Hayatta, tesadüf veya şans diye bir şey var mı?..
Hayatımın dönüm noktalarından biri olan “baba” olmamla beraber elime Robin Sharma’nın bir kitabı geçmişti… Üç ay sonra kendisi ile el sıkıştım. Hem mesleki, hem de kişisel hayatıma büyük bir katkı yaratan ‘Zihinsel Pazarlama’ (Neuromarketing) konusuna ilgi duymaya başladığım dönemdeki okuduğum iki yazar, Dan Ariely ve Martin Lindstorm Türkiye’ye geldiler ve onları dinleme fırsatı buldum… Yerli, yabancı örnekler devam ederken, başucundan hiç ayırmayacağım bir kitap ile tanıştım: Tanrılar Okulu…
Sevgili üstadımız, Yasemin Sungur’un beş senedir düzenlediği ‘Kitap ile Sohbet’ etkinliğinde sıra Tanrılar Okulu’na gelmişti. Diğer kitaplar gibi bir ay değil, çok uzun bir süre ayrılmıştı bu eşsiz esere… Kah umutlanıyor, kah tokat yiyor, kah şaşıyorduk kitabı okurken…
Tahmin edebileceğiniz gibi Yasemin Hanım’ın katkıları ile kitabın yazarı Professör Stefano D’Anna, Kitap ile Sohbet’i ziyaret etti ve kendisi ile tanışma imkanı bulurken, kendisinin çok değerli fikirlerini dinledik.
Tanrılar Okulu müthiş bir yapıt, dönem dönem içerisindeki fikirler üzerine bazı yazıları, sitede bulabilirsiniz. Stefano D’Anna’ya göre kitabın ana fikri:
“Dışardan bir şey yoktur, hepsi içeridendir.”- Şunu anlayın ki, düşmanınız sizin için çalışıyor…- Kendimiz, en kötü düşmanımızdır…
İlk adım, kendini gözlemlemekle başlıyor, ve bu gözleme göre tüm değişimleri içten yapmak… Kendiniz değiştirirsen, Dünya da değişecektir.
Kitapta bol bol sağlık ve nefes ile kısımlar var; duygularımızla nefesimiz değişir, nefesimizle de duygularımız değişir; bu ilişki çift yönlüdür.
Profesörün diğer bir önemli yönü, son derece mütevazi oluşu… Kendisi şöyle diyor:
“Yazarın adı, kendisi önemli değildir. Kitap önemlidir. Bu tip evrensel kitaplar genellikle bir kere yazılır, devamı olmaz. Pinokyo’nun yazarının ismini biliyor musunuz?”
Bu arada yazara göre, Pinokyo, dünyanın en iyi hikayesidir. Hepimiz aslında birer Pinokyo’yuzdur. Birileri görünmeyen ipler ile hayatımızın kontrolünü elinde tutmaktadır.
Bu arada, Pinokyo’nun memleketi Collodi’ye gitmemize rağmen, yazarın gerçek ismini biz de hatırlayamadık. (Collodi, yazarın lakabı, gerçek ismi değil…)
Hiç hayatınızda bir kitabı farklı dönemlerde iki kere okudunuz mu?
Debbie Ford’un “Işığı Arayanların Karanlık Yanı” kitabını kendimi zorlayarak okuduktan iki sene sonra tekrar okuduğumda bambaşka bir keyif aldım. Aynı durum Tanrılar Okulu’nu ikinci defa okurken yaşayabilirsiniz.
D’Anna’ya göre, “Kitap, bizimle değişiyor.”
Dinleyenleri zorlayan diğer bir konu ise kitapdaki “Bilinçli Rol” yapmak. Maske=mascara=persona=kişi anlamlarına geliyor. Oynamak, sahtekar olmanın dışında, o anda gereken rolü, sanal olarak oynamaktan geçiyor.
İçinizden hoşunuza giden bir durumda, çocuğunuza belli bir tavrı göstermek durumunda kalmak gibi hayal edilebilir durum.
Yazardan, anne-babaları düşündürecek bir cümle daha:
“İki çocuklu bir aile, genellikle çocuklarından birisini diğerine göre daha akıllı olarak görür. Lütfen, aptal olanını bana yollayın! O daha başarılı olacaktır.”
Stefano, Türkiye’ye çok sık gelen biri, bir keresinde Konya’da Mevlana Türbesini ziyaret etmiş, ve girişteki yazının anlamı sormuş. Yazının çevirisi şöyle:
“Burası aşıkların kabesi, buraya eksik gelen tam çıkar”
İşte hepimizi düşündüren ve hayal kurmamızı sağlayan soru geldi kendisinde:
“Mevlana Okulu neden yok?”