Tez Canlı

26 saat 21 dakika.

Matematiğim kötü normalde. Sayılarla da aram pek iyi değil kendimi bildim bileli; ama saat ve günleri sayma konusunda ordinaryüs olmaya adayım. Bu benim en tecrübeli olduğum alan zira. İnsan, hayatının büyük bir bölümünde “bekleyen” olmuşsa şayet, sürekli takip ediyor bir türlü geçmeyen günleri, saatleri, dakikaları, saniyeleri…

 Misal ben bu kendimle dertleşme seansına başlamışken şu an, seni bekleyerek üç dakika daha geçirdim. Yüz seksen saniye. Ama öyle su gibi değil. Koluna takılan ve ağır ağır bitmesi gereken bir serum gibi. Serum usul usul akarken sürekli ilacın damlamasını izlerim ben. O sakinliğe, o ritme alıştırmaya çalışırım kendimi. Başkası olsa yavaş yavaş şifalandığı için mutlu bile olur belki. Ama benim uykum gelir. Genelde şifayı da tek başıma aradığım için hastane odalarında, benim uyumamam gerekir. O rahatlığa alışıp, o sakinliğe güvenip uykuya teslim olursam şayet, serumun bittiğini gözden kaçırabilirim. Sonra tersine döner her şey, benim kanım dolmaya başlar o plastik hapishaneye. Oysa benim kanım sadece kendime yetecek kadar. Maliyetine döndürüyor kendi bedenimi bile. Ben uyumadan beni hızlıca iyileştirmesi lazım o serumların da. Bekleyecek, uyuyacak vaktim yok benim. Çünkü ben her şeye geç kaldım. Belki de bu yüzden yavaş giden hiçbir şeyi sevmiyorum ezelden beri. Bu telaşım da hep sana zamanında yetişmek içinmiş galiba. Ama yine de en çok sana geç kaldım. O yüzden nefes nefeseyim. Tüm varlığımla koştum aslında sana; ama yetişemedim.

Tüm bu yorgunluğa rağmen insanlığa hala bir katkım olabilir. Tez canlı diye tanımladıkları kişi profiline örnek olarak beni gösterebilirler literatürde. Tanımlamanın yanına da şöyle gösterişli bir fotoğrafımı koyabilirler mesela. Kollarımı kendine kavuşturup bıyık altı gülümsediğim bir poz yakalayabilirler. Tam tez canlı insan görseli! Sonrasında da başlarlar faydalı bilgiler vermeye. Böylece insanlar kişilik özellikleri sözlüğünü açtıklarında tez canlı olup olmadıklarını anlayabilirler. Muazzam bir hizmet değil mi?

Şöyle bir girizgahla başlayabilirler mesela: “Bu kişilikteki insanlar genelde sırt ağrısı çekerler, sürekli bir yere yetişmeye çalışmak omurgalarında büyük yüklere sebep olabilir, sonra o yükler kalplerine, ardından midelerine, son olarak da ayaklarına sirayet eder. O yüzden sizin de ayaklarınız ve kalbiniz sürekli sızlıyorsa, midenizde anlamlandıramadığınız ağrılar varsa mütemadiyen bir yere, bir insana, bir hayale yetişmek için fazla çaba harcıyor ve acele ediyor olabilirsiniz. Biraz sakinleşmeyi denemek ve sadece durmak, beklentiye kapılmadan anı yaşamak, şimdiki teknoloji ile size reçete edilebilecek en etkili yöntem. Deneyin. Durun. Soluklanın. Farkı görecekseniz.” İmza: Tez Canlılar Hastanesi Başhekimi

Şimdi kendi içimde kendi çabamla büyüttüğüm bu acele çiçeğini kurutma zamanı. Çünkü ben bu hastanenin en eski hastalarından biriyim ve bu tedavinin üzerimde denenmesini ve faydalı olup olmayacağı konusunda bilim insanlarına katkı sağlamayı hür irademle ben talep ettim. Üstelik hiçbir karşılık beklemedim. Kazanmayı umduğum tek şey biraz soluklanmak. Sakin nefesler alıp, nabzımı düşürmek. Bir parça ayaklarımı dinlendirmek. Çünkü artık çok sızlıyorlar. Yola devam edebilmem, hayata yeniden karışabilmem için ayaklarıma ihtiyacım var. Onlara hak ettiği ilgiyi artık göstermem gerek.

Geç kaldığımı düşünerek sürekli suçladığım kendime bir özür borçluyum. Çünkü geç kaldığım yerde, geç kaldığımı düşündüğüm hiçbir şeyin beni beklemediğini gördüm çoğu kez. Bekleyen yoksa geç kalan da yok. O yüzden şimdi biraz dinlenme vakti. Soluklanınca yine yola revan oluruz sevgili tez canlılar kulübü üyeleri. Bu kez acele etmeden, manzaranın tadını çıkararak yürürüz. Artık saatleri de çıkarıyoruz hayatımızdan. Sayma devri bitti.

Yonca Gezgin

Önceki İçerikSeni Duydum ama O Öyle Değil
Sonraki İçerikLa Cocina: Kaos Pişiren Mutfak