Başkalarını mutlu etmek güzeldir.
Yaşamımızı en değerli kılan şeyler sahip olduklarımızı sevdiklerimizle paylaşarak onları mutlu etmektir. Kendisinden başkalarını da düşünerek onları mutlu etmek olgun kişilere özgü bir davranıştır. Burada önemli bir ayrıntı başkalarına yardımcı olma ile başkalarını memnun etme arasındaki ince çizgidir. Herkesi memnun etme çabası zor bir durumdur. Bedeli ağırdır. Sürekli olarak başkalarına öncelik verip onları memnun etmeye çalıştığımızda mutsuz oluruz. Elimizdeki kaynakları kontrolsüzce tüketince de gerilim ve huzursuzluğumuz artar. Bu sefer kendimize ve başkalarına samimiyetsiz davranan bir insan haline geliriz.
Peki, neden insanları memnun etmeye çalışırız?
Herkesi memnun etme çabasının altında sevilme ve onaylanma ihtiyacımız yatar. Farkında olmayarak sürekli memnun etmeye çalıştığımız insanların bize karşı tutumlarını kontrol etme gücü kazanmaya çalışırız. Elbette karşısındakini sürekli memnun etmeye çalışan iyi birini reddetmek diğer insanlar için pek kolay olmamaktadır.
Başkalarını memnun etme konusunda sürekli çaba gösterenler diğer insanların kendileri hakkında ne düşündükleri konusunda sürekli endişe duyarlar. Kendilerini değersiz hissederler. Sevilmemek ve değer görmemek onların en büyük kabusudur. Hatta sürekli başkalarını memnun etmek için çok istedikleri işte çalışmaz, istedikleri yerde yaşamazlar. Başkalarını memnun ederek mutlu olacaklarını zannederler. Kendi istek, ilgi ve ihtiyaçlarını erteler, yok sayarlar.
En küçük anlaşmazlıkta kendilerini suçlar ve sorumlu olmadıkları şeyler için sık sık özür dilerler. Yaşamlarına çektikleri insanların çoğu, sadece almayı bilen ve kurtarılmayı bekleyen insanlardır. İşin en acı yanı, memnun edilmesi en zor insanların, memnun edilmeyi en az hak eden insanlar olmalarıdır ne yazık ki.
Hayatı boyunca başkalarını memnun etmek için yaşayanların, yaşamdan elde ettikleri mutluluk ve kazanımlar, hak ettiklerinin çok altında kalır. İşin aslına bakılırsa kimseyi tam olarak memnun edemediklerini fark ederler. Aristo’nun da herkesi memnun etmeye çalışanlara dediği gibi:
“Hiçbir şey yapma, hiçbir şey söyleme ve bir hiç ol!”
Buna yaşamak denmez!
Hiç olmak istemeyenler, kendilerini tanımalı ve sağlıklı sınırlar geliştirmeyi öğrenmelidir.
Bunu başardıklarında, başkaları tarafından samimiyetle kabul görmenin, sevilmenin, sayılmanın, öz saygının ve gerçek paylaşımın ne olduğunu da keşfedeceklerdir.
Nermin SARIBAŞ