Sorularınız Değişirse Hayatınız Değişir- I

Sorular sonuçları belirler mi? Soruların gücü terimini duydunuz?

Ya size birileri gelip soruların, özellikle de güçlü soruların hayatınızda büyük değişikliklere yol açabileceğinden bahsetmiş olsaydı? Sizlerle yeni bir yazı dizisi olarak hevesle alıp bir solukta okuduğum kitaplardan birini paylaşmak isterim: “Sorularınız Değişirse Hayatınız Değişir.”  Yazarı Dr. Marilee Adams.

“Aman yine bir kişisel gelişim kitabı mı?” demeyin lütfen. Biliyorum kişisel gelişimin son derece hatalı kullanımlarından dolayı bu terimden bir hayli soğudunuz. Bence etiketlere takılmayalım. Sizin için farklı bir tabir de kullanabilirim: ‘Kişisel Ustalık’.

Deyim yerindeyse, bir kişisel ustalık kitabıyla karşı karşıyayız. Ufkunuzu genişletip size çok farklı ve yeni olasılıklar sunabilecek, sürükleyici ve alanında önemli bir başyapıttan söz ediyor olacağım. Birçok şirketin çalışanlarına okuması için yeni yılda hediye diye verdiği bir ustalık öyküsü.

Soru Sormak

Şimdi kendiniz için “Ben koç muyum, eğitmen miyim arkadaş? Soru sormak da neyime?” diye düşünebilirsiniz elbette. Lakin az önce bir soru sormadınız mı kendinize? Hatta bir adım ötesine gidelim, hayata her güne pek çok soru sorarak başlamaz mıyız?

“Bugün ne giysem? Hava nasıl olacak? Neyle rahat ederim? Toplantıya kimler katılacak iş yerinde? Acaba bir ütü bassam mı bluzuma? Kahvaltıda ne yiyeyim? İşe neyle gideyim?” Alın size bir soru demeti.

Aslında baktığımızda koca bir insanlık tarihinin sorularla şekillendiğini görüyoruz. İnsanlık için en elzem sorunlardan bir tanesi su kaynakları olmuş olmalı. İnsanlar ilk zamanlar “Nereden su bulabiliriz? Nasıl suya erişebiliriz?” diye sormuş olmalılar ki bu onlara, sonradan adına “göçebelik” dediğimiz bir yaşam şekli  sundu. Arkasından yine sadece bir büyük ve önemli soruyla hayatın akışı değişmiş olmalı: “Suyu nasıl kendimize getirebiliriz?” Bu soru kuyu açma, depolama, kanallar yapma, sulama işlemlerini başlatmakla kalmayıp akabinde Tarım Çağı ile birlikte kentlerin oluşmasını sağladı.

Demek ki, sorular düşünce şeklini değiştiriyor. Bu ise olasılıklar dünyasına adım atmamızı, sonrasında farklı seçimler yapıp farklı sonuçlar yaratmamızı sağlıyor. Yani özetle sorular sonuçları belirliyor.

Soru Var, Soru Var

Peki bu durum her soru tipi için geçerli mi? Her soru tipi zihnimizi açıp, bizi daha tarafsız ve daha açık bir tutuma mı taşımakta?

Aşağıdaki sorulara bir göz atmanızı rica ediyorum.

                                                        ÖĞRENİCİ/ YARGIÇ SORULARI

Yargıç Öğrenici
Sorun ne? İşe yarayan ne?
Bu kimin hatası? Ben nelerden sorumluyum?
Benim neyim var?/ Benim neyim eksik? Ne istiyorum?
Haklılığımı nasıl kanıtlayabilirim? Ne öğrenebilirim?
Bu nasıl sorun olabilir? Veriler neler?
Bu konuda yararlı olan ne var?
Neden bu kişi böylesine aptal ve sinir bozucu? Karşımdaki kişi ne düşünüyor, hissediyor ve istiyor?
Kontrolü nasıl ele alabilirim? Büyük resim nedir?
Neden zahmete gireyim? Mümkün olan nedir?

Kitabın ana eksenini bu iki farklı zihin yapısı oluşturuyor: Öğrenici ve Yargıç. Bu farklı zihin yapıları, farklı düşünce şekillerine ve farklı tutumlara, sonuçta da farklı davranışlara yöneltiyor insanı.

Gelin hep beraber bu sorulara, öncelikle ‘Yargıç’ sütunundakilere bakalım. Soruları oldukça yavaş okumanızı, dilerseniz her sorudan sonra biraz içe dönmek maksadıyla gözlerinizi kapamanızı rica ediyorum. Nasıl hissediyorsunuz? Eğer siz de insanların geneli gibiyseniz, korku, gerginlik, tedirgin hissetmiş olabilirsiniz. Vücudunuzda ise sıkışma, gerilme, kasılma gibi yan etkiler deneyimlemiş olabilirsiniz. Enerjiniz bile düşmüş olabilir.

Şimdi sağ sütuna geçme zamanı. Yine soruları oldukça yavaş okumanızı, dilerseniz her sorudan sonra biraz içe dönmek maksadıyla gözlerinizi kapamanızı rica ediyorum. Muhtemelen daha iyimser, enerjik hissettiniz. Vücudunuza ise bir açıklık, rahatlama, gevşeme hissi eşlik etmiş olabilir.

Esas Adam

Sizlerle bu kitabı paylaşmamın nedeni sanırım daha bir belirgin hale geldi. Hepimiz aslında çokça ‘Yargıç’ olduk, oluyoruz ve olmaya devam edeceğiz. Neden mi? Çünkü yaşamda kalma dürtüsüyle çokça savunma  mekanizması ile hareket ettiğimiz için. Bize sistem tarafından kıtlık bilinci dayatıldığı için. Böyle eğitildiğimiz için.

Peki ne yapabiliriz?

Nasıl öbür tarafa geçebiliriz? İşte bu kitap buna dair. Bir yandan “Bay Cevap” diye bilinen Richard adında karakterin başından geçenlere tanık olurken, bir yandan bu değerli öğretiye aşina oluyoruz. Öykünün detaylarına yazı dizisi boyunca pek girmeyeceğim, sadece özetle hem yeni işinde hem evliliğinde bir hayli çuvallamakta olan, sıkça Yargıç modunda olduğu için tabiri caizse “Yargıç bataklığına” batmış bir kişiden bahsediyor. Aslında oldukça bizden biri.

Bir arkadaşımın dediği gibi “Hayatın eli yok ki sana tokat atasın.” Kendimize dönüp bakmamız için yaşam bize bolca aksilik yaratır.

Bu kitapta doğru sorular sormakla ilgili bolca uygulama var. Ben yalnızca çok önemli olanları sizlerle paylaşacağım.

Uygulama 1: Gelecek yazıya kadar yukarıdaki tabloya aşina olabiliriz. Soru soruyor muyuz? Günlük yaşam içinde soru/ifade yüzdemiz nedir? Soru soruyorsak, yukarıdaki hangi kategoriye daha uygun düşüyor?

Yargılamadan, sadece o sorudan sonra olan ruh halimize azıcık dahi olsa odaklanabilir miyiz?

Ne hissettiriyor böyle sormak?

Hizmet ediyor mu bize?

Şimdilik bu kadar…

Görüşmek üzere…

Şeyda Bodur

Önceki İçerikOkurun Gözünden: David Ouimet, Suspus
Sonraki İçerikİş Dünyası Liderlerine Evden Çalışmayı Huzurlu Hale Getirecek Tavsiyeler
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever