Kasım ayını bu kadar sevmemiştim daha önce, kıymetini bilememiştim belki de. Uzunca bir zamandır dualarımdaydı, niyetine girmiştim; ‘Allah’ım hayatımdaki güzellikleri görmem, sahip olduklarımın değerini fark edebilmem, şükretmem, şükran duygusuyla ve sevgiyle sarmalanmam için bana yol göster’ diyordum. Çünkü sahip olduklarımın görece ‘sayısı, miktarı, büyüklüğü’ arttıkça, onlarla olan bağımın zayıfladığını, şükretmediğimi fark etmiştim. Hayata tutunmak ve kendini gerçekleştirmiş hissedebilmek için daha güçlü bir bağa ihtiyaç duyuyordum.
Okuduğum kitaplar, karşılaştığım paylaşımlar, tanıdığım insanlar etrafımı bu amaç için sarmışlardı adeta.
Kalbimi açmaya niyet ettim.
Bu yoldaki ilk çabam, kısa bir sürede alışkanlığa dönüştü ve geri kalan tüm alışkanlıklarımı baştan aşağı değiştirdi.
Önce sabahı kucakladım, uyanır uyanmaz güneşin doğduğuna, sağlıkla uyanabildiğime, sevdiklerimle güne başlayabildiğime, istediğim yerde uyanabildiğime şükrettim.
Bunu oğluma da öğretmeye başladım; sabahlarımız için, günü ve birbirimizi selamlama rutini yarattık.
‘Güneş doğdu, gökyüzü ve kuşlar uyandı. Şahane bir gün daha başladı, bugün her şey çok güzel olacak. Seninle uyanabildiğim için çok mutluyum ve seni seviyorum’ diyerek başladık güne.
Salonun camına gelen kediyi selamlayıp, kahvaltıda şahane pancake’ler yapabildiğimiz için mutlu olduk. Müzik dinleyerek, dans ederek yemek yapmanın tadını çıkardık.
Sonbaharda dökülen yapraklara hayran olup, yağan yağmuru gözlerimiz kapalı avuçlarımızda hissederken ‘Evet’ diye bağırdık. ‘Evet doğa, seninleyim ve şükürler olsun seni hissedebiliyorum’ dedik aslında.
Arkadaşlarımızla patlamış mısır yemeye bayıldık; birlikte film izlerken güldük, şakalaşırken bol bol sarıldık birbirimize. Sevdiklerimize zaman ayırmayı, paylaşmayı seçtik.
Ve her anını, o veya bu sebeple birbirimizden ayrı düşmediğimiz için şükrederek yaşadık.
Yaşamaya çalışıyoruz. Zorluklara, korkularımıza, zayıflıklarımıza, hayal kırıklıklarımıza rağmen her günün, ne olursa olsun, doyasıya, kalabalıklarla, doğayı hissederek, sevgiyle, paylaşarak yaşanması gerektiğine inandık. İnanmaya devam ediyoruz.
Bugününüzü kısacık özetleseniz, kim bilir içerisinde kaç sayısız anınız eşsiz, tek ve tarifsizdir aslında.
Şimdi birkaç soruyla hayatınıza yeni bir pencereden bakmaya davet ediyorum sizi. (*)
- Yarattığım, ürettiğim ve bundan zevk aldığım şey nedir?
- Zamanımı geçirmekten keyif aldığım mekan, köşe neresidir?
- Hayatımda varlığına şükran duyduğum insan(lar) kimdir?
- İşime ya da zamanımı ayırdığım bir şeye dair şükran duyduğum neler var?
- Bu şehirde çok sevdiğim bir şey?
- Sahip olmaktan mutluluk duyduğum 3 özelliğim nelerdir?
- İlhamını doğadan aldığım şey nedir?
- Beni zorlayan ve aynı zamanda büyüten şey nedir?
- İçimdeki çocuğa karşı şükran duyuyor muyum?
- Beni desteklediğini hissettiğim biri ya da birileri kimlerdir?
- Bugün/bu hafta ilk defa fark ettiğim bir şey?
- Bedenime dair şükran duyduğum bir şey nedir?
- Hayata sunmak istediğim bir armağan var mı?
- Yasını tutabildiğim ve artık özgürleştiğim hayal kırıklığım nedir?
- Okuduğum ve bana ilham olan bir kitap var mı?
- Hayatımda olduğuna şükran duyduğum değişim nedir?
- Güzelliği ile beni etkileyen ve ruhuma dokunan şey nedir?
- Düşündükçe ve hayata geçirmek üzere beni heyecanlandıran hayalim nedir?
- Sabah kalktığımda yapmayı sevdiğim şey nedir?
- Bana ilham veren, beni harekete geçiren biri var mı?
Derin bir nefes alıp, yaşamın armağanlarını kucaklamamız için ne çok sebebimiz var baksanıza.
Geçmiş, gelecek ve şu an, bir ve tek aslında.
Şu ana, bu satırlarda ilham olup, ilham almaya..
Şükranla…
Gülçin Gürses Eroğlu
(*) Yapika Atölye’ye ilham verici şükran ritüeli için teşekkürler.