Uçan Balondayız

Hayat güzelliğiyle, heyecanıyla, diriliğiyle, acısıyla, tatlısıyla devam ediyor. Yitip gidene değil, gittiğimiz yöne bakmalıyız. Yeni anılar, taze günler, heyecanlar hep orada…Geçmişe saplanıp kalmak, kendini izole etmek, hayattan kaçmak değil de, ne? Açın pencereleri, çevirin kafaları yeni güne. Bırakın yeni gün ne getirirse getirsin ama iliklerinize kadar yeni olanı hissedin.

Hayatı uçan balona benzetiyorum.
Onun içinde olduğumuzu bilmek, idrak etmek ve ona göre ruhumuzu ayarlamak lazım.

Hayat tarzı olarak bıraktırdıklarımız ve yitirdiklerimizin arkasından bakıyorsak, hep geriye bakıyor ve geride yaşıyoruz demektir. Bizden hızla uzaklaşan, geri gelmeyecek olan, ele geçiremeyeceklerimizin ardından sadece bakmakla yetiniyoruz demektir.

Bu güneşe çıkmak gibi, rüzgara karşı kollarını açmak gibi… Çünkü, güneş de rüzgar da var. Ya onlar sen fark etmeden üzerinden geçip gidecek ve sen yine onun ardından bakakalacaksın ya da kollarını açıp her anını hak edeceksin… (Tesadüf 2011, Sayfa:27)

Yukarıdaki yazıyı Tesadüf kitabımdan alıntı yaptım. Kitabın sonunda, burada yazan her bir cümlenin bende hatırası var demiştim. Evet, şimdi bu hatırayı paylaşmak istiyorum. Biraz paylaşasım, hasbihal edesim var. Eteğimdeki taşları dökesim var.

Sanıyorum üç yıl önceydi. Bilgisayarımdaki dosyaları güvende tutmak için arada harici bellekte yedekliyordum. Bir gün işle ilgili dosyaları yedeklemek için önce eski kayıtları sildim, yer açılsın diye resimleri bilgisayara yükledim. İş dosyalarını bellekte kopyaladım, işim bitti kaldırdım. İçim çok rahat. Bu işi hala haftada bilemediniz 10 günde bir yapmaya çalışıyorum.

Aradan zaman geçti, bana bir resim gerekti. Bilgisayarda zamanına, çekilen yerine göre düzenli tuttuğum klasörlerimi aradım, resim dosyaları yok. Bilgisayarın her dosyasını aradım. Bırakın klasör, bir tane fotoğrafım yok. Hala panik değilim, nasıl olsa harici bellekte hepsini bulacağımdan eminim. Ancak, belleğin her dosyasını çılgın gibi aramama rağmen 2000 yılından itibaren hiçbir albüm ve fotoğrafa ulaşamadım.

Çünkü ve büyük bir ihtimalle yedekleme yaparken, eskileri sileyim, yenilere yer açayım, derken komple resim klasörünü yok etmişim.
Sildiğim sadece fotoğraflar, klasörler değildi. Sildiğim hayatımın dokuz yılıydı. Anılarımdı. Tahmin edersiniz, korkunç üzüldüm. Hani bazen üzüntünün ötesine geçersiniz, üzüntü beyninizde değil bedeninizde somutlaşır, ağırlaşır, üzerinizde yük olur ve taşımakta zorlanırsınız. Tam öyle oldu. Hayatımın dokuz yılını kendi ellerimle yok etmiş olmak bana çok ağır geldi. Bütün hücrelerimin üzerinde duran bu sıkıntılı yükü kolaylıkla atamadım. Vicdan azabı, çaresizlik üzerine eklendi.

Bir kaç gün sonra rüyamda babamı gördüm. Çok güzeldi, öyle özlemiştim ki. Benim çocuk olduğum zamanlardaki yaşlarındaydı, gülümsüyordu ve ben yüzünü hafızama kazımak için, yudum yudum içiyordum adeta. Bakışlarımı hiç kaçırmadan. Sabaha karşı aniden uyandım. Uyandığım andan itibaren babamın yüzünü ilk anıyla hatırlamaya çalıştım. Ama olmadı. Elimi uzattıkça uzaklaştı. Gülen yüzü filmlerde zaman tüneline girmiş gibi uzanamayacağım kadar geriye gitti.

O gün, hep ağladım. Babamın yüzünü hafızama kazıyamamanın vicdan azabı daha büyük çöreklendi yüreğime. Kocaman külçe gibi oldum. Kaç yıl geçerse geçsin, nasıl uzaklaşır gözünden, nasıl beceremezsin diye kendime kızdım, kızdıkça ağladım.

Akşama doğru aklım başıma geldi. Kaybolan fotoğraflarım, kaybolan dokuz yılım beni içten yıkmıştı. Oysa babam “kaybolan fotoğraf olsun” diyordu adeta. Tam kendi üslubu ile sade ve net şekilde. Mesajını kısaca vermiş ama tam anlatmıştı.

Bugün, çok rahat paylaşabiliyorum bu anımı. Niyetim hüzünlendirmek değil. Aksine, geriye değil, yitirdiklerimize değil, geleceğe bakmalıyız diyebilmek.
Uçan balonda olduğunuzu düşünün. Eğer geriye bakıyorsanız, elinizden kayanları göreceksiniz. Oysa yukarı bakmak lazım. Güneşe uzanmak lazım. Balon yükselirken bize verdiği fırsatlara açık olmamız, gözlerimizin önüne serdiği manzarayı içmemiz, karşımıza çıkacak iyi kötü sürprizlere hazırlıklı ve dayanıklı olmamız lazım.

Nasıl olsa bir gün bizim de balonumuz aşağıya süzülecek. O zaman rahatlıkla diyebiliriz ki “Tamam çok şeyler gördüm, inmeyi de görebilirim.”
Ama şimdi değil!

(Fotoğraflar Sevgili Gözde Oral’ın objektifinden, kendisine teşekkür ediyorum).

Önceki İçerikBurun
Sonraki İçerikPortekiz Günlükleri: 5 Gün 5 Duyu – Bölüm 1

2 YORUMLAR

  1. Hayat çok kısa gerçekten.. Ben altı ay önce yaşadıklarımı aklıma getirince artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak başaramıyacam dediğim günleri hatırladım bu dizelerde… içim, öfke, hırs ve yıkımla doluydu..Ama şunu anladım ki her bitiş yeni başlangıçların meyvesiymiş umutların başlangıçıymış.Kaybettiklerime çok derin den üzüldüm acı çektim ama yaralarımı sarmayı başardım ve şuan yeni umutların yeni dostlukların yeni hedeflerin peşindeyim..Çok güzel ve anlamlı olmuş yazdıkalrın Sevgili Armağan yüreğine sağlık.. Meltem.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz