“Size Özel” İndirim

Bu gün,

O gün,

8 Mart.

Sabahları gözümü açar açmaz herkes gibi bende ilk önce telefona bakıyorum, zira alarm için kurduğum ayrıca bir saatim yok. Ve ne hikmetse güne başlamadan hemen önce gözler, yeşil kutucukların kenarında oluşan kırmızı nokta üzerindeki rakamlara takılıyor. Ve başlıyorum mesajlar, elektronik postalar, sosyal medya arasında mini bir tura. “SİZE ÖZEL” kampanyalar silsilesine dahil olduğumu görüyorum.

Yıl boyunca her ay indirim yapmaya uygun bir gün mutlaka vardır. Bayramda seyranda, yeni yılda yaptıkları gibi yıl boyu bitmeyen “ÖZEL” indirim. İndirim yapılacak özel gün kalmadıysa sorun yok “SİZE ÖZEL KAMPANYA” adı altında bir indirim mutlaka yapılır. Bizler bu ve benzeri indirimleri öyle benimsedik öyle benimsedik ki, indirim adı altındaki her “İNDİRİM”in hakkımız olduğunu sandığımız için ses çıkarmıyoruz.

Mesela biz bir yılı 365 gün “İNSANCA” yaşadığımızı sanırken, indirimsiz bir günümüz geçmiyormuş meğer.

Biri çıkıp diyor ki “Karım bana bakmıyordu ve yemeğimi yapmıyordu.”

Şak, 300 güne indirildi. “HAKSIZ TAHRİK” indirimi.

Sonra birileri daha çıkıyor diyor ki “Mini etek giymişti, salına salına dolaşıyordu.”

Şak, 220 güne indirildi. Neden mi? E, “HAKSIZ TAHRİK” indirimi var.

Sonra, bundan güç alan daha başkaları çıkıyor diyor ki, “Bana hakaret etti, tansiyon hastasıyım, kendimi kaybettim”

Şak bir indirim daha 180 gün…

Amma bitmez “HAKSIZ TAHRİK” indirimiymiş bu diyeceksiniz. Her şeyin çaresi var. Bu biterse “Çok pişmanım, anlık öfke ile oldu” deyip bir de kravatı takıp traş oldu muydu, alsana “İYİ HAL” indirimi.

Şak, 100 güne indirildi…

İşin ilginç yanı, bu indirimler, vatandaşın gözünden kaçmıştı, bir başkasının bu indirimden yararlandığını gören kıskanç vatandaşım; eline bıçağını, silahını alıp güpegündüz sokaklarda korku salmayı kendinde hak gördü. Olmadı “3-5 yatar çıkarız” dedi. Ne de olsa “İYİ HAL” ve “HAKSIZ TAHRİK” indirimleri sağ olsun.  Kaldı mı sana 25 gün…

Hazır etrafta üç maymunu oynayan sayın “Yetkili/ler” var, dışarıda, hak hukuk gibisinden çırpınan insanların sesleri kısılmış. 25 günü ne yapalım diye düşünme.

E ona da bulunur elbet bir çözüm; iş yerinde mobbing yaparsın, iş ilanına direkt yazmazsın ama iş görüşmesinde “Bu pozisyona kadın eleman düşünmüyoruz” dersin. Ev sahibiysen “dul kadına ev yok” dersin. Çocukken meslek seçimlerinde “Şu mesleği seç, kadınlara en uygunu o” dersin. Evde göz açtırmazsın, “Öyle ruj sürmek, giyinip süslenmek falan olmaz” dersin, “Aranıyor musun?” der döversin…  Kadın boşanmak istiyorum der, “sen benimsin” der yine döversin…

Geriye kaldı mı sana 1 gün…

Ve o 1 günüde, 150 yıldır insanca yaşam ve çalışma hakkı için verilen mücadeleleri bir kenara bırakıp, günün gerçek anlamını unutman, içindeki gücü fark etmemen için çaba sarf eden kapitalist sistemin mesajlarıyla sana altın tepside sunarlar.

Kozmetikten ayakkabıya, tekstilden zücaciyeye kadar her üründe %50’ye varan “KADINLAR GÜNÜNE ÖZEL” indirimler…

Kadınlar için bir yıl 1 gün, diğer 364 güne ne oldu derseniz, indirim yaptık, “İYİ HALDEN.”

İndirimsiz günler dilerim.

Sevgiyle kalın.

Hüma Oktay

Önceki İçerikİbrahim Balaban’ın “Hastane Önü” Resminden Günümüze Ne Değişti?
Sonraki İçerikÇGD Akdeniz’den “Kadın ve Medya” Paneli
Hüma Oktay
Bir işletme bölümü mezunu olarak kurumsal hayattaki misyonumu tamamlayıp artık özüme döndüm. Yazarak yaşamaya... Hayat boyu bitmeyen bir öğrenme arzusu çok kitap okumaya ve kitapların yayına hazırlanması sırasında işin mutfağında olmaya yöneltti beni. Bazen görme engelliler için kitaplara ses verdim, bazen basılmadan önce kitapları çocuklarla birlikte irdeledim. Böylece çocuklar için eğlenceli kitaplar yazma serüvenim başlamış oldu. Her kitap yaşamımda bir iz bıraktı. Kafka’nın Dönüşüm’ü beni Prag’a sürükledi, Gülşah Elinkbank’ın Yalancılar ve Sevgililer’i Romanya’ya... Antoine de Saint-Exupéry’in Küçük Prens’i beni koleksiyoner yaptı, Orhan Veli’nin Şiirleri benim de duygularımı şiir ile ifade etmeme vesile oldu. Kitaplar ve seyahatler yeni şehirleri, yeni kültürleri ve yeni yazıları da beraberinde getirdi. Bu seyahatlerdeki yol arkadaşım kardeşim Baobab ve ben Albatros 2013 den bu yana kendi web sitemizde yazmaya başladık. Etkilendiğim kitaplar, doğal yaşam, geri dönüşüm, çocuklarla iletişim, çocuklarla hayata dair kaleme aldığım konuları 2015’den bu yana Martı Dergisi’nde paylaşıyorum. Dünyanın geleceğini bugünden görmek isterseniz bir eliniz çocuklara bir eliniz toprağa dokunur olsun... Sevgiyle kalın daima... Hüma Oktay