Genç kadın okumak için gelmişti bu şehire ve ondan beri de burada yaşıyordu. Mutsuzdu. Hayatının hiç bir döneminde mutlu olamamıştı. Bilmiyordu bunun yolunu. Nasıl mutlu olunur, nasıl mutlu yaşanır, bu konuda hiç bir fikri yoktu. Otuzlu yaşlarındaydı ve çocukluğundan beri uyumsuz, huzursuz bir karakteri vardı. Gerçek bir dostu olmamıştı. Üniversite yıllarında aynı evi paylaştığı genç kızla bile, ev arkadaşlığından öteye yakınlık kuramamıştı. Arkadaşı okulu bitirdikten sonra evden ayrılmış, o ise aynı yaşama devam etmişti. Çeşitli işlere girip çıkmış, hiç bir yerde devamlı çalışmamıştı. Bir işe girer, borçlarını öder, işten ayrılıp tekrar borç içinde yaşamaya devam ederdi. Böyle düzensiz bir hayatın içinde debelennmekteydi. Bunaldığında kendini sahile atar, deniz kenarında otururdu sessizlik içinde. Bu onu dinlendiren yegane şeydi.
Yine sahile gittiği bir gün, uzaktan gördü onu. Her zaman oturduğu bankın hemen yanına ilişmiş incecik bir silüet. Şaşırdı. Bu mevsimde kimseler olmazdı orada kendinden başka.
Yorgun, kederli bayan Soze. Yaşlı bedeninin yükünü taşımaya çalışan bayan Soze. Yalnızlığını kimselerle paylaşamayan, geçmişinin acılarıyla yaşamak zorunda kalan bu kadının tek tesellisi denizi seyre dalmaktı. Belki de bir tek o anlarda susturuyordu çaresizliğin çığlıklarını.
Genç kadın gelip oturdu bayan Soze’nin yanına. Birbirlerine bakmadan, tek bir kelime etmeden saatler boyu öylece oturdular. İkisi de o ıssızlığın içinde, yanyana olmaktan hoşnut görünmekteydiler. Ondan sonraki günlerde de devam etti bu ilişki. Önceleri küçük gülümseyişler süzüldü aralarından. Sonra bayan Soze bir gün ismini söyledi tanımadığı arkadaşına ve o tek bir kelime iki kadın arasında yaşamın sorgulanmasına dek uzanan sohbetlerin başlangıcı oldu.
Genç kadın ve bayan Soze her ne kadar karşıdan bakıldığında çok farklı gibi görünseler de, ruhları öylesine yakındı ki, çok kısa sürede iki iyi sırdaş haline geldiler. Belki de yeryüzünde onları birbirlerinden daha iyi anlayacak başka hiç kimse yoktur. Bir dertlerini döktükleri deniz, bir de ikisi. Çok şey paylaştılar. Daha çok bayan Soze’nin anlattıklarını dinliyordu genç kız ve onlardan türlü paylar çıkarıyordu kendince. Artık her ikisi için de, deniz kenarına gidip o bankta dertleşmek bir ihtiyaç haline gelmişti. Yaşama tutunma nedeni, bir sevgi arayışı, bir gereksinim.
Genç kadın bir kafede iş bulmuştu. Hiç bir işyerinde fazlaca dikiş tutturamamıştı daha önce ama sevmişti bu kafeyi. Her gün aynı saatte gelip, kahve içen bir müşteri dikkatini çekmeye başladı zamanla. Onu gördüğünde daha önce hiç alışık olmadığı hisler musallat olurlardı başına. Yaramaz kalp çarpıntıları, tatlı heyecanlar, hınzırca kızaran yanakların utancı…
Aşk başının ucundaydı artık. Üstelik duyguları tek taraflı da değildir. Hayatında bayan Soze kadar önemli birisi daha vardı şimdi. Ama bayan Soze bu ilişkiye hiç de olumlu bakmamıştı. Genç kadın ne zaman aşkından bahsetse, yüzü gölgeleniyordu yaşlı dostunun. Aşkta hayal kırıklığına mı uğramıştı bir vakitler, erkeklere güvenini mi kaybetmişti. Sırları vardı bayan Soze’nin. Genç kadın bunu çoktandır fark etse de, hiç sormamış hep onun anlatmasını beklemişti. Aşk doludizgin yaşanmalı. Hesapsız, sorgusuz, sualsiz, dibine kadar yaşanmalı ne yaşanacaksa. Öyle yaptı o da. Sonsuz mutluluğu keşfetti..
Bayan Soze kurtulmuştu nihayet tüm üzüntülerden. Huzura ermişti. Genç arkadaşını bırakmıştı tek başına. Onun cenaze arabasına yerleştirilen tabutunu uzaktan izleyen arkadaşı, ortalıkta kimse kalmayınca bahçeden atlayıp, daha önce hiç gitmediği bayan Soze’nin evine gizlice girdi. Yaşlı kadının hatıralarıyla baş başa kalmak istiyordu sadece. Evin içinde dolandı bir hırsız gibi. Dolapları, çekmeceleri karıştırdı. Kimi kez suçluluk duydu, kimi kez hayattaki tek dostu o olduğuna göre bunu yapmaya da hakkı olduğunu düşündü. Çekmecelerin birinde bulduğu bayan Soze tarafından yazılmış, hiç gönderilmemiş ama o zamana kadar saklanmış mektuplarla, 1920 yıllarından başlayan bir yolculuğa çıktı. Kırk yıllık bir acıyı okudu o mektuplarda. Bayan Soze’nin hiç bilmediği sırlarına dokundu. Tüm bu olanlar sadece birer hayalden mi ibaretti, renkli bir rüya mıydı yoksa acı bir gerçek mi……
Soze’nin Tırmıkları, yazar Nehir Yılmaz’ın Katmunya’dan sonraki ikinci romanı. Şiir gibi bir ifadeyle, iki kadının dünyasına götürüyor okurlarını. Geriye dönüşlerle güçlendirilen bir anlatıma sahip olan roman yer yer felsefik bir tarzda ilerliyor.
Bayan Soze bir zamanlar bu gök kubbenin altında mıydı! Güldü mü, ağladı mı, düşleri var mıydı? Hayal miydi yaşananlar yoksa gerçeğin en acı hali mi…
Yazar : Nehir Yılmaz
Sayfa Sayısı: 131
Türü : Roman
Basım Tarihi : 2012
Dili : Türkçe
Yayınevi : Yitik Ülke Yayınları