yeni çalışmalar ile katkı sağlamaktayım.
2-Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim Yeşimcim, sana bu aralar özellikle ilgimi çeken ipliğin sanata dönüşme şekli hakkında sorularım olacak… Nakışla tanışmanız nasıl oldu ve onu hayatında nereye koydun?
Ben her yıl yeni bir yetenek kazanma gayretindeyim. 2019 yılında doğum günümde kendime bir günlük nakış eğitimi hediye ettim. (Doğum günlerimde kendime hediye almak adetimdir.) O eğitime kadar arada sökük dikmek dışında iğne ve iplikle bir araya gelmemiştim. Eğitim ve sonrasında hazır olan şablonlar üzerinden çalışmalar yaptım. Bu beni hiç mutlu etmedi ve hevesimi kaçırdı. Uzunca bir süre sonra, çektiğim farklı mekân ve doğa fotoğraflarımdan esinlenerek kumaşa kendi çizdiğim motiflerle nakış yapmaya başladım. Araştırma merakım sayesinde, bu alanda farklı çalışmalar yapan yeni insanlar tanıdım. Kendime has çalışmalarımı oluşturmaya da böylece başlamış oldum. 2021 yılından bu yana estetik ve kavramsal olarak kağıt ve eski fotoğraflar üzerinden nakış tekniğiyle çalışıyorum. 1900’lü yılların başından itibaren basılmış özellikle siyah beyaz imzalı fotoğraflara çalışmayı tercih ediyorum…
3-Sosyal medya üzerinden seni yakın takip ettiğim için yazdığın minik bir içerik etiketi ilgimi çekti. Orada nakışla kendini özdeşleştirirken ‘sıradan bir kadının hikayesi’ diyordun… Sence nakışın sıradan bir kadının hayatına nasıl etkileri olabilir?
Ben bir iş insanıyım, bazı sivil toplum kuruluşlarında aktif görevlerim var ve aynı zamanda anneyim. Kişinin farklı sorumluluklar aldığı bir hayat rutininde, farklı ilgi alanlarını, soluklanma ve odaklanma imkânı olarak görüyorum. Bazen dostlarım yaptığım çalışmaları görünce kendileri emekli olunca öğretmemi isterler. Hayatta istediğimiz şeylerin bir engele dahil olmadığını düşünüyorum. Doğru zamanda doğru yerde ve kendimize emek harcayarak istediğimiz pek çok şeyi yapabiliriz. Bu belki bir sahil kenarında kahve eşliğinde kitap okumak olur, kimi zamanda nakış yapmak. Sıradan yaşamımın içinde nakış benim içim hobi olmanın oldukça ötesinde ve önemli bir parçası oldu…
4- Yukarıdaki verdiğin bilgilere göre nakışa, sanatla gelen terapi diyebilir miyiz? VE bu konuda ne gibi çalışmaların var?
Kişinin kendine odaklandığı ve verimle üretebildiği her eylemi bir rahatlama aracı olarak nitelendirilebilir. Nakış artık benim için az önce de belirttiğim gibi hobi olmanın ötesine geçmiş durumda, senin de dediğin gibi ona sanatla gelen terapi diyebilirim ve herkese bu ilacı tavsiye de edebilirim. Sabah uyandığımda kalkma nedenlerimin arasında yer alıyor. Yaptığım çalışmalar belli bir sistem dahilinde işliyor. Eski fotoğrafları seçerken çalıştığım sahaflar var, elde ettiğim fotoğrafların hepsini yapım projeme göre arşivliyor ve her yıl muhakkak bir hikaye ile onları nakışlıyorum. Mevsim ‘kut’lamalarına başlarken projemi el yapımı geri dönüşüm kağıtlarına yapmak istedim ve bu konuda üretim yapan kağıtçılarla çalıştım. Sonrasında ise, mevsim ‘kut’laması projesi sanat çevrelerinin dikkatini çekti, kent ve doğa ilişkisini konu alan bir sergiye davet aldım.
5- Seni kut’luyorum ve son soruma geçiyorum. Buradan okuyucuya iletmek istediğin bir mesajın var mı?
Nietzsche’nin çok sevdiğim bir sözü vardır: “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla dayanabilir.” Tutkunuz her neyse onu bırakmayın. Bir insan birkaç tutkunun da sahibi olabilir. Yapabileceğinize inandığınız şeyleri çevreniz anlamlandıramazsa bile, siz inandığınız şeyden asla vazgeçmeyin. Martı Dergisi’ndeki bir önceki röportajımda Mevsim kutlaması yapmak istediğimi belki sergi de açabileceğimi söylemişim. Şimdi tekrar dönüp okuyunca gözüm doldu. Evrene attığımız istek mesajı, biz ona emek harcamadan karşılığını bulamıyor… O yüzden emek emek emek diyorum.
Bu güzel sohbet için sana çok teşekkür ederim. Emeğin anlamını bizlere çok güzel vurguladın. Her zaman başarıların daim ve hayallerin gerçek olsun!
Not: 6 -20 Kasım 2023 tarihleri arasında Art 212 Nişantaşı’nda İpliğin Senfonisi Sergisi sizleri bekliyor.
Sevgiler…
Elif Alim